Mahya’nın Aydınlığında Dua
Aydınlık ve karanlık, nur ve zulmet dünyamızla yaşıt iki gerçektir. Bu terimler maddi hayatımız kadar manevi hayatımızla da ilgilidir. Bedenimiz gibi ruhumuz da aydınlıkta parlar karanlıkta yok olur. Nur ile...
İnsanoğlu, hangi kültür ve coğrafyaya mensup olursa olsun fizikî yapı/beden olarak birbirine benzediği gibi, ürettiği fikirler, kurduğu teşkilatlar da benzer özellikler arzeder. Düşünce tarihine bir bütün olarak bakıldığı zaman bu gerçeğin ipuçları rahatlıkla görülebilir. Farklı kültür havzalarında ileri sürülen fikirlerin birbirine benzerliği zaman zaman bu fikirlerin orijinal mi yoksa bir öncekilerden taklit mi olduğu meselesini gündeme taşır. Burada şöyle bir orta yol bulunabilir. İnsanlık düşüncesi, insanlığın ortak malıdır. İstediği fikirleri almak, taklit etmek sonra gelenlerin hakkıdır. Yalnız her benzerliği taklit ile izah etmek kolaycılığına da düşmemek gerekir. Birbirlerinden hiç etkilenmeyen ve çok farklı asırlarda çok değişik yerlerde yaşayan bazı düşünürlerin benzer görüşler ileri sürmesini de doğal karşılamak gerekir. Çünkü hepimiz Adem’in çocuklarıyız.
İnsanoğlunun teşkilatçılığını gösteren en büyük örnek, kurduğu devletler ve bu devletlerin yaşaması, güçlenmesi için ortaya koyduğu emek ve sosyal ilişkilerdir. Dünya tarihine bu gözle bakıldığında kurulan devlet ve imparatorlukların dikkat çekici bir serüvenleri vardır. Hâlâ yararlandığımız ilmî, fikrî ve mimarî eserlerin yanında hakimiyet alanını genişletmek isteyenler için ise bitmez tükenmez savaşların kapısı da açılmıştır.
Devletler de insanlar gibi doğup, büyüdükten sonra topraklarını/imkanlarını/doğal servetlerini/ mimarî eserlerini/hatıralarını yeni gelenlere bırakıp tarih sahnesinden çekilmişlerdir. Günümüz dünya kamuoyunda bir “savaş karşıtlığı” tavrı var ise de yine en güçlü silahlara sahip olanlar –ne yazık ki- “en büyük” olarak algılanmaktadır.
Altı asırlık ömrüyle Anadolu’da kurulan en mühim devletlerden biri olan Osmanlılar, daha önceki devletlerin ve milletlerin tecrübelerini de alarak teşkilatlanmayı sağlamış, üç kıtanın belli bölgelerini –bazan kendi ırkdaşlarıyla, dindaşlarıyla muharebe ederek- hakimiyeti altına almıştır. Bağdat’tan Viyana’ya, Kırım’dan Kahire’ye uzanan sınırları ile bir dönemin “süper gücü” olduktan sonra “iniş” emareleri görülmeye başlamıştır.
1826’da Sultan II. Mahmud döneminde Yeniçeriliğin kaldırılmasıyla askerî düzenini yeniden kurmuş,1839 ‘da Sultan Abdülmecid’in ilan ettiği Tanzimat Fermanı ile kendisine çekidüzen vermeye çalışmış ,1876’da Sultan II. Abdülhamid ile I. Meşrutiyet,1908’de II. Meşrutiyet dönemiyle değişim ve dönüşüm kanunlarının gereğini –daha çok Batı ülkelerini taklit ederek- yapmıştır. Yirminci yüzyılın başında cereyan eden Birinci dünya savaşı ile iyice zayıf düşmüş, mağlub olmuş, Sevr antlaşmasını imzalamaya mecbur kalmış, yaklaşık beşyüz yıllık başkentinin işgal edilmesiyle birlikte başına üşüşen kadim düşmanlarından, ölüm-kalım savaşı vererek kurtarabildikleri topraklarında yeni bir organizasyona giderek Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini atmıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşunun 105. yılı vesilesiyle o günkü şartları daha iyi anlayabilmek için bazı bilgi ve belgeler dikkatlerinize sunulacaktır.
1. AÇILIŞ GÜNÜ PROĞRAMI
İşgal ve İstiklâl harbi devam ederken Ankara’da 23 Nisan 1920 tarihinde açılan ilk Meclis ile ilgili yayınlanan altı maddelik metin o günkü atmosferi, toplumun dinî, millî hassasiyetlerini göstermesi açısından önemlidir: İlk satırlarda iki konu öne çıkıyor: Vatanın istiklâli, Hilafet ve saltanatın kurtarılması.
O metni okuyalım:
HEYET-İ TEMSİLİYYE’NİN TAMİMİ
1.Bi mennihi’l-kerim , Nisanın 23. Cuma günü, Cuma namazını müteakip Ankara’da Büyük Millet Meclisi küşad edilecektir.
2.Vatanın istiklâli,makam-ı refi’i hilâfet ve saltanatın istihlâsı gibi en mühim ve hayatî vezaifi ifa edecek olan Büyük Millet Meclisi’nin küşad gününü Cuma’ya tesadüf ettirmekle yevm-i mezkûr mebrûkiyetinden istifade ve küşaddan mukaddem bilumum mebusin-i kirâm hazerâtıyle Hacı Bayram camii şerifinde Cuma namazı edâ olunarak envâr-ı Kur’an ve salattan istifâza olunacaktır. Ba’de’s-salat Lihye-i saâdet ve Sancak-ı şerifi hâmilen dâire-yi mahsûsaya gidilecektir. Daire-yi mahsûsaya dâhil olmadan evvel bir düa kıraatıyla kurbanlar zebholunacaktır. İşbu merâsimde Cami-i şeriften bed ile daire-yi mahsûsaya kadar Kolordu kumandanlığınca kıtaât-ı askeriye ile tertibât-ı mahsûsa alınacaktır.
3.Yevm-i mezkûrun te’yid-i kudsiyyeti için bugünden itibaren merkez-i vilâyette Vali beyefendi hazretlerinin tertibiyle hatim ve Buhâri-i şerif tilâvetine bed olunacak ve hatm-i şerifin son aksamı teberrüken Cuma namazından sonra Dâire-i mahsûsa önünde ikmal edilecektir.
4.Mukaddes ve mecrûh vatanımızın her köşesinde aynı sûretle, bugünden itibaren Buharî ve hatemât-ı şerife kıraat edilerek Cuma günü ezandan evvel minarelerde salavât-ı şerife okunacak ve esnâ-yı Hutbe’de bilumum efrâd-ı milletin bir an evvel nâil-i felâh ve saâdet olmaları duası tezkâr olunacak ve Cuma namazının edâsından sonra da ikmâl-i hatm edilerek bi’lcümle aksâm-ı vatanın halâsı maksadıyla vukubulan mesâi-i milliyenin ehemmiyet ve kudsiyeti ve her ferd-i milletin kendi vekillerinden mürekkeb olan Büyük Millet Meclisi’nin tevdi eyleyeceği vezâif-i vataniyyeyi ifaya mecburiyeti hakkında mev’izeler irâd olunacaktır. Ba’dehu din ve devletimizin,vatan ve milletimizin halâsı,selâmeti ve istiklâli için dua edilecektir. Bu merâsim-i diniye ve vataniyyenin ifasından ve camilerden çıkıldıktan sonra bilâd-i Osmâniyye’nin her tarafından Makam-ı hükümet’e gelinerek Meclis’in küşadından dolayı resmen tebrikât icra edilecektir. Her tarafta Cuma namazından evvel münasip surette Mevlid-i şerif okunacaktır.
5.İşbu tebliğin hemen neşir ve tamimi için her vasıtaya müracaat olunacak ve serîan en ücra köylere, en küçük kıtaât-ı askeriyeye, memleketin bilumum teşkilat ve müessesâtına iblâğı temin edilecektir. Ayrıca büyük levhalar halinde her tarafa ta’lik ve mümkün olan mahallerde tab’ ve teksir ve meccânen tevzi edilecektir .
6.Cenâb-ı Hak’dan muvaffakiyet-i kâmile tazarru olunur.
2. BURSA HANIMLARININ DESTEK TELGRAFI
İstiklâl harbi gerçekten zor şartlarda yürütülen bir mücadeledir.Toplumun bütün kesimlerinin birlik ve beraberliği ile kazanılmıştır. Şüphesiz o günkü toplumun nabzını elinde tutan şahsiyetlerden bir gurubu da tekke şeyhleri ve dervişlerdi. Onun için 1919’da Mustafa Kemal Anadolu’nun muhtelif yerlerinde yaşayan Şeyh efendilere özel mektuplar yazarak desteklerini istemiştir. Bu mektuplar daha sonra Nutuk’la birlikte basılmıştır.
Bu mühim hareketi desteklemek için organize olan sosyal gruplardan biri de kadınlardır.
MÜDAFAA-İ HUKUK CEMİYETİ HEYET-İ TEMSİLİYYESİNE
Biz her türlü şerâit-i itimâdı cami bir mütârekeye istinâden terk-i silah ile ve acz-i tâm haline geldikten sonra vatanımızın bir çok aksâm-ı muazzezesi velev muvakkat nâmiyle olsun, peyderpey işgal edilmesinden ve alelhusus İzmir ve mulhekâtından bazı mahaller hasm-ı ebedimiz olan Yunanistan’a istila ettirilerek tarih-i beşeri ilelebed telvis edecek fec”ayi ve fezâyihe meydan verilmesinden ve şu hallere medeniyet aleminin devam eden lâkaydisinden, biz, Bursa’nın İslâm Kadınları, fevkalâde mütehayyir ve müteessiriz.
Avrupa’nın merkezinde ihdas olunarak memleketimize sirâyetine mümanaat edemediğimiz mesâib-i harbiye yüzünden babalarımızın, kardeşlerimizin, zevclerimizin en gençlerinden milyonlarcasının ziyâ-ı ebedileriyle dilhûn olduğumuz gibi Avrupa’nın bütün dünya ile beraber memleketimizde de taslid ettiği bu Harb-i umûmî beliyyâtının tahfif-i ızdırabına cihân-ı medeniyetin mucib-i teessüfü olan bu lâkaydisi temâdi ettiği takdirde sağ olan ricâlimizin de muhâfaza-i nâmus u vatan için fedâ-yı hayata mecbur kalacaklarına nazaran,bademâ,Türkiye’de alîl ihtiyarlar,öksüz çocuklar ve âciz kadınlardan başka kimse kalmayacaktır.
Nâ-kabil-i ictinab olan şu netice-i elemiyye âlem-i medeniyet için hiç olmazsa lâyezâl bir nedâmete olsun bâis olmayacak mıdır?
(Kâmuran Fehmi, Zehra Şükrü, Himâmet Cemil, Şekibe Ali, Zübeyde Abdullah, Sabriye İskender, İlmiye Ziya, Fikriye Zekâî, Adviye Necip, Hatice Râgıp, Vehbiye Ârif, Zehra Hamid, Aliye Nazım, Güzide Fâik, Halide İsmet, Vedia Emin, Zehra Emin, Pakize Rif’at, Fatma Nuri, Aliye Esad, Hayriye Nuri, Gülizar İskender, Meveddet Nâim, Rebia Osman)
3.DÜŞMAN HİLELERİNE DİKKAT!
Toplu hareketlerin daima muhalifleri de vardır. Büyük bir devletin çöküşünü durdurmak için sunulan farklı reçeteler de olur. Bunlardan daha tehlikelisi, sıkıntılı günlerde düşmanın hile ve tuzaklarıdır. O günkü Osmanlı toplumunun -bir numaralı belgede vurgulandığı gibi- en hassas olduğu konu hilafet ve saltanattır. Düşman hilelerinin bu mesele ile ilgili olması sürpriz değildir. İşte üçüncü belge bu konu ile ilgilidir.
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’NİN MEMLEKETE BEYANNAMESİ
Anadolu’nun her köşesinin gelen vekillerinizin teşkil ettiği Büyük Millet Meclisi,olanı biteni dinleyip anladıktan sonra millete hakikati söylemeye luzum gördü. İngilizler tarafından satın alınan ve milleti birbirine düşürmek maksadını güden bazı hâinler sizi aldatmak için türlü türlü yalanlar söylüyorlar.
İzmir Vilayetinin,Antalya’nın,Adana’nın Ayıntap ve Maraş ve Urfa havalisinin düşmanlar tarafından işgali üzerine silahına sarılan milletdaş ve dindaşlarınızı yine size mahvettirmek için Padişah ve
Halife’ye isyan sözünü ortaya atıyorlar.
Millet Meclisi Halife ve Padişahımızı düşman tazyikinden kurtarmak,Anadolu’nun parça parça şunun bunun elinde kalmasına mani olmak, Payitahtımızı yine Anavatan’a bağlamak için çalışıyor.Biz vekilleriniz, Cenab-ı Hak ve Resul-i Ekrem’in nâmına yemin ederiz ki “Padişaha, Halife’ye isyan” sözü bir yalandan ibarettir ve bundan maksat vatanı müdafaa eden kuvvetleri, aldatılan Müslümanların elleriyle mahvetmek ve memleketi sahipsiz, müdafaasız bırakarak elde etmektir.
Hind’in,Mısır’ın başına gelen halden mübarek vatanımızı kurtarmak için İngiliz casuslarının sizi aldatmak üzere uydurdukları yalana inanmayın. İzmir’ini, Adana’sını,Urfa ve Maraş’ını elhâsıl, vatanın istilâsına uğramış kısımlarını müdafaa edenleri, din ve milletlerinin şerefi için kan döken kardeşlerinizi arkadan size vurdurmak isteyen alçakları dinlemeyin ve onları Millet Meclisi’nin
kararı üzerine cezalandıracak olanlara yardım edin. Ta ki Din, son yurdunu kaybetmesin, ta ki milletimiz köle olmasın!
Biz birlik oldukça düşman üzerimize gelemeyeceğini resmen ilan etti. Onun candan özlediği aramızda nifak ve şikaktır.
Allah’ın laneti düşmana yardım eden hâinlerin üzerine olsun!
Rahmet ve tevfiki, Halife ve Padişahımızı, millet ve vatanı kurtarmak için çalışanların üzerinden eksik olmasın!
4.DUA
Toplumumuzda üç ayların başlangıcı olan Receb ayının ilk Cuma gecesi Regâib kandili olarak ihya edilir. Şair Necmeddin Halil o gece -18 yaşında, üniversite birinci sınıfta okuyan bir genç olarak- ellerini semaya açarak dua etti. Dindaşlarının/haldaşlarının/yoldaşlarının duygularına tercüman oldu.
MÜNACAAT
Bu kudsî gecenin hürmeti için
Bu yurdu bir parça güldür Yârabbi!
Senin Habib’inin hürmeti için
Bu acı felâket züldür Yârabbi!
Karardı bahtımız şimdi büsbütün
Suçumuz bu kadar çok mu Yârabbi!
Vatanın ufkunda alçalırken gün
Hiç necât ümidi yok mu Yârabbi!
Ne büyük günahlar işlesek de biz
Gufranın onlardan ulu Yârabbi!
Günahkâr kullarız âsi değiliz
Gönlümüz seninle dolu Yârabbi!
Bu kudsî gecenin hürmeti için
Bu yurdu bir parça güldür Yârabbi!
Büyük Resul’unün ümmeti için
Bu kadar felâket züldür Yârabbi!
Receb,1338/Mart 1920
Bir yanıt yazın
Yorumlar (0)