Geçmişten ders aldık mı?
Zafer Bayramı’nın arifesindeyiz. Peki yönetiliyor muyuz yoksa idare mi ediliyoruz? Geçmişten ders aldık mı dedik. Almadıysak veya alamadıysak niye bunları araştırmıyoruz? Bu her anlamda çağımızın sorunu. Biz goca Türküz....
Çocukken her şey çok güzeldi…Akşamın erguvan renkli ışıkları yarı ahşap yarı beton köy evlerinin camlarına vurana kadar sessizliği parçalayan kahkahalar serpiştirirdik sokak aralarına. Masumiyetimizin akisleri bal tutmuş yanaklarımızdan döküldükçe etrafımızda çiçekler açtığını, mis gibi kokularıyla göçmen kuşların dönüşünü selamladığını düşlerdik. Yıldızlar altında söylediğimiz şarkılarla bilyelerimizi sallarken kaldırım taşlarına, menekşe renkli hülyalarımız uçuşurdu havalarda. […]
Çocukken her şey çok güzeldi…Akşamın erguvan renkli ışıkları yarı ahşap yarı beton köy evlerinin camlarına vurana kadar sessizliği parçalayan kahkahalar serpiştirirdik sokak aralarına.
Masumiyetimizin akisleri bal tutmuş yanaklarımızdan döküldükçe etrafımızda çiçekler açtığını, mis gibi kokularıyla göçmen kuşların dönüşünü selamladığını düşlerdik.
Yıldızlar altında söylediğimiz şarkılarla bilyelerimizi sallarken kaldırım taşlarına, menekşe renkli hülyalarımız uçuşurdu havalarda.
Bayramlarımız olur, önce sözcüklerimiz konuşurdu edeple, ardından düşünürdük. Evimizin baş köşesinde soluğu azalmış bir serçe gibi bekleyen soluk benizli dedelerimizin, nenelerimizin ellerine sarılır, ‘Bayramın mübarek olsun, dedeciğim, ninecim’ diyerek öpüp başımıza koyardık.
Ne büyük mutluluktu Yarab! İhtiyarlamış gözlerinden boşluğa doğru akan o mesut bakışlar, nur yüzlü bir mühür gibi geçip giden zamanın hüznünü yüreğimize işlerdi.
Biz çocuklar bilirdik ki, bayramlarımız zamanın en hoş en neşeli anlarıydı. Kendi gökkubbemizin o mesut manzarasından sokaklara aksettirilen coşkusuyla ruhlarımızın kirlerinden arındığını, yıkanıp onarıldığını hissederdik.
Bayram günleri, sokaklar adeta diriliş saatini çalar, gencinden yaşlısına doyumsuz bir ruh şöleni yaşanır ve kalplerimiz semadan yıldızlar inmişçesine ışık saçardı. Her Müslüman için bayramlar bahardan bir müjde gibiydi.
Müslümanın aşk dolu kalbinde nazlı bir cananı andıran güzellikleriyle İslam’ın zengin ruh dünyasının mukaddes bir şiiri gibi ışıyan Bayrama saatler kala, başucumuzda duran bayramlık kıyafetlerimiz çocukluğumuzun en mesut, en hoş ninnisini söylerdi.
Temiz pak elbiselerimizi giyinip kırlara yayılan bir ilkbahar gibi sokaklara yayılır, büyüklerimizle bayramlaşır, bayram harçlıklarımızı alırdık. Sokaklar, renk renk kıyafetli gençler, ellerinde tesbihleriyle ihtiyarlarla dolu olurdu.
Bayram ziyaretine gittiğimiz evlerdeki sofraların güzelliği, renk renk çiçekler gibi sinilerin üstünde duran yemekleri ve boşluğa bırakılan gül yaprakları gibi sere serpe dağılan, bir caminin minberi gibi Hakk’a dönen muhabbetleriyle daima özlemlerimizi beslerdi.
Seccadelerde buğulanan gözlerden akan mana, ipliği kopan tesbih taneleri gibi camilerin kurşun kubbeleri altında ses sese, nefes nefese karışa karışa dağılırdı. Göğe doğru uzanan turnalar gibi kanatlarımızı çırpa çırpa sokaklarda fink atarken akşam vakitleri döndüğümüz evlerde büyüklerimizin iman dolu kalplerindeki sırrı açmak için göklerden katından inen sorular sorardık.
Her Müslümanın Zümrüd-ü Anka gibi kendi küllerinden doğmasıydı. Sinemizde yumru yumru oturan sıkıntılarımızdan kurtuluşumuzun Burak atıyla gelen ilahi müjdesi, içimizdeki çocuğun bilgeliye doğru koşan adımlarıydı Bayramlar.
Sevgilerin mandalina gibi dilim dilim dağıtıldığı, gönüllerdeki sırların sonsuz genişliklere doğru açıldığı rahmetti Bayramlar.
Muhabbetle söylenen her sözün yokuşların gerdanlığında süzülerek soylu bir savuruluşla Ateşteki İbrahimlere ferahlık, Kuyudaki Yusuflara metanet, yüreği yaralar içindeki Eyyüplere sabır, Sancılar içindeki Meryemlere şifa veren bir pınara dönüşen inci tanesi, içimizdeki karanlık zindanı aydınlatan ışık, göklerden hakikatin umut umut döküldüğü gül kokusuydu..
İnsanın insanla, insanın kendiyle savaşından kaçarak sevgi ve muhabbet iklimine hicretiydi. Kalplerimizde susuzluğa göklerden katından inen nisan yağmuruydu.
Her bir Müslümanın dudaklarından mücevherler gibi dökülen kelimeler yıldız yıldız olduğu, cümlelerin mehtapların gerdanında sallandığı, tebessümün sabah güneşi gibi yüzleri ve gönülleri aydınlattığı, bizi birbirimize kenetleyen tek vücut halinde sonsuzlaşan ruhlara dönüştüren bir saadet iklimi,
Sisin ardında bekleyen ışık,
Her esişte karanlığı dağıtan bir rüzgar,
Göğsümüzün içindeki ateşe dökülen bir deniz,
Varlıkta yok olduğumuz yoklukta varolduğumuz bir hikmet kapısıdır Bayramlar..
Sözün noktasını koyarken Kurban Bayramı’nın sağlık, barış ve huzur dolu günler için kutlu bir başlangıç olmasını diler Tüm İslam Aleminin Bayramını kutlarım…
Zafer Bayramı’nın arifesindeyiz. Peki yönetiliyor muyuz yoksa idare mi ediliyoruz? Geçmişten ders aldık mı dedik. Almadıysak veya alamadıysak niye bunları araştırmıyoruz? Bu her anlamda çağımızın sorunu. Biz goca Türküz....
Sanat, insanlık tarihinin en güçlü ifade araçlarından biri olmuştur. Ressamın fırçasında, şairin dizelerinde, müzisyenin notalarında ya da yönetmenin karelerinde, çağın ruhu yankılanır. Güncel olaylar ise bu ruhun hammaddesidir; sanat, onları...
DEDEMKORKUT; Yom vereyim hânım: Yerli Karadağların yıkılmasın! Gölgelice kaba ağacın kesilmesin! Kan gibi akan görklü suyun kurumasın! Kanatlarının ucu kırılmasın! Anadolu’da coğrafi isimlendirmelerin hemen hepsinin mantıklı bir açıklaması vardır. Bu...
Efil efil rüzgar, evimizin önündeki ıhlamur ağacının tomurcuklarına her dokunduğunda mis gibi kokular savururdu nemli ve yapışkan yaz sıcağının peşi sıra… Cıvıl cıvıl kuş sesleri, renk renk çiçeklerin fiskosları doğanın...
Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et
Yorumlar (0)