KİME YARAR?
İyilik yap, denize at; balık bilmezse Halık (Yaratan) bilir....
28 Şubat 1997 Tarihinde toplanan Milli Güvenlik Kurulu, tarihinde ilk kez dokuz saatlik bir toplantı yaptı. Asker, resmen Refah-Yol hükümetine ültimatom verdi. Sincan’da tanklar yürütüldü. Gölcük’te bir araya gelen üst subaylar, irtica tehlikesini tartıştılar. Militerlere göre 28 Şubat bin yıllık sürecek post-modern bir darbeydi. 28 Şubat darbecileri, kendilerini tanımlama konusunda çok yaratıcıydılar. Zamanımızın en önemli […]
28 Şubat 1997 Tarihinde toplanan Milli Güvenlik Kurulu, tarihinde ilk kez dokuz saatlik bir toplantı yaptı. Asker, resmen Refah-Yol hükümetine ültimatom verdi. Sincan’da tanklar yürütüldü. Gölcük’te bir araya gelen üst subaylar, irtica tehlikesini tartıştılar. Militerlere göre 28 Şubat bin yıllık sürecek post-modern bir darbeydi.
28 Şubat darbecileri, kendilerini tanımlama konusunda çok yaratıcıydılar. Zamanımızın en önemli akımı olan post-modernizmden mülhem alarak darbeciler, 28 Şubat’a Post-modern darbe diyorlardı. 28 Şubat’a Post-modern darbe demek, post modern düşünceye aslında tecavüz etmektir. 28 Şubat, post modern bir darbe değil, Post-Stalinist bir darbedir.
Toplumu baştan aşağı yeniden dizayn etmek isteyen 28 Şubat’ın Post-Stalinizmi, üniversiteleri, sermayeyi, yargıyı, basını kısacası her şeyi esir almıştı. Gazete manşetleri, militerler tarafından atılıyor, gazeteciler hakkında andıçlar hazırlanıyor, yargı mensuplarına brifingler veriliyor, kısacası herkese haddi bildiriliyordu.
28 Şubat Darbesinin Post-Stalinist niteliği, bu darbenin yarattığı kurum olan Batı Çalışma Grubu’nun dayandığı felsefede gizlidir. Bütün toplumu fişleyen, herkese tehdit olarak bakan Batı Çalışma Grubu, bütün milleti düşman olarak konumlandırmıştı. Millete karşı mücadeleyi yeni bir kurtuluş savaşı olarak telakki eden BÇG, sayısız insanın hak ve özgürlüğünün gasp edilmesine, hayatının kararmasına neden oldu.
Asker, 28 Şubatta demokrasiye balans ayarı verdiğini iddia ediyordu. Aslında 28 Şubat, demokrasiyi değil, halka tahakküm sistemini güncellemekteydi. Silah ve güç göstermek yoluyla toplum tedip edilmek istenmişti. 28 Şubat, sadece muhafazakar kesimlere yönelik değil, muhafazakarlar üzerinden bütün topluma yapılan bir Stalinist darbeydi.
28 Şubat, Türkiye’yi soyma darbesiydi. Bu karanlık süreçte 25 bankanın içi boşaltılmış, bu bankalar TMSF’ye devredilmişti. 28 Şubat, militer kumanda ekonomisinin fiilen uygulandığı bir süreçtir. 28 Şubat, ülkeyi soymuş, toplum fakirliğe ve sefalete mahkum edilmiştir. 28 Şubat, Türkiye’yi topyekun soyma ve yoksullaştırma operasyonuydu.
28 Şubat döneminde yargı, medya, sermaye, siyaset, üniversite, kısacası ülkenin bütün birimleri üzerinde asker belirleyiciydi Bütün güç, askerde toplanmıştı. Askerin gücü sorgulanamadığı gibi, sınırlanması da mümkün değildi.28 Şubat, militarizmin sınırsız gücünün yozlaştığı bir dönemdir.
Türkiye, 27 Mart, 12 Mart ve 12 Eylül şeklinde üç büyük darbe yaşamıştır. Ancak 28 Şubat, önceki üç darbeden daha fazla insanların psikolojik sağlığını bozmuştur. 28 Şubatın korku ve tedhiş psikolojisi, hala devam etmektedir. İnsanlar tekrar 28 Şubat günlerine dönme korkusunu ve kaygısını aşmış değildirler. 28 Şubat, her an olabilecek bir tehlike olarak algılanmaktadır.
28 Şubatın, yıllar öncesinde kalmış eski zor günleri konuşmaktan öte bir anlamı vardır. Devletin askeri gücü kullanılarak bütün bir toplumun hayatının cehenneme çevrildiği, insanların çaresiz bırakıldığı bir korku ve yıldırma döneminden söz ediyoruz. 28 Şubat, devletin gücünü kullanmak suretiyle küçük bir grubun bütün bir topluma hükmetmeye kalkmasının demokrasiyi, özgürlüğü, barış ve adaleti ortadan kaldırdığını görmekteyiz.
Türkiye’de yüz yıldır devlet-toplum ilişkileri sağlıklı bir ilişkiye oturtulmuş değildir. Kendisini Türkiye’nin sahipleri gören güç odakları, Türkiye’yi çiftlikleri olarak kullanmayı kendi hakları görüyorlardı. Bütün toplumun bu çiftliğin marabası olarak algılanması 28 Şubat gibi militer darbe pratiklerinin kolaylıkla gerçekleştirilmesine neden olmuştur.
Laiklik, bu ülkede hiçbir zaman din ve vicdan özgürlüğü olarak uygulanmamıştır. Din ve devlet işlerinin gerçek anlamda birbirinden ayrılmasını gerektiren laiklik, darbecilik ve despotizm tarafından bir otoriter bir toplum mühendisliği projesi olarak kullanılmıştır. Laiklik, din ve devletin birbirinden ayrılması olarak uygulanmamış, devletin dini hayatı kontrol etmesi ve yönetmesi olarak anlaşılmıştır. 28 Şubatta militerler, dini hayata müdahale etmiş, dini güç yapılarının başını ezmek için yıkıcı bir müdahalede bulunmuşlardır.28 Şubat, dinin devletin işi olmadığını, tamamen topluma bırakılması gerektiğini bize bir kez daha öğretmektedir.
Devlet ve din üzerinden iktidar mücadelesi yapılması, ülkemizde demokrasinin, hukukun ve barışın yerleşmesine ve güçlenmesine engel olmaktadır. Devleti ele geçirme hastalığından kendimizi arındırmamız gerektiği gibi, dinin siyasal, sosyal, ekonomik araçların elde edilmesinin aracı olmaktan çıkarılması da büyük önem taşımaktadır. Din, ibadet, ahlak ve maneviyat olarak insani gelişimimizi besleyen değerli bir tecrübe olarak işlevini yerine getirmelidir. Din, devlet, siyaset ve hukuk değildir. Devletin ve dinin, siyasal iktidar mücadelelerinde araçsallaştırılmaması, istismar edilmemesi demokrasi, hukuk ve barış açısından büyük önem taşımaktadır.
28 Şubatın sembol uygulamalarından biri kurban derilerinin THK’ya verilmesini zorunlu tutmasıdır. Bu uygulama, 28 Şubatın topluma ve sivil hayata olan bakışını çok iyi bir şekilde yansıtmaktadır. Devlet, topluma kurbanının derisinin kime verilip verilmeyeceğini dayatma hakkını daha doğrusu imtiyazını kendinde görmektedir. Bu uygulamanın toplumda yarattığı tahribat, devlet gücünü ele geçiren odakların, din başta olmak üzere toplumsal hayatın her alanına sınırsız bir şekilde müdahale etme çılgınlığını gösterebileceklerinin iyi bir örneğidir.
28 Şubatın felsefesi gücün ve silahın kutsanmasına, demokrasi ve hukukun hiçleştirilmesine dayanmaktadır. Gücü elinde bulunduranın her halükarda haklı olduğu düşüncesi, maalesef 28 Şubatın bize bıraktığı çürütücü bir mirastır. Hukuk ve demokrasi olmadığında gücün bir cehennem silahından başka bir şey olmadığını fark etmek lazımdır.
28 Şubat, Türkiye’nin dini, sosyal, siyasal, kültürel, düşünsel, akademik ve iletişim hayatını patolojik hale getirmiştir. Her açıdan bütün mekanizmalarda ve ilişkilerde derin bir çarpıklığa ve yozlaşmaya neden olmuştur. 28 Şubat, hepimizi patolojik vakalar haline getirmiştir. 28 Şubatın neden olduğu patolojik durumdan hala çıkmayı başarmış değiliz. 28 Şubatın patolojisinden kurtulmak için birbirimizi iyileştirmemiz, ilişki kurmamız, konuşmamız, anlamamız ve empati kurmamız gerekmektedir.
28 Şubat, demokrasiye, hukuka, barışa ve özgürlüğe karşı yapılan çok yönlü bir operasyondur. Ülkemizde hep bir demokrasi, hukuk ve özgürlük açığı ve açlığı oldu.28 Şubatın demokrasiye, hukuka ve özgürlüğe darbe vurması, ülkemizin normalleşmesini zorlaştıran bir tablonun ortaya çıkmasına neden olmuştur. 28 Şubatın karanlık kabusundan ve mirasından kurtulmak için ülkemizin demokrasi, hukuk ve özgürlük açığını kapatan ve açlığını gideren adımlar atılmalı, reformlar ve politikalar uygulanmalıdır. Devletin ve siyasetin gerçek manada demokratik nitelikte ve içerikte inşa edilmesi sayesinde 28 Şubat gibi despotizmin, otoriteryanizmin ve totaliteryanizmin kabuslarından kurtulmak mümkün olabilir.
Bir yanıt yazın
Yorumlar (0)