BİZ OLAMAYAN KARAKTERLER…

  Daha önceki yazımda dizilerin toplumumuz üzerindeki etkisine değinmiştim.Diziler ve filmler kendimize ayırdığımız önemli vakitlerdir. Çünkü kurgulanmış bir hikâyeyi kendi hikayemize bağlıyoruz. Diziler bazı kitlelerde yeri o kadar başka ve insanları o kadar etkileyebiliyor ki, seyirci dizi karakterlerinin kişiliklerine bürünebiliyorlar. Durum böyle olunca karakterlerin biyografisine bakmakta yarar var diye düşünüyorum. Karakter özelinde ele alındığımızda,rol gereği […]

A+
A-

 

Daha önceki yazımda dizilerin toplumumuz üzerindeki etkisine değinmiştim.Diziler ve filmler kendimize ayırdığımız önemli vakitlerdir. Çünkü kurgulanmış bir hikâyeyi kendi hikayemize bağlıyoruz. Diziler bazı kitlelerde yeri o kadar başka ve insanları o kadar etkileyebiliyor ki, seyirci dizi karakterlerinin kişiliklerine bürünebiliyorlar. Durum böyle olunca karakterlerin biyografisine bakmakta yarar var diye düşünüyorum. Karakter özelinde ele alındığımızda,rol gereği oynadığı kişinin üç boyutlu halini seyirciye göstermek zorundadır. Yani hasta ve bakıma muhtaç birini oynuyorsa oyuncu, seyirci onu gerçek anlamda hasta ve bakıma muhtaç biri olduğunu anlayıp empati kurması gerekmektedir. Olayları yaşayan kahraman çektiği acıların sonunda bir arınma yaşamalıdır. Tiyatronun temelini oluşturan bu arınma kavramı, genel seyirci üzerinde de hatırı sayılır bir etki bırakma amacı gütmelidir.

 

Tiyatroda “katarsis kavramı” olarak bilinen bu arınma seyirciyi iç muhasebe yapmaya sevk eder. Dizilerde ise bu kavram göz ardı edilmektedir. Dizi karakterleri seyirciden kopuk kendi hayatını yaşayan, sokaktaki ‘Ahmet, Mehmet, Ayşe, Hatice’lerle alakası olmayan kişilere hayat vermektedir. Yani yaşadığımız sorunlarla alakası olmayan sosyo-ekonomi sıkıntılardan uzak, yapay bir sorunu ile karşımıza çıkıp oyunsu bir tavırla ve sadece kameraya karşı oynayan karakter performansını sergiler. Dizi karakterlerinin yaptığı eylemler çevresini veya içinde yaşadığı toplumun yararını gözetmeyen, tam tersi oyun kişisinin kendi özelinde kalan sığ kahramanlıklarla doludur. Fabrikada işçi, durakta şoför, kuaförde çırak, tarlada maraba, mahallede esnaf v.b. karakterleri kendi sınıfsal statüsü dışında kalarak fakir, zengin dengesini ortadan kaldırmaktadır. Hal böyle olunca dizide maddi sıkıntı yaşamayan işçinin nasırlı ellerini görmediğimiz için empati kuramamaktayız. Yaşayamadığımız katarsis, bize yabancılaşan dizi karakterlerini anlamamızı imkânsız hale getirmektedir.

 

Biz olamayan karakterler “Eskinin Süper Babası, Temel Reisi, Hafize annesi, Perihan ablası”ndaki samimiyet ile oynayamayınca, yaşanan değişimi daha iyi anlamak mümkün oluyor. Gerek yaz dizileri gerekse kış gecelerinin uzun metrajlı dizileri izleyiciye doyurucu bir seyir sunmamaktadır. Fakir kızın podyumvari giyinişi“-Ben fakirim tek zararlı alışkanlığım markalar…”Zengin oğlanın “-Ben zenginim canım, görgüsüzlük babadan kalma…”tavrı dizi karakterlerine olan mesafeyi iyice açmakta. Kadın karakterin inatçı tavrının altında ‘istemez yan cebime koy hareketleri’ erkek karakterin ‘ben peşinden koşmam!Ama sen bana hayran ol, gizli gizli köşelerde ağla’ egosu insana, yeter artık! dedirtmektedir. Ezberlenmiş replikler, kameraya atılan çapkın bakışlar, ben buradayım!işçi, öğrenci, emekli ya da sokakta yaşayan biri değil, ünlü ve kamuya mal olmuş biriyim tavrı, seyirciye üst perdeden seslenilmektedir.

 

Günümüz dizileri kurgulanan hikâyenin dışında her şeyi oynamaktadır. Dizilerin reklam alması, köy yanarken Gelin kızın, ‘dyson’ reklamını yapması; e biraz da karakter oynayın da asıl maharetinizi görelim demekten kendimizi alamıyoruz.Yeni vizyona giren diziler ise izleyici kitlesine sahip olmak için vizyon sahibi oyuncular kullanmakta. Dizinin prim yapması için geçmişinde kült filmlerin rol alan sanatçılar dizinin izlenme oranını yükseltmektedir. Fakat bu durum bile olağan durumun vahametini gizleyememektedir.Yani diziler Stanislavski’nin oyuncu karakter ikilisi ile oyuncukarakter biçiminde gerçek ve tekrar edilebilen bir yol yaratımı tekniğinden çok uzakta bir performans sergilemektedir. Hal böyle olunca her akşam evinde dizi seyreden Emine abla dizi karakterleri ile herhangi bir duygusal bağ kurmadan tv ünitesini kapattığı andan itibaren dizi karakterini hatırlamamaktadır. Fakat karakterin giydiği marka elbiseyi, yaptığı makyajı ve reklamını yaptığı ürünleri aklına çoktan kodlamıştır.Tv arşivleri dizi mezarlığına dönüşerek iki bölüm oynayıp yayından kalkan diziler serisine dönmüştür.

 

Son olarak şu söylemekte fayda var diye düşünüyorum. Dizi karakterlerinin absürtlüğü her geçen gün daha da artmakta, oyuncular beden oyunculuğunu beceremedikleri gibi mimik yapmayı da yavaş yavaş unutmaktadırlar. Gelecekte dalga geçtiğimiz tiktok oyunculuğu tadında dizi izleyeceğimizden kuşkulanmaktayım. Türk dizi sektörü daha özgün bir yol çizerek yenilikçi ve yaratıcı senaryolar, samimi oyunculuklarla ekrandaki yerini almalıdır.

Önceki

Sonraki

Benzer Haberler

Yorumlar (0)

YORUM YAZ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir