Özgürlük, insan olmaktan dolayı sahip olduğumuz merkezi insani boyutumuzdur. İnsan oluşumuzu gerçekleştirmek için özgürlüğe su ve hava kadar ihtiyaç duymaktayız. İnsani bir kurum olarak din, bireyin duygularını, düşüncelerini, tutumlarını, günlük hayatını ve ilişkilerini kontrol etmek, yönlendirmek ve yönetmek için dizayn edilen yapılardır. Dinler, insanın özgürlüğünü ve bireyin kendisini kendisine uygun bir şekilde gerçekleştirmesini istemezler. Din, insanı kontrol etmek ve yönetmek ister.
Din, kendisine inanmayanın insani özgürlüğünü ve onurunu kabul etmez. Din, kendisine inanmayan sapıkların ve kafirlerin cezalandırılacağını ve sonsuza kadar cehennemde yakılacaklarını söyler.Dinin dışında farklı hayat tarzlarına ve inançlara sahip insanların yakılacağı ve cezalandırılacağı fikri, insani çoğulculukla bağdaşmadığı gibi, farklı fikir ve inanç sahiplerine toleransla ve barışla yaklaşmak gerektiği düşüncesine de aykırıdır. Bir dinin, farklı inanç sahiplerinin sonsuza kadar cehennem ateşiyle cezalandırılacakları yaklaşımı, farklı inanç sahiplerinin tamamen elimine edilmesi şeklindeki yıkıcı tutumu meşrulaştırmakta ve haklılaştırmaktadır.
Din yozlaşır ve yozlaştırır. Din yozlaştığı gibi, insan da yozlaşmaktadır. Dinin yozlaşmadığı ve mutlak hakikatin kendisi olduğu fikri, gerçekçi ve gerekli değildir. Bütün insani kurumlar gibi yozlaşan din, insanı ekonomik, sosyal, kültürel, zihinsel, duygusal, siyasal ve ticari açılardan yozlaştıran bir araç işlevi görebilmektedir.Siyasal, sosyal ve ekonomik menfaatlerin aracı olarak yozlaştırılan din, insanın özgürlüğünü ve onurunu ortadan kaldıran yoz bir araca dönüşebilmektedir. Yozlaşan ve yozlaştıran bir din, insanın özgürlüğünü, onurunu ve hukukunu ortadan kaldırmayı kendine birincil amaç edinmektedir.
Dinler, insan üstü ve ötesi ilahi ve kutsal otoriteler adına konuştuklarını ve mutlak hakikatlere sahip olduklarını iddia eden yapılardır.Tanrısal otoriteler adına konuşan ve mutllak doğrulara sahip olduklarını ileri süren dinler, insan ve hayat üzerinde sınırsız bir iktidara sahip olma hakkını kendilerinde görmektedirler. Sınırsız güce sahip olan din, insan özgürlüğüyle bağdaşmamaktadır. Siyaseti, hukuku, devleti, ibadeti, ticareti, aileyi, eğitimi, dizayn etmek isteyen din, sınırsız iktidar ve güç talep etmektedir. İnsanın maneviyatının, inancının ve vicdanının gelişimine katkı sunmayı amaçlayan ve kendisini sınırlandırmış din, insan özgürlüğüne imkan ve alan açabilir.Sınırsız gücün kendisi, kaynağı ve kurumu olarak dinin hakim olduğu yerde insanın özgürlüğünden bahsetmek mümkün değildir.
Hayatın her alanına, günlük hayatın en rutin aktivitelerine kurallar, yasaklar,emirler ve buyruklar koyan din, özgürlüğe alan ve imkan bırakmayan dindir. Birey, kendisinden, davranışlarından ve yaptıklarının sonuçlarından sorumlu olan kişidir. Dinin, insan hayatının her alanını kapsayan detaylı ve karmaşık kurallar, kalıplar ve kanunlar ortaya koyması, insanın özgürlüğüyle birlikte sorumluluk bilincini de yok etmektedir.Katı dini kurallardan ve düzenlemelerden yorulan bireyler, kolay bir şekilde dini sınırlamaların dışına çıkabilmektedirler. İnsan onuruna ve özgürlüğüne saygı duymak için dinin minimum düzeyde kurallara, fetvalara, hükümlere ve buyruklara sahip olması lazımdır. İnsana dair her şeyi dini bir kuralla, yasakla ve fetvayla çözebileceğini sanmak, insan özgürlüğünü ortadan kaldıran büyük bir yanılgıdır.
Dinin, bireyi, bireysel özgürlüğü ve insan haklarını korumak gibi bir amacı yoktur. Din, kendi doğmalarını, kurumlarını ve kaynaklarını hakim kılmayı amaçlamaktadır. Dinin amacı, dinin kendisidir ve hakimiyetidir. Dinin amacı özgürlük değildir. İnsanı ve hayatı kontrol etmeyi amaçlayan bir dinin, özgürlükle bir arada varolması mümkün değildir.
Yorumlar (0)