Doç. Dr. Altuğ Günal yazdı: 50. Yılında Kıbrıs Barış Harekâtı’nın Arka Planı

1974 Kıbrıs Barış Harekatı; 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nde 1963 itibariyle bozulan anayasal düzenin tekrar tesis edilmesi, toplumlar arası çatışmaların durdurulması, Yunanistan’ın 15 Temmuz 1974’te gerçekleştirdiği askeri darbenin getirdiği yasadışı düzenin ortadan kaldırılması, Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasının engellenmesi…

A+
A-

*Doç. Dr. Altuğ Günal

 

1974 Kıbrıs Barış Harekatı; 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nde 1963 itibariyle bozulan anayasal düzenin tekrar tesis edilmesi, toplumlar arası çatışmaların durdurulması, Yunanistan’ın 15 Temmuz 1974’te gerçekleştirdiği askeri darbenin getirdiği yasadışı düzenin ortadan kaldırılması, Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasının engellenmesi, Türkiye’nin güvenliğinin ama esasen adanın çok küçük bir bölümüne sıkışmış olan saldırı altındaki Türk toplumun güvenliğiningaranti edilebilmesi amacıyla yapılmış bir askeri müdahaledir. Çıkarma ve indirme şeklindeki müdahale 20 Temmuz 16 Ağustos tarihleri arasında iki aşamada gerçekleşmiştir.

 

Harekâtın olduğu dönemde Soğuk Savaş tarihi açısından önemli gelişmeler yaşanmaktadır. 1973’te ABD Vietnam savaşından çekilmiş, aynı yıl Ağustos’ta Kamboçya bombardımanı ve dolayısıyla Güneydoğu Asya’daki 12 yıllık savaşını bitirmiştir. Ortadoğu’da ise Kasım 1973’te Mısır ve İsrail, ABD gözetiminde ateşkes antlaşmasını imzalamıştır. Kıbrıs’taki askeri darbeden sadece üç ay önce de Portekiz’de bir askeri darbe yaşanmış ve Karanfil Devrimi gerçekleşmiştir.

 

Türk siyaseti açısından da hareketli bir dönemdir. Ekim 1973’teki seçimleri kazanan CHP lideri Bülent Ecevit, yüz günü aşan bir hükümet bunalımından sonra ancak Ocak 1974’te Necmettin Erbakan’ınMilli Selamet Partisi ile hassas dengelere dayalı bir koalisyon kurabilmiştir. Üstelik harekâttan hemen önce Türkiye’nin Afyon yasağını kaldırdığını ve bu yüzden ABD ile gerginlik yaşadığını belirtmek gerekir.

 

Aslında Kıbrıs Barış Harekâtı, Türkiye’nin Adaya ilk müdahale girişimi değildir. 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasından sadece 3 yıl sonra Kıbrıslı Türklerin kendisinden daha kalabalık ve daha çok silahla donatılmış Rumların saldırılarına maruz kalmaya başlamaları neticesinde, 1964’te ve 1967’de Türk savaş gemileri Kıbrıs’a doğru hareket etmiş ancak sonrasında yarı yoldan geri dönmüştür. Türk savaş uçakları ise birden çok kez ada üzerinde uyarı uçuşları yapmış ya da saldırı düzenlemiştir. Türkiye’nin 1958’deTürk Mukavemet Teşkilatını kurması ve Kıbrıs mücahitlerini eğitmesi de bir çeşit müdahale olarak değerlendirilebilir.

 

1964’teki çıkarma girişiminin yarıda kalması, aslen ABD’nin ünlü Johnson Mektubu ve daha önemlisi TSK’nın bir adaya çıkarma ya da indirme yapmak için yeterli teçhizata sahip olmamasından kaynaklanmıştır. 1967’de de harekat yine Johnson’un diplomatik müdahalesi ve teçhizat yetersizliğinden durmuştur. Ancak Türkiye, sorunun çözülemediği ve eninde sonunda müdahale etmek zorunda kalacağı düşüncesiyle 60’ların ortasından 74’e kadar başta çıkarma gemileri olmak üzere, çıkarma, ve indirme yapabilmek için gerekli askeri tesisatı hem kendisi üreterek hem de dışarıdan satın almayı başararak tamamlanmıştır. ABD yönetimi ise 1974’te Watergate skandalı ile meşgul olduğundan, bu sefer sorunla doğrudan ve yeteri kadar ilgilenememiştir. Türkiye’ye müdahale kararı verdiren son damla ise; 15 Temmuz 1974’te Yunanistan’ın, adadaki Yunan subaylar, RMMO’daki destekçileri ve paramiliterleri kullanarak askeri bir darbe yapması ve Cumhurbaşkanı Makarios’u devirerek yerine EOKA’nın önde gelen tetikçilerinden, iki kez idama mahkum edilmiş olan ve Türklerin nefret ettiği Nikos Sampson’u Cumhurbaşkanlığına getirmesi olmuştur.

 

Aslında Yunanistan’da 1967’de ardından 1973’teki askeri darbe sonucu yönetime gelen cunta ile Makarios arasındaki ilişkiler baştan beri iyi değildir. Cunta, Enosis’i bir an önce gerçekleştirerek, Yunan halkına güçlü bir hediye vermek ve meşruiyet sağlamak çabasındadır. Makarios ise, Türkiye varken gerçekleştirilebilir olmadığı gerekçesiyle Enosis’ten vazgeçmiş ya da en azından aniden değil ama uzun zamana yayılarak Türklerin bezdirilmesi suretiyle sağlanması gerektiğini savunmuştur. Yunanistan Askeri Polis Komutanı Tuğgeneral Yuannides, önce sivil yönetimi, ardından Yunan Kralını, ardından da ilk darbeyi yapan grubu etkisiz kıldıktan sonra sıranın Makarios’a geldiğini düşünmüştür.

 

15 Temmuz 1974’te gerçekleşen askeri darbe neticesinde Makarios yanlısı ve cunta yanlısı Rumlar arasında kanlı bir iç savaş başlamıştır. Türkiye ise adanın toprak bütünlüğünün, güvenliğinin ve antlaşmalarla kurulan anayasal düzenin bozulduğu gerekçesiyle önce İngiltere’ye danışmış, BM ve NATO’dan destek istemiş, karşılık bulamayınca da Garanti Antlaşması’ndan kaynaklanan yetkisini kullanarak adaya 20 Temmuz sabahı askeri müdahalede bulunmuştur.

 

Sonuç itibariyle; toplumlar arası çatışmalar ve Kıbrıslı Türklere yönelik ağır insan hakları ihlalleri, askeri darbe sonucu devrilen sivil hükümet, kaos, iç savaş, Türk düşmanı ve katili olarak tanınan bir ismin Cumhurbaşkanı yapılması ve dolayısıyla tehdidin daha da artması, cumhurbaşkanı Makarios’un BM’de yaptığı konuşma ile uluslararası toplumdan müdahale ve yardım talep etmesi, BM’nin kayıtsızlığı, diğer garantör İngiltere’nin hareketsiz kalması, adadaki BM Barış Gücü’nün yetersiz kalması, 63’ten beri büyük ölçekte can kaybı yaşanması ve darbenin ardından Türklere yönelik etnik temizliğin başlayacak olmasına dair yüksek ihtimalnedeniyle Kıbrıs Barış Harekatı gerçekleştirilmiş ve askeri hedeflerini başarıyla tamamlamıştır. Bununla birlikte siyasi hedefler daha en baştan beri tam olarak belirlenemediğinden Kıbrıs Sorunu, harekâttan 50 yıl sonra da bir sorun olarak kalmaya devam etmektedir.

 

*Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü

Önceki

Sonraki

Benzer Haberler

POPÜLER HABERLER