Doç.Dr. Eminalp Malkoç / İstanbul Teknik Üniversitesi
Kazanım, en genel anlamıyla zamanla elde edilenleri, kazanılanları ifade etmektedir. Bu kapsamda kazanımı, zaman içinde elde edilen bilgiler, deneyimler, nitelikler/ayırt edici özellikler, ulaşılan haklar vb. olarak kavramsallaştırmak mümkündür. Kuşkusuz Cumhuriyet kazanımlarını ele almadan önce Türkiye’de Cumhuriyet’e kavramsal düzlemde yaklaşarak ne olup olmadığını açıklamak yararlı olacaktır. Zira Türkiye’de farklı kesimlerin Cumhuriyet’i sahiplenmeleri/sahiplenebilmeleri, herkesin Cumhuriyet’te kendisinden bir şey bulması/bulabilmesi onu bir yüzyıldır ülkenin en önemli ve güçlü kavramlarından biri, belki de en güçlüsü ve önemlisi haline getirmiştir. Dolayısıyla her şeyden evvel cumhuriyete kavramsal açıdan bakmak öncelik arz etmektedir.
Demokrasi mi yoksa cumhuriyet mi?:
“İkisi bir arada”
Hukuksal açıdan cumhuriyet, egemenliğin birden fazla iradeye bağlı olduğu; başka bir ifadeyle egemenliğin bir topluluğa ait olduğu yönetim veya devlet biçimi anlamını taşımaktadır. Siyasi bilimlerin çerçevesinden monarşi olmayan ya da hükümdarlık rejimi dışındaki devlet şeklidir. Bu açıklamalar doğrultusunda dünyada temelde iki yönetim biçiminin yaşandığını söyleyebiliriz: Monarşi ya da cumhuriyet… Cumhuriyet demokrasiyle yüklü olabileceği gibi olmayabilir de… Eğer cumhuriyetle egemenliğin birden fazla iradeye bağlı olmasından halk egemenliği kastediliyorsa o zaman demokratik cumhuriyete ulaşılmaktadır. Nitekim TDK’nin Türkçe sözlüğünde de sadece demokratik cumhuriyeti içerir şekilde “milletin, egemenliği kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri aracılığı ile kullandığı devlet biçimi” tanımıyla karşılaşılmaktadır.
Pratik ve yaşamsal açıdansa Türkiye’de Cumhuriyet algısı üç tanımda ortalanabilir ki bunlar; çok erkliliğe dayanan yönetim biçimi, demokrasi ve Türk Devrimi’dir. Yani Türkiye’de cumhuriyet öz anlamı dışında demokrasi ve Türk Devrimi’yle özdeşleştirilmektedir. Dolayısıyla cumhuriyetin farklı tanımlarla özdeştirilmesi ve fazla anlam yüklenmiş olması, Türkiye’de farklı kesimlerin cumhuriyetle kendilerini ilişkilendirmelerini kolaylaştırmakta; onu toplumsal yaşamda güçlü bir kavram konumunda tutmaktadır.
Türkiye’de Cumhuriyet’in Dinamikleri ve İlanı
Tarihsel süreçte aşağıdaki tablodan da anlaşılabileceği üzere hem demokrasinin hem cumhuriyetin geçmişi oldukça gerilere inmektedir. Cumhuriyet Roma’ya, demokrasi Antik Yunan’a kadar uzanmaktadır. Ortaçağ boyunca genelde feodal/monarşik yapılar geçerliyken; 18. yüzyıldan itibaren yeniden demokrasi ve cumhuriyetlere yönelim başlamıştır.

Türklerin Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan yaşamsal serüvenlerinde ise aşağıdaki gibi bir tabloyla karşılaşılmaktadır. Orta Asya’nın şartları içinde demokratik özellik niteliğinde çeşitli uygulama ya da unsurlar geçerliyken bilhassa Osmanlı İmparatorluğu döneminde bunların kaybolduğu daha sonra 19. yüzyıl reformlarıyla demokratik özelliklerin tekrar gündeme geldiği değerlendirilebilir. Ancak cumhuriyet açısından durum daha farklıdır.

Jön Türkler kısmen işlemiş olsalar da gerçekte Türkiye’de Cumhuriyet’in kuruluşunu sağlayan hemen hemen tüm etken, dinamik ve gelişmeler, 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkesi sonrasında “medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar”ın öz Türk yurdu Anadolu’da işgallerle boy göstermesinin ardından yaşanan süreç ya da olaylarda kendini göstermiştir. Bu dinamik ya da etkenler içinde II. Meşrutiyet döneminden itibaren giderek daha fazla cumhuriyetçi kimliğiyle tanınan; lider konumunda bulunarak süreci yürüten Mustafa Kemal Paşa belirleyici düzeyde etkiliydi. Nihayet düşünceden eyleme değil eylemden düşünceye hatta eylemin getirdiği deneyimle sonuca gidilmişti. Üstelik Cumhuriyet’in toplumsal düzlemde güçlü bir kavram konumunda bulunması düşünsel bir süreç yerine olağanüstü gelişmelerin yarattığı güçlü deneyimlere dayanması ile de ilgili olmalıdır.
Amasya Genelgesi, Erzurum ve Sivas Kongreleri (ve diğer kongreler), 23 Nisan 1920’de Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin açılışı, Ocak 1921 Anayasası’nda (Teşkilat-ı Esasiye Kanunu) hakimiyetin kaynağının kayıtsız şartsız halk olduğunun belirtilmesi ve hepsinden önemlisi Mustafa Kemal Paşa öncülüğünde Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın başarıyla kazanılması gibi gelişmeler, hem Türkiye’de cumhuriyete geçişin temel dinamiklerini oluşturmuş hem de siyasal dönüşümü kolaylaştırmıştır.

Bu faktörlere 22 Eylül’de Mustafa Kemal Paşa’nın kamuoyu gündemine cumhuriyeti taşıması, Fethi Bey ile Ali Fuat Paşa’nın istifalarıyla birlikte yaşanan siyasi krizi de eklemek gerekir. Zaten bu krizin aşılmasını sağlayacak yasa değişikliğinin başlığı tüm bunları yani Cumhuriyet’in dinamik ya da etkenlerinin Milli Mücadele döneminin olağanüstü şartlarına dayandığını özetlemektedir: “Teşkilat-ı Esasiye Kanununun Bazı Mevaddının (maddelerinin) Tavzihan Tadiline Dair Kanun”. Kanun başlığındaki “tavzihan (açıklığa kavuşturma)” ifadesi, olmayan bir sistemi (cumhuriyet) getirdiğini söylememekte, aksine var olan bir durumun açıklığa kavuşturulduğuna işaret etmekteydi.
Hatta basın düzlemindeki değerlendirmelerde Ekim başlarında cumhuriyet ilan edilmişti bile…

29 Ekim 1923 tarihli anayasa değişiklikleriyle Cumhuriyet’e geçilmiş; Anayasanın birinci maddesindeki düzenlemeyle Türkiye devletinin yönetim biçimi cumhuriyet olarak tanımlanmıştı (Hâkimiyet, bilâ kaydü şart Milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir. Türkiye Devletinin şekli Hükümeti, Cumhuriyettir). İkinci madde değişikliği devletin dininin İslam, resmi dilinin Türkçe olduğu hakkındaydı (Türkiye Devletinin dini, Dini İslâmdır. Resmi lisanı Türkçedir). Onuncu ve on birinci maddeler cumhurbaşkanının konumunu belirliyordu (Türkiye Reisicumhuru, Türkiye Büyük Millet Meclisi Heyeti Umumiyesi tarafından ve kendi âzası meyanından bir intihap devresi için intihap olunur. Vazifei Riyaset yeni Reisicumhurun intihabına kadar devam eder. Tekrar intihap olunmak caizdir-Türkiye Reisicumhuru Devletin Reisidir. Bu sıfatla lüzum gördükçe Meclise ve Heyeti Vekileye riyaset eder). On ikinci madde ise “Başbakan, Cumhurbaşkanı tarafından ve Meclis üyeleri arasından seçilir. Diğer bakanlar başbakan tarafından yine Meclis üyeleri arasından seçildikten sonra tamamı Cumhurbaşkanı tarafından Meclis’in onayına sunulur. Meclis, toplantı hâlinde değil ise onay için Meclisin toplanmasına bırakılır” ifadeleriyle krizin çözümünün anahtarıydı (Başvekil Reisicumhur tarafından ve Meclis âzası meyanından intihap olunur. Diğer vekiller Başvekil tarafından gene Meclis âzası arasından intihap olunduktan sonra heyeti umumiyesi Reisicumhur tarafından Meclisin tasvibine arzolunur. Meclis hali içtimada değil ise keyfiyeti tasvip Meclisin içtimaına talik olunur).
Aynı gün Mustafa Kemal Paşa, cumhurbaşkanı seçilirken Vatan gazetesinin manşetiyle böylece dünyadaki otuz üçüncü cumhuriyet kurulmuştu.

Tebaadan Yurttaşa Cumhuriyet Kazanımları
Cumhuriyet, imparatorluk döneminde nerdeyse iki asır boyunca süren reformlarla ulaşılamayan sonuca ulaşmış; Yeni Dünya’nın parçası olan bir devlet ve toplum modeli ile devlette kurumsallık sağlamıştır. Modern anlamda devlet ve yönetimde kurumsallaşmanın yanında kurumlar ve hedefleri doğrultusunda motivasyon, üretim kültürü oluşturulmuştu ki üretim çağdaşlaşma çabalarında başlangıç noktası niteliğindedir. Bu üretim kültürü, uygulamalarda süreklilik ve istikrarı getirirken ülkede günümüz sanayisinin temelleri atılmıştı. Bu çalışmaların simgeleri Merkez Bankası, Sümerbank, SEKA, Etibank, MTA gibi kurumlardı.
İmparatorluktan kopuşla birlikte Misak-ı Milli sınırları içinde ulus-devletle şekillenen bir millet oluşumunu sağladı. Kuşkusuz bu sağlık politikalarıyla da bağlantılıydı. Nitekim en önemli ve öncelikli adımlardan biri sağlık alanında atılmış ve modern bir sağlık sistemi kurulmuştur. Bu arada ülke, son derece etkin ve sistematik mücadele modelleriyle salgın ve yaygın hastalıklardan kısa sürede kurtarılacaktı. Sağlıklı nüfus, gelecek vizyonu açısından yine başlangıç noktalarındandı.
Siyasal ve aslında içi dolu bir eşitlik anlayışı, adalet ve bilince dayanan gerçek anlamda vatandaşlık, özgürlük sürecin olmazsa olmaz faktörlerindendi. Bu bağlamda kadın haklarının ileri seviyede gerçekleştirilmesiyle örnek ve modern Türk kadını Cumhuriyet’in en önemli sonuç ve kazanımlarındandı.
Dönemine göre oldukça ileri bir bilimsel ekol oluşturma çabalarının yanında çağdaş standardı sağlanmış eğitim; üniversite düzenine geçiş ve sürdürebilirliği, insan ve akıl merkezli yaklaşım kültürü cumhuriyetin çatısını güçlendiren ve onu halen ayakta tutan unsurlardır.
Cumhuriyet’in Türkiye’ye özgü bir kültür haline geldiğinin birçok göstergesi bulunmaktadır. Bunlar içinde en göze çarpan çağdaşlaşma hedefi, gelecek vizyon ve motivasyonudur. Gelecek yüklü cumhuriyet anlayışının yine olmazsa olmazı ve insanlığa örnek yönü «Yurtta Sulh Cihanda Sulh» denklemi çerçevesinde barış kültürüdür. Ama en önemli kazanım kuşkusuz günümüzde de süren Türkiye varlığı ve yaşamı, yaşam tarzıdır.
“Benim en büyük eserim Türkiye Cumhuriyeti’dir”
1924, 1961 ve 1982 Anayasaları ile devlet şekli olarak tanımlanan Cumhuriyet, aynı zamanda Türk Devrimi ve çağdaşlaşma çabalarını ifade etmektedir. Türkiye’de Cumhuriyet çağdaşlaşma çabalarının en güçlü ve temel yöntemi/aracı olarak Türk Devrimiyle özdeşleşmiştir/özdeşleştirilmiştir. Yani cumhuriyet, Türkiye’de bir yönetim biçimi olmaktan öte Türk çağdaşlaşma hareketinin temel yöntemi ve mekanizması rolünü üstlenmiştir.
Cumhuriyet Türkiye’nin çağdaşlaşma çabaları ile o kadar ilişkilidir ki yakın dönem Türkiye tarihi açısından tüm gelişmeleri, “medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” ile “muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak ve geçmek” gibi belirgin iki nokta arasında toplayabiliriz. Bu süreç, (eşittir =) Türkiye Cumhuriyeti tarihidir. Zaten cumhuriyet ilk gününden itibaren adalet, kalkınma, refah, toplumsal değerler, kadın gibi birçok yönüyle sistemsel bir bütünlük ortaya koymuştur.
Öte yandan Cumhuriyet Türkiye’de monarşi karşıtlığına koşut olarak çok erkli bir yönetimden öte yüklenen anlam itibariyle demokrasi olarak algılanmış; demokrasi ve dolayısıyla çok partili hayata geçişi sağladığı gibi -bazı kesintiler bir yana bırakılırsa- kalıcı da kılmıştır. Bu kapsamda ülkenin yerleşmiş ve fevkalade gelişkin bir seçim kültürüne sahip olması şaşırtıcı değildir.
Vizyon açısındansa Cumhuriyet çağdaş Türkiye, Türk gençliği ve modern dünyanın ihtiyaç duyduğu Türk kadınıyla özdeşleşecekti.