Doç.Dr. İbrahim İ. ÖZTAHTALI / Uludağ Üniversitesi
Değerli dostlarım var olmak, en eski çağlardan bu yana insan zihnini kurcalayan en önemli kavram olmuştur. Varlık neyle açıklanabilir ya da varlığı gösteren en önemli kanıt nedir? İnsanın kendini var etmesi bir bakıma varlığını gösterebilmesi nasıl mümkün olabilir? Elbette bu sorulara birçok cevap vermek mümkün. Descardes "Cogito, ergo sum" (Düşünüyorum, öyleyse varım) darken varlığı göstermenin en açık seçik delilinin düşünmek olduğunu ifade eder. Düşünen varlık gelişir, insanoğlunun gelişimini sağlayan en önemli etken düşünerek sorgulaması, sorguladıkça ihtiyaçlarını giderebilmek için öğrenmeye yönelmesidir. Öyleyse var olmanın göstergesi öğrenme ve kendini geliştirmedir. Bu gelişimde elbette ideal olan iyiye, güzele ve doğruya evrilmedir.
Bu yılki temamız “Kendini İnşa Etmek” olsun.
Arapçadan dilimize giren “inşa” kelimesi “kurmak” anlamına geliyor. Öyleyse insanın kendini kurması anlamını yükleyebiliriz bu ifadeye. İnsanın kendini inşa etmesi, doğumdan ölüme kadar kesintisiz devam eden bir süreci ifade eder ki bu süreç döngüsel bir öğrenme işidir. Beynimizdeki nöronlar beş duyumuzla algıladığımız her uyaranı kapyalarlar kendi formatlarında ve aralarında kurulan bağlarla da koordinasyonu, bellek kapasitemizi, problem çözme ve muhakeme gücümüzü oluştururlar. Öyleyse bu süreci, yani kendini inşa etme sürecini, ihtiyaçlarını doğru analiz edebilmiş bireyin, farkındalıkla yürüttüğü bir öğrenme ve kendini geliştirme olarak tanımlayabiliriz.
Kendini inşa etme bilinci bir ayma, bir aydınlanmadır aslında. Birey bunu fark ettiğinde yaşamında herşey değişir. Bir bina düşünelim inşa edilen, bilinçsiz bilgisiz ve plansız inşa edilsin. Ustası elinde hangi malzemel var bilmesin, zemin etüdü yapılmamış, hangi malzemelerin kullanılması gerektiği belirlenmemiş olsun. Elbette bu binayı yapmak mümkün olur fakat ne binanın kullanışlı ne de sağlam olduğuna emin olabiliriz. Zaman içinde yapılıp biter belki ama en küçük bir sarsıntıda, hafif bir rüzgarda yıkılacaksa o binayı yapmak hem zaman hem de emek israfıdır. İnsan da böyle… Kendini tanıyıp potansiyellerini belirlemeden, bunlara uygun hedefler oluşturmadan, bu hedefler için planlar yapmadan insanın yaşamda iyi noktalara gelmesi, kendini doğru inşa etmesi mümkün değildir. Bu işanın temelinde “Eğitim” vardır.
“Kendini inşa etmek” fikrini iki farklı bağlamda düşünebiliriz. Birincisi, temelden inşa ki bu insan için çocukluktan başlayan bir süreci ifade eder, buna “sıfırdan” inşa da diyebiliriz. Diğeri de tadilat anlamında “Kendini yeniden inşa etmek” olarak değerlendirebiliriz.
“Kendini (sıfırdan) inşa etmek” burada en önemli etken elbette anne ve babalardır. Bir çocuğun bilinç düzeyine ulaşıncaya kadar kendini inşa etme sürecine girmesi mümkün değildir. Bu döneme kadar çocuğun inşasında anne baba ve çevre görev alır. Çocuğun duyusal olarak maruz kaldığı tüm uyaranlar neredeyse anne ebeveynlerin kontrolü altındadır. Öyleyse bir çocuğun kişilik ve davranışsal temelini de onlar atar. Bu temel ne kadar güçlü ve planlı yapılandırılmışsa gelecekte çocuğun bilinç düzeyine ulaşmasıyla kendini inşa süreci o kadar verimli ve başarılı geçecektir. Ebeveynlerin erken çocukluk döneminden itibaren çocuklarına kendini inşa etme becerisi kazandırması, onlara verebilecekleri en etkili eğitim olacaktır. Kendini inşa etme becerisi kazanmış çocuk, kendini geliştirme, ideale evrilme bağlamında yaşıtlarının çok önünde olacaktır.
“Kendini (yeniden) inşa etmek” Bir çoğumuz bize daha temelde kendini inşa etme becerisini öğretecek bir anne babaya sahip olamadık ama hiçbir zaman geç değildir… Hangi yaşta olursak olalım, ne işi yapıyorsak yapalım o ayma ve aydınlanma günü geldiğinde herşey değişecektir. O andan itibaren yeni bir hayatın başlangıcında oluveririz. Dünyaya bakışımız değişir. Artık o güne kadar biriktirdiklerimizi gözden geçirmeye, biriktiremediklerimizi de tespit etmeye çalışırız. Bunun ilk basamağı kendimizi tanımaktır. Bir çok insan kendini tarif edip anlatamaz, birçok insan kendinin farkında bile değildir. “Kendini (yeniden) inşa etmek önce oturup bir masaya elimize alacağımız bir kağıt kalemle kendini tanımlamayla başlar. Eksikliklerimizi, fazlalıklarımızı ve ihtiyaçlarımızı belirlemeye başladığımızda düşünmeye, varlığımızı göstermeye yani gelişmeye başlamışızdır. Kendi bünyemizde yapacağımız tadilat ve tamirat kendimizi yeniden kurmamızı sağlar. Bunu iki boyutlu düşünebilirsiniz: iç tadilat ve tamiratlar; dış tadilat ve tamiratlar… Her iki taraftaki değişiklikler, ruhunuzu da bedeninizi de yenileyecektir.
Kendini inşa etmenin en kolay yolu “Okumak”tır. Hepimizin bildiği(?) bir iş… Ya da yeniden öğrenmesi gerektiği bir iş. Her bir kitap bir başka insanın dünyaya bakışını, bilgisini, tecrübesini içerien mikro haplar gibidir. Biz, okudukça kendi zihinsel birikimimizin ütüne yeni hayatları ve birikimleri ekleriz. Böylece katlandıkça katlanır, çoğaldıkça çoğalırız.
Bunu bir de işletmeler, organizasyonlar açısından düşünelim. Rekabetin her geçen gün arttığı bir kurtlar sofrasında artık elimizdekiyle yetinme dönemi bitti. Bugün bildiklerimiz yarın yapacaklarımızı için yetmeyecek. Daha birkaç on yıl öncesine kadar o güne kadar bildiklerimiz ve kurduklarımızla idare edebiliyorduk, ama şimdi sürekli bir yenilik hareketinin içinde dünya. Eğer bu yenilik hareketinin dışında kalırsak kısa sürede modası geçmiş bir kıyafet gibi terk edilmeye mahkum oluruz. Öyleyse biz kendimizi inşa etmeye devam ettikçe içinde bulunduğumuz organizasyonlar da inşa olmaya devam edecektir…
Yaptığımız, yapmadığımız herşey bilinçli ya da bilinçsiz bizi inşa eder.
“Yaşlı bir marangozun emeklilik çağı gelmişti. Patronuna işten ayrılarak artık ailesi ve torunlarıyla zaman geçirmek istediğini söyledi. Bunun üzerine patronu marangozdan son bir isteği olduğunu ve ondan son kez bir ev yapmasını istediğini söyledi. Marangoz kabul etti ve işe girişti. Fakat gönlü artık işte olmadığı için baştan savma bir işçilikle ve kalitesiz malzeme kullanarak evi bitirdi. İşini bitirdiğinde işveren, evi gözden geçirmek için geldi. Dış kapının anahtarını marangoza uzattı. "Bu ev senin" dedi, "Sana benden hediye". Marangoz şoka girdi. Bu nasıl olur diye düşündü. Bu son diye bir an önce bitirmek için yaptığı evin kendisinin olduğunu öğrenince çok utandı. Bu evin kendi evim olduğunu bilseydim hiç böyle yapar mıydım diye düşündü ve o anda yaptığı hatanın farkına vardı. Bir başkası için yaptığı iş aslında kendi kullanacağı standartların çok altındaydı.”
Evet kendi hayatınızda da marangoz sizsiniz. Her gün bir çivi çakar, bir tahta koyar ya da bir duvar dikersiniz. Hayat bir "kendini inşa etme" işidir.
Başkaları için yaptığımızı düşündüğümüz olumlu ya da olumsuz herşey bizim kendi hayatımızı inşa eder. Hayatımızın güzelliği de, çirkinliği de bizim eserimizdir.
Şimdi Kendimizi (yeniden) inşa etme vakti…