Doç.Dr. Orhan Kılıçarslan / Düzce Üniversitesi
Edebiyatımızda hac yolculuğunu edebî bir düzlemde anlatan eserler, Türkçenin Anadolu sahasında gelişmeye başladığı ilk dönemlerden bu yana örneklendirilmiştir. İlk hac seyahatnamelerinden olan ve bu yolculuğa çıkma düşüncesindekiler için rehber bir kitap olma özelliği taşıyan Ahmed Fakîh’in Kitâbu Evsâfi Mesâcidi’ş-Şerîfe’si yanında Cûdî ve Fevrî’nin hac seyahatnameleri, İbrâhim Hanîf’in Menâzilü'l-harameyn’i ile Nâbî’nin Tuhfetü’l-harameyn’i bu sınıftaki diğer örneklerdendir. Hac seyahatnameleri arasında en bilindik eserlerden olan Nâbî’nin Tuhfetü’l-harameyn’i dışında;
Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbûb-ı Hudâdur bu
Nazargâh-ı ilâhîdir makâm-ı Mustafâdır bu
matlalı bir gazeli de meşhur örneklerdendir. Diğer şâirlerimiz arasında da Mekke, Medine, kutsal beldeler veya hac menzilleri ile ilgili mısralar, beyitler, manzumeler yazıla gelmiştir. Bu şâirler arasında sayabileceğimiz isimlerden birisi de 16. yüzyıl klasik üslubun önde gelen şâirlerinden Bâkî’dir.
Edebiyatımızın önemli isimlerinden olan Bâkî, şiirin iki asıl unsuru olan şekil ve anlamı birbiriyle buluşturduğu mütenasip bir hayli örnek sunmuştur. Kelimelerden oluşan renklerini vezin fırçasıyla kalıba dökmek kabiliyeti bakımından diğer şâirlerden ayrı bir yerde duran Bâkî’nin yaygın şöhreti, mecmualardan başlamak üzere hemen her yazma eserin bir köşesinde kendisine ayrılan mülevven pencerelerden takip edilebilmektedir. Divan nüshalarının da delaletiyle şiirleri yayılma imkânı bulmuş olan şâirin, şiirlerini hangi zaman ve zeminde yazdığına ilişkin yine mecmualar birinci dereceden bilgiler sunmaktadır. Nitekim Selimiye Yazma Eser Kütüphanesi’ndeki bir mecmua içinde Bâkî’nin bir gazeli unvanında bulunan kayıt, bu duruma bir örnektir. İlgili mecmuada “Bâkî Efendi Kâbe’ye giderken yolda dimişdür” notuyla kaydedilmiş olan gazelin matla beyti şu şekildedir;
Gelünüz yüz tutalum bârgeh-i Gaffâre
Cân u dilden gelelüm tevbe vü istiğfâre
Şâirin 1579-80 yıllarındaki Mekke-Medine kadılıkları düşünüldüğünde gazelin yazılış tarihi de aşağı yukarı ortaya çıkmaktadır. Gazelini, ileri yaşlarında yazdığı anlaşılan Bâkî, tevbe ve istiğfarla başladığı şiirine dünyanın geçiciliği ve bel bağlanmaması gerektiğini salık veren nasihat üslubu ile devam etmektedir. Divan’ındaki diğer şiirleriyle karşılaştırıldığında muhteva açısından farklı bir yerde duran bu gazelin yalnızca mahlas beytinde Bâki’nin aşina sesi kulaklara değiyor;
Mülk-i bâkî dir iken bâğa İremden çıkdı
Niye mağrûr olur âdem bu fenâ gülzâre
Zulmet-i cehl ile cevher diyü cem‘ itdügimüz
Korkum oldur çıka ol rûzda seng-i hâre
‘Aceb ol tâ‘at ü takvâ diyü zu‘m itdügimüz
Varıcak ne_olsa gerekdür nazar-ı Cebbâre
…
Bâkîyi lezzet-i vaslun tama‘ı söyletdi
Tûtîyi şevk-i şekerdür getüren güftâre
Kaside, kıta, mesnevi gibi nazım şekilleriyle karşılaştırıldığında belki de yazılma zamanı/zemininin tespiti en güç olan şekil gazeldir. Gazellere ait bu bilgilere, tezkirelerde yahut edebiyat tarihlerinde bilgi kırıntısı kabilinden rastlanılan kayıtlar dışında ulaşmaktan mahrumuz. Buna mukabil yazma eserlerde metin dışı kayıtların dikkatli bir şekilde incelenmesi ile Bâkî gibi pek çok şâirimizin şiir anlayışı, şâirliği ve edebî ilişkileri üzerine yenilenen yorumları ortaya koymak mümkündür. Edebiyat tarihimizin boşlukta duran kimi meselelerini açıklığa kavuşturmak, birincil kaynaklar hüviyetinde olan bu eserlerin tahlili ile mümkün görünmekte ve bu çalışmaların gerçekleştirilmesi hala bir zorunluluk olarak önümüzde durmaktadır.