Eğitim, önceden belirlenmiş esaslara göre davranışlarda belli gelişmeler sağlamaya yarayan planlı etkiler dizesidir. (Wikipedia)
Bir tanıma göre önceden bir güç, bir kişi ya da kişiler belirlemeli. Peki bizim başlığımız neydi? Eğitim nerede başlamalı!
Düşünelim öyleyse doğduk, ilk eğitimimizi annemizden almaya başladık değil mi? Daha sonra baba, büyükanne büyükbaba, ağabey vs. oluşan geniş aile ile eğitime devam ederiz.
Bugünkü teknoloji yardımıyla biliyoruz ki bebekler annelerinin vasıtası ile ana rahminde duygu geliştirerek etkileniyorlar. Annelerinin gördüklerine verdikleri duygusal tepkiler bebekleri etkiliyor. Daha sonra anne rahminde mutluluk, hüzün, şaşkınlık gibi birçok duyguyu tadıyor ve yaşıyorlar. Çocukların kişiliklerinin ve duygularının gelişiminde içerisinde doğup büyüdüğü kültürel öğeler bir yana coğrafi faktörler de bir o kadar etkili oluyor.
Gelelim esas faktöre! Toplum da eğitiyor bizi daha doğrusu eğitiyormuş gibi davranıyor. Lakin toplum bizleri eğitmekten ziyade şekillendiriyor. Özellikle; ‘Yeni Dünya, Yeni Türkiye vs.’ gibi kavramlar etrafında teknoloji geliştikçe birey olarak bu yeni değişim ve gelişim sürecine adapte olabilmek için kendimizi şekillendiriyoruz. Toplumsal güdülenme, algı yönetimi eşliğinde bir güzel şekilleniyoruz. Hani annemizin, ailemizin bize oynamak için aldığı biraz da kötü kokan oyun hamurları vardı ya! Oyun hamuruna şekli biz verirdik. Yeni dünyanın da oyun hamuru biz olduk. Ne kadar interaktif hale gelirsek gelelim bir politika, bir şekillendirme var günümüzde…
Parkta bir yürüyüşe çıkın. Görmek, anlamak için etrafınıza bir bakın. Çevreyi boş boş süzen bakışlarınızın ötesine geçerek bir bakın. Bize dayatılan toz pembe filtreyi yırtarak ardına doğru düşünen ve sorgulayan gözlerle bir bakın. O zaman göreceksiniz ki; bizi şekillendiren, benliğimizi inşa eden bir ekonomi dimdik karşınızda duruyor.
Gördünüz mü? Yeni dünyayı, Yeni Türkiye’yi… Var mıymış farkı eskiden. Sadece ne olmuş? Tabelalar değişmiş. Yeni diye dayatılan algıdan başka bir şey değilmiş.
Lütfen gelin hep beraber beyinlerimizi sıfırlayalım. Ailemizin eğitimimize yön verdiği şekilde başlayalım. Ve şekillenmeden ilk eğitimimiz ile 2.ailemiz olan okullarımıza sarılalım. Bu toplum yani toplumu da yöneten algı yöneticilerine inat başımızı göklere çevirelim.
Velhasıl, eğitim ailede başlamalı. Okul ile öğretmenler ile pekiştirilerek devam etmeli ve biz aile olduğumuzda da bildiğimizi ama doğru bildiğimizi aktararak bilmediğimiz hakkında bilgi edinip devam edersek göreceğiz ki bir gün mutlaka bu algı yöneticileri toplumu şekillendiremeyecek. Yönlendiremeyecek.
Eğitimli birey sorgular. Neden, niçin, niye sorularına cevap arayarak bilmek ister. Koşulsuz şartsız kabul etmek istemez. Bugünden tezi yok yırtın perdeyi. Kaldırın kafanızı. Kütüphaneler kitap dolu lakin okunmuyor. Raflarda tozlanmış bir şekilde bizi bekliyor. Sizlerden biraz gayret, biraz istirham bekliyorum. Bizde olmadı ise sonraki nesil, o da olmazsa bir sonraki nesil. Her dem atalarımıza öykünüyoruz. Ecdadın şanlı başarılarıyla övünüyoruz. Onlar gibi olmak, yeniden dünyaya nam salmak istiyoruz. Onlar bütün bunları çalışarak, gayret göstererek, fikir üreterek yaptılar. Peki ya biz? Ya biz ne yaptık?
Uyan artık ey gafil, titre de kendine gel!
Bizim düşünen, üreten, ürettiğini geliştiren bir ecdadımız varmış ve onlar hayalini kurdukları birçok şeyi yapmışlar. Bizler ve bizden sonraki nesiller, ecdadımızın sol kulağımızı çınlatmalarını istemiyorsak eğitimden, kitaptan, öğretmenden vazgeçmeyeceğiz. Bilginin sınırı yoktur. Aç olalım, at gibi diri olalım.
Unutmayalım ki;
“Çalışmadan, yorulmadan rahat yaşamak isteyen toplumlar önce haysiyetlerini sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istiklal ve hürriyetlerini kaybetmeye mahkumdurlar” (Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK)
Yorumlar (0)