Ehlullah Çanakkale’yi Anlatıyor

1. Ey Türk! Bu yerlerden geçme bîgâne Eğer mâlik isen pâk bir vicdâna Bunun ulviyyeti sığmaz beyâna Çanakkale dayip atma yabana (Ey Türk! Eğer temiz bir vicdana sahipsen Bu yerlerden yabancı birisi gibi geçme. Çanakkale deyip -sıradan bir toprak parçası görüp- de yabana atma. Bunun yüceliği sözle anlatılamaz.) 2. Ey Türk! Başını eğ bu bârigâha […]

A+
A-

1. Ey Türk! Bu yerlerden geçme bîgâne
Eğer mâlik isen pâk bir vicdâna
Bunun ulviyyeti sığmaz beyâna
Çanakkale dayip atma yabana

(Ey Türk! Eğer temiz bir vicdana sahipsen Bu yerlerden yabancı birisi gibi geçme. Çanakkale deyip -sıradan bir toprak parçası görüp- de yabana atma. Bunun yüceliği sözle anlatılamaz.)

2. Ey Türk! Başını eğ bu bârigâha
Bu yoldan gidilir doğru Allâh’a
Eğer ümmet isen Resûlullâh’a
Mülkünü çiğnetme zâlim düşmâna

(Ey Türk! Bu mukaddes topraklara başını eğerek, tazimle ayak bas zira bu yoldan –yani şehâdet yolundan gidersen- doğru Allaha varılır. Eğer Resulûllah’a ümmetsen zâlim düşmana mülkünü çiğnetme.)

3. Ey Türk! Bu sözümü sakın unutma
Vatanı bırakıp Ka’be’ye gitme
Vatansız din olmaz başka söz tutma
Eğer inandınsa ulu Kur‘âna

(Ey Türk! Bu sözümü sakın unutma, vatanı bırakıp Ka’be’ye gitme. Eğer yüce kitabımız Kur’ân’a inandıysan başka sözleri tutma ve şunu iyi bil ki vatansız din olmaz.)

4. Ey Türk! Bu şehîdler sanma öldüler
Hep aşk-ı vatanla ser-mest oldular
Bu fenâ mülkünde bekâ buldular
Yetiştiler hayât-ı câvidâna

(Ey Türk! Bu şehîdlerin öldüğünü sanma. Onlar vatanın aşkıyla kendilerinden geçtiler. Bu yokluk âleminde ebedî hayâtı buldular ve ölümsüz sonsuz hayata yetiştiler.)

5. Burada medfûndar nice pehlivân
Bunlara hâdimdir ehl-i âsumân
Nice cânlar oldu fedâ-yı cânân
Her biri bedeldi bin pehlivâna

(Nice yiğitler burada gömülüdür. Gök ehli /melekler/ bunlara hizmetçidir. Nice cânlar cânlarını burada sevgiliye fedâ ettiler. Onların her birisi bin pehlivana bedeldi.)

6. Bak sana ne diyor şu karşı dağlar
Bir karış yerinde bin yiğit ağlar
Murdâr bir ölüdür vatansız sağlar
İnsân sûretinde benzer hayvâna

(Bak, bir karış yerinde bin yiğit ağlayan şu karşı dağlar sana ne diyor: Vatansız sağlar murdâr (pis) bir ölüdür. Onlar insân sûretinde birer hayvândır.)

7. Bak sana ne diyor mübârek Boğaz
Diyor ki hâlimi oku, ağla, yaz
Evlâd-ı vatandan bu durur niyâz
Beni çiğnetmesin pây-ı nâdâna

(Bak mübârek boğaz sana ne diyor: “Hâlimi oku, ağla ve yaz. Vatan evlâdından istediğim şudur ki beni haddini bilmeyen düşman ayaklarına çiğnetmesin.)

8. Bu Boğaz’dır ulu Türk’ün ocağı
Bu Boğaz’dır şehîdlerin durağı
Cihâna hükmeden gör şu bayrağı
Felekler baş eğdi bu âlî-şâne

(Ey sen, gaflet etme! Bu boğaz, Ulu Türkün ocağı, şehîdlerin durağıdır. Cihâna hükmeden şu bayrağı gör, bu bayrağa iyi bak. Şanı, şerefi çok büyük olan bu bayrağa felekler baş eğdiler.)

Bayrağımız bütün bayraklar içinde en güzeli, en manâlısıdır. Hilâl ebced değeri 66 olmakla Cenâb-ı Allah’ı, yıldız Arabî hatt ile Muhammed (a.s.) lafzını, ikisi birden kavseyn sırrını remzeder. Remizler açılınca bayrağımızdan “kelime-i şahadet lafzı” çıkar. Ayrıca ay ve yıldız İbrahim (a.s.)dan hatırlanacağı üzere, velayet nişânlarından birer nişândır. Bunun hakikatini bilen basiret sahibi ceddimiz –Cenâb-ı Hak ebediyen korusun!-bayrak hasbelkader yere düşecek olursa Hakk’ın yüce isminin temsil ettiği zatına mahçup olmamak için remzî olarak ifade etmişlerdir.

Boğazlar ise erenler yurdu Anadolu’nun hâkimiyetinin sembolüdür. Boğazlara kim hâkim ise Dünyaya hâkim demektir.

9. Bu Boğaz’dır Türk’ün devlet temeli
Bu Boğaz’dan doğar Türk’ün emeli
Boğazsız bir vücûdu neylemeli
Bak boğazdan gelir hayât insâna

(Türkün devlet temeli bu boğazdır. Türk’ün emeli, isteği bu boğazdan doğar. Bak! İnsana hayât boğazdan gelir. Boğazsız bir vücûdu ne yapacaksın? Böyle bir vücûd hiçbir işe yaramaz.)

Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile Türk Boğazlarından geçişler bir sözleşme ile yeniden tanzim edilmiş, bu sözleşme 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması ile birlikte imzalanan metnin yerine geçmiştir. Malumdur ki, Türkiye Lozan Antlaşması’yla birlikte imzalanan Boğazlar sözleşmesinin getirdiği kısıtlamaları kaygı ile karşılamış bu konuda muhatap devletlere yeni bir teklif getirmişti. İngiltere Dışişleri Bakanlığının 23 Temmuz 1936 tarihli bir notasında konu hakkında şu görüşlere yer verilmiştir: “Türkiye’nin Boğazlar Sözleşmesi’nin değiştirilmesi ile ilgili isteği haklı kabul edilmektedir.”

Boğazların statüsü ve gemilerin geçişini yakın takibe alan Birleşik Krallık’ın Türkiye’yi desteklemesine paralel olarak Balkan Antantı Daimi Konseyi 4 Mayıs 1936’da Belgrad’da yaptığı toplantıda Türkiye’nin teklifini destekleme kararı almış ve 22 Haziran 1936’da İsviçre ‘nin Montrö kentinde toplanan Daimi Konsey 20 Temmuz 1936’da Bulgaristan, Fransa, Büyük Britanya, Avustralya, Yunanistan, Japonya, Romanya, Sovyetler Birliği, Yugoslavya ve Türkiye tarafından imzalanan yeni Boğazlar Sözleşmesi ile Türkiye’nin kısıtlanmış haklarını iade ederek Boğazların idaresi tekrar tarafımıza geçmiştir. Kemâlî Hazretlerinin bu manzumeyi Boğazlar meselesinin tartışıldığı günlerde kaleme aldığı anlaşılmaktadır.

10. Bu Boğaz sanma bir deniz yoludur
Bu denizler Türk’ün kanı doludur
Boğaz mukaddestir gayet uludur
Bu yoldan gidilir nûra nîrâna

(Bu Çanakkale Boğazı’nın sadece bir deniz yolu olduğunu sanma. Bu denizler Türkün kanıyla doludur. –Bu sebeple boğaz, kanla sulanan topraklar kadar kutsaldır ve uludur. /Türkiye’nin/ aydınlığa ulaşması yahut ateşe gitmesi Boğazların selâmetiyle ilgilidir.)

11. Âh şu dağlar şu dereler şu taşlar
Hesâbsız yiğitler sayısız başlar
Altında üstünde yatan kardaşlar
Nasıl cenk ettiler burda şîrâne

(Âh şu dağlar, şu dereler, şu taşlar! Bunların altında ve üstünde şehîd olup yatan kardeşler, sayısız yiğitler, sayısız başlar… /evet, bunların hepsi/ burada aslanlar gibi savaşmışlardı.)

12. Kazıldıkça bu dağlardan kan çıkar
Türk’ün kanı dönmüş su olmuş akar
Bu dağlar âteştir âlemi yakar
Doldurur cihânı bitmez dumâne

(Türkün kanı /Çanakkale’de/ su gibi akmış. /O nedenle/ bu dağları kazıdıkça kan çıkar. Bu dağların her biri bir âteştir ki âlemi yakar, cihânı bitmez tükenmez /sönmeyen/ dumanla doldurur.)

13. Şu mübârek dağlar sanma toprakdır
Şehirler yığını süngü bayrakdır
Türk kanıdır sanma otdur yaprakdır
Şehitler derdini çekmiş ayâne

(Şu mübarek dağları toprak sanma. Onlar şehîdlerin, sürgülerin ve bayrağın yığınıdır. Otlar, yapraklar Türk kanından oluşmuştur. Belli ki şehîdlerin derdini çekmişlerdir.)

14. Türk’ün kanı sular gibi çağladı
Türk’ün elemiyle dağlar ağladı
Hülyâ ile düşman Türk’ü bağladı
Zincir vurulur mu her bir kaplana

(Türk’ün kanı sular gibi çağladı. Onların elemiyle dağlar ağladı. Düşmanlar boş hayâller peşinde Türklüğü Çanakkale’ye bağladılar. Heyhât! Her bir kaplana zincir vurulabilir mi?)

15. Türk’ün kanı denizlere karışdı
Türk’ün gayretine düşman da şaşdı
Türk yılmadı düşman nâ-merdce kaçtı
Türk’ün şecâati çıktı meydâna

(Türkün kanı denizlere karıştı. Türkün gayretine düşmanları bile şaşdı. Türk yılmadı, düşmanları nâmerdçe kaçtı. Türkün yiğitliği meydana çıktı.)

16. Fikret bu yerlerde ne kadar yiğit
Ne maksad uğruna oldular şehîd
Hep diyorlar sana kaldı son ümîd
Çalış yurdumuzu koyma vîrâne

(Düşün, bu yerlerde pek çok yiğit ne maksad uğruna şehîd oldular. Ey Türk! Herkesin söylediği şudur: İslâm’ın son ümidi sensin. Çalış ve yurdumuzu harabe koyma.)

17. Bu şehîdler atmış cümle varını
Mâl ü evlâdını nazlı yârini
Bugünü düşünme fikret yarını
Atma evlâdını nâr-ı hicrâna

(Bu şehîdler sahip oldukları herşeyi, mallarını, evlâdlarını, nâzlı yârlerini vatan için terkettiler. Sen de bugünü değil yarını düşün ve evlâdını ayrılık ateşine atma.)

18. Ben bu şehîdleri gördüm rüyâda
Rûhları cennette cismi dünyâda
Elleri kılıçta gözü gavgâda
Hiç biri bakmıyor hûr u gılmâna

(Ben bu şehîdleri rüyâmda gördüm. Ruhları cennette vücudları dünyada yaşıyordu. Elleri kılıçta gözleri savaş meydanında idi. Hiç biri cennette, Cennetteki huri ve gılmana bakmıyordu.)

19. Bu yurdu ettiler sana emânet
Sakın emânete etme hıyânet
Vatanda bulmayan câ-yı selâmet
Düşürür kendini çâh-ı hüsrâna

(Bu yurdu sana emânet ettiler. Sakın emânete hıyânet etme. Vatanında emin bir yer bulmayan hâinler, kazdığı ihânet kuyusuna kendi düşer düşürür.)

20. Mahzûn istihkâmı dağı ovası
Boş kalır zannetme şehîd yuvası
Mahvoldu önünde binlerce âsî
Kalmasın birinden tek bir nişâne

(Dağı, ovası, siperi hüzün dolu olsa da Allah ve vatan için ölen bu şehîdlerin yuvası boş kalır zannetme. Binlerce asî bu yiğitlerin önünde önünde mahvoldu gitti. /Yâ Rabbi lutfet! Bu âsîlerin/ hiçbirinden bir tek iz bile kalmasın.)

21. Çelikten kaleler deryâyı tuttu
Her biri binlerce gülleler atdı
Bunlara siper Türk göğsünü tutdu
Benzetmek yazıktır Türk’ü aslana

(Çelikten kaleler /savaş gemileri/ Çanakkale boğazını doldurmuştu. Herbiri binlerce gülle attı. Türk askeri göğsünü bunlara karşı siper etti. Türk’ü aslana benzetirsek yazık olur. /Hangi arslan bu güllelerin önünde durabilir ki?.)

22. Havadan denizden ettiler hücûm
Beyâne hâcet yok düşmanlar ma‘lûm
Dünya şâdumândı Türklerse mağmûm
İşimiz kalmışdı ulu Yezdâna

(Havadan ve denizden hücûm ettiler. Düşmanları söylemeye gerek yok zaten herkes tarafından biliniyor. Dünya sevinç içindeydi, Türkler ise kederli. İşimiz ulu Allah’a kalmışdı.)

23. Bin dokuz yüz on beş on sekiz martdı
Düşmanın şiddeti arttıkça arttı
Şühedâ kanları deryâyı tutdu
O yerler benzedi kandan tufâna

(Tarih 18 Mart 1915’ti. Düşman saldırısının şiddeti arttıkça arttı. Şehîdlerin kanları denizi kapladı. O yerler kandan tufana benzedi /kan sel olup aktı/.

24. O şanlı korkunç gün ne ünlü gündü
Türkler’e ya mâtem ya da düğündü
Gemiler battıkça düşman döğündü
Hâtime verildi zulm-i udvâna

(O şanlı, korkunç gün ne ünlü gündü. O gün, Türklere matem yahut düğün günüydü. Gemiler battıkça düşman dövündü. Düşmanların zulmüne o gün son verildi)

25. Düşmanın askeri oldu târumâr
Ne disiplin kaldı ne şeref ne âr
Çâresiz firâre verdiler karâr
Dümensiz tersine döndü pervâne

(Düşman askerleri darmadağın oldu. Ne disiplin, ne şeref, ne âr kaldı. Çaresizce, kaçmaya karar verdiler. Savaş gemilerinin pervâneleri dümensiz tersine döndü.)

26. Ervâh-ı şühedâ bekliyor seni
Bizi şâd edecek Türkoğlu hani
Kâşif-i müşkilât Gâzi’yi tanı
Bir tüyü bedeldir cümle cihâna

(Şehîdlerin rûhları, “bizi şâd /memnun/ edecek Türkoğlu –Gazî- hani nerede kaldı? diye seni bekliyor. Ey sen! Bütün zorlukları açan Gâzî Mustafa Kemâl’i iyi tanı. Onun bir tüyü bütün cihâna bedeldir.)

27. Bütün dünya Türk’e düşman olmuştu
Karalar denizler âteş olmuştu
Yalnız başına tek Türk kalmışdı
Gönülleri bağlı bir kumandâna

(Bütün dünya Türk’e düşman olmuş, karalar, denizler ateşle dolmuşdu. Ortada sadece gönülleri bir kumandana bağlı Türkler kalmışdı.)

28. Mecma’-i kemâlât Mustafa Kemâl
Tulû etdi buldu düşmanlar zevâl
Anafartalarda bitmişdi her hâl
Bir ders verdi düşmanlara merdâne

(Mustafa Kemal kemâlâtı yani insanî en güzel ve mükemmel özellikleri kendi nefsinde toplayan bir zâttır. Mustafa Kemâl’i bir güneş gibi doğunca bütün düşmanların sou geldi. Bu durum Anafartalarda olmuştu. Düşmanlara mertçe bir ders verdi.)

29. Ey Türk! Mahzûn olma gelecek bir gün
Gâzimiz açacak büyük bir düğün
Sevinçle görürsün gamla gördüğün
Sen hemen hizmet et sâhib-kırâna

(Ey Türk! Mahzûn olma, bir gün gelecek, Gâzimiz büyük bir düğün kuracak ve o gün gam içinde gördüklerinin düğün dernek yaptığını, sevinçli olduklarını göreceksin. Sen hemen o talihli ve güçlü kumandana hizmet et.)

30. Kemâlî duâ et Gâzi-yi a’zam
Olsun bu milletin serdârı her dem
Hükmüne râm olsun bil-cümle âlem
Dünyâyı döndürsün bâğ-ı cinâna.

(Kemâlî! O büyük Gâzî her zaman bu milletin komutanı olsun, bütün âlem onun hükmüne baş eğsin. Sen onun için “dünyayı cennet bağına döndürsün!” diye dua et.)
Osman Kemali Hazretler ks

Tüm Gönül Dostlarıma Sevgilerimle

Önceki

Sonraki

Benzer Haberler

Yorumlar (0)

YORUM YAZ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir