Evlilikte sağlıklı iletişimin önündeki engelleri tartışalım…?

Eşlerin birbirinin mesleki ve kültürel gelişimini görmezden gelmesi veya sınır koyarak engellemesi?

A+
A-

Eşlerin birbirinin mesleki ve kültürel gelişimini görmezden gelmesi veya sınır koyarak engellemesi…

Eşlerin birbirlerinin mesleklerine ve kültürlerine değer vermeleri, gelişimlerine yardımcı olmaları ve her türlü çalışmalarında  teşvik etmeleri; hem eşin benlik saygısını arttırır ve onu güçlü bir eş yapar hem de bu saygı evliliğini  diğer bir deyişle eş olma bilincini güçlendirir…

Kültürel olarak da kendi olarak kalması yuvaya zenginlik katar ve  yuvayı güçlendirir, yetişen çocukların ufuk dünyasını zenginleştirir…

“Ben çalışıyorum, ben yapıyorum, ben biliyorum yetmez mi, evde bir çalışanın olması yeterli değil mi, yada bana göre bu doğru, bizim aileye bu gitmez, biz bunu kaldıramayız yada bu bize göre değil” gibi yanlı bakıştan kaçınmamız bizi büyütür…

Kişinin kendisine yetmesi, bağımsız hareket edebilmesinin, ekonomik ve kültürel özgür olmasının; benlik ve kimlik gelişimi açısından da en önemli etmen olduğu bilinmelidir.

Çok rahatlıkla diyebilir ki; “güçlü bir eş güçlenmiş ben demektir…”

Eşlerin birbirlerine karşı otoriter tutum gösterme, yönetme ve kontrol etme çabaları, sınır çizmeleri eşler arasındaki iletişim denkliğine zarar vermektedir.

Kırmızı çizgi muhabbeti doğru gözükse de incitici bir tutumdur. Burada önemli olan, eş olmanın değerleri içinde kalmak kaydıyla katı kurallardan kaçınarak hayat dairesi içinde hareket ederken bir eş olduğunun, anne-baba olduğunun bilincinde olmak ve  kendisine ait olduğunu düşündüğü alanda yaşamak olmalıdır… 

Eşler arasında sınırları mutlak olarak çizilen kırmızı çizgiler hem güveni hem de sevgiyi zedeler ayrışmayı kamçılar…Kırmızı çizgimizi yaşarken bir anne-baba ve bir eş olduğumuzun bilinciyle o sınırda kalarak yaşamak ve bunu da eşimizden beklemek bizim en doğal hakkımızdır… Böylece sağlanan güvenle istenen daha soft ve esnek bir yaşam sürebiliriz…

Yaşanan sıkıntıları ve çatışmaları ertelemeden ve üstünü örtmeden uygun zemin ve zamanda ayrıca üçüncü şahısların olmadığı bir ortamda yeterli zaman diliminde biriktirmeden tartışmak…

Ertelenen SORUNLAR birikerek ve kişide alınganlıklar oluşturarak çözülmez bir hale dönüşür veya sorunun detayları taraflarca unutulur yahut yanlış yorumlanabilir…

Üçüncü şahıslar olayı büyütebilir, kışkırtıcı yaklaşabilir veya yan tutabilir. Belki de karşı tarafta yan tutukları algısına neden olabilirler…

Uygun zaman verilmediğinde de sorunu geçiştirmiş, çözülmüş gibi düşünürüz veya karşı tarafa o duyguyu bırakabiliriz…Ya da karşı tarafı tatmin edecek açıklamalar ihmal edilebilir…

Eşler arasında kıskançlık doğal bir duygudur. Önemli olan kıskançlığı eşler arasında bir baskıcı olmaktan kaçınarak karşılıklı duygulara anlayış gösterecek şekilde olmaktır.

Kıskançlığın aşırı sevgiyle yorumlanması ve örtülmesi doğru değildir. Aşırı kıskançlık sevgiden daha ziyade eşimize, sahip olduğumuz bir eşya muamelesi yapmak anlamına gelir…

Sürekli müdahale ediyor eşimizin hareket alanını kısıtlıyor isek kendisini ifade etmesine izin vermiyor, yargılarımız ile değerlendirme yapıyorsak kıskanç olabiliriz, dikkat etmeliyiz…

Eşimizin duygu ve düşüncelerini anlamamıza engel olacak tutum ve davranışlar kıskançlığın önemli belirtileridir..

Aşırı kıskançlık eşler arasında güveni ve saygıyı zedeleyen en önemli duygudur. 

Eşlerin birbirlerini anlamlarına ve kaynaşmalarına engel olan sevgi tohumlarını zedeleyen sağlıksız patolojik bir ruh hali olan kıskançlığı tanımalı ve önlem almalılar…

Sezgisel yaklaşımdan kaçınmalı, sezgilerimizi kafamızda kurmak yerine, eşimizle paylaşmalı ve doğruluğunu tartışmalıyız. 

Sezgiler genelde bizim doğrularımızın ve yargılarımızın toplamıdır ve çoğunlukla da çok gerçekçi değillerdir.

Sezgilerimizi eşimizle, tartışarak ulaşılan sonuçla güven ve tanışma oluşur, böylece de benzeşmemizi arttırmış oluruz. 

Eşimizi diğer insanlara şikayet etmek, sorunları üçüncü şahıslara taşıyarak sorunu çözmeye çalışmak çok kırıcı ve sorunu çözümsüzleştirici bir tutumdur.

Böylece eşlerin yüz yüze konuşmaları zorlaşır üçüncü şahısların kışkırtıcı, yanlı tutumlarına fırsat vermiş oluruz.

Eşlerin karşılıklı saygıları azalır güvenleri zedelenir bir birbirlerine yabancılaşarak uzaklaşmalarına neden olur.

Eşlerin birbirlerini başkasıyla mukayese etmesi onur kırıcı, aşağılayıcı ve haksız bir yaklaşımdır… 

Kimse başkası olamaz başkası da biz olamayız…Herkesin şartları kendisine göredir.. Kimse kimsenin yerini dolduramaz ve alamaz… 

Aslında diğer bir yönde de genelde kıyasladığımız kişilerin veya ailelerin daha çok, dışarda görünen yani vitrin yüzünü görürüz…

Damgalama; eşlerin karşılıklı ön yargısını gösteren ve sorunları sağlıklı konuşmalarının önündeki önemli ve kırıcı bir yaklaşım halidir…(narsist, takıntılı, ruh hastası…) 

İlişkinin düzeltilmesine baştan engel olan, düzelmesine inancı olmayan bir duygu..

Unutmayalım ki evlilik iki kişinin yaşadığı bir kurumdur ve evliliği yalnız yaşıyormuş gibi tek kendi eksenimize almak evliliğin ruhu olan çeşitliliğine ve olgunlaşmasına zarar verir.

Evlilik iki kişinin ve ayrı ayrı kişiler olarak yaşadığı ve paylaşımlarla benzeşmelerin arttığı olgunlaşan ve gelişen bir kurumdur.

Kişilerin diğerini kendilerine benzetmeye zorlamadan ve benden zaten bir tane var eşim de kendi olarak kalsın ki, iki kişi olalım ve karşılıklı güç olalım mantığı içerisinde olmalıyız…

Evliliği özel yapan ve kurumsallaştıran en önemli şey karşılıklı ihtiyaçları gidermek, eksiklikleri tamamlamaktır. Belki bir diğer yarımızı bularak, cinsiyet ve kültürlerimizi harmanlayarak bir armoni içinde ailelerimizi tekrar etmeyen ve onları da kapsayan farklı bir bütün olmaktır.

Evlilik kurulurken başlangıçta soru işaretleri olmadan ve bir ömür boyu sürecek şekilde ancak birbirimize mecburmuş gibi bir duygu oluşturmadan, birbirimizin gelişimini destekleyerek duygularına karşılık vererek kurulmalı ve gelişmelidir.

Aslında evlilik kendisi de bir çocuk gibi gelişir ve olgunlaşır… Ancak güzel yönü ölümü olmayan, yani bizden önce ölmeyen bir olgudur… Eşlerden birisinin ölümü bile hatırası ile yaşayan bir olgu…

Sloganımız…!

Mutlaka konuşmak…

Çözümü olmayan bir problem olmadığı gibi, çözümü olmayan bir sorun da yoktur… yeter ki yol ve yöntemimiz doğru olsun…

Sağlıklı aile, konuşan eşlerle, sağlıklı çocukta sağlıklı ailelerde yetişebilir…

 

Önceki

Sonraki

Benzer Haberler

Yorumlar (0)

YORUM YAZ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir