06-10-2024 23:14:55

Editörün Seçtiği: Kıssadan Hisse. Firavunun Sihirbazları ve Dünya Sistemi

“Sihirbazlar işlerini aralarında tartıştılar ve konuşmalarını gizli tuttular.”..
Editörün Seçtiği: Kıssadan Hisse. Firavunun Sihirbazları ve Dünya Sistemi

“Sihirbazlar işlerini aralarında tartıştılar ve konuşmalarını gizli tuttular.”

Firavunun sihirbazları ile Musa peygamberin karşılaşması. Firavun bütün hile vasıtalarını toplayıp gelir. Düz ve geniş bir ovada; bayram günü insanların kalabalık oldukları kuşluk vaktinde.

Dün de bugün de, tarih boyunca gücün en önemli kaynağı bilgi olageldi. Bilgi. Neyin bilgi olup olmadığına, önemli-önemsiz, değerli-değersiz bilginin hangisi olduğuna karar veren merkeze güç dendi. Güç bilgiye karar verdi, bilgi de gücü güçlendirdi. Siyaset felsefesi ve onun bir uzantısı olarak uluslararası ilişkiler hep bu “güç”ü anlamanın peşindedir. Türlü filozoflar türlü teorilerle bize sesleri ulaşan en kadim bilgelerden günümüze dönüp dönüp bu sihirli kavramın anlamını araştırdı. Bana öyle geliyor ki “geçerli bilgi”yi kaynakları, biçimleri ve vasatları ile incelersek gücün o tarihsel an içindeki yapılanmasına dair de bir fikrimiz olabilir. Akademik, politik, ekonomik, popüler, medyatik adına ne derseniz deyin bilgi aynı güç merkezinin tercihleri ile şekilleniyor. Gücün merkezi, bilgi üzerindeki tahakkümünü çeşitli mekanizmalarla uyguluyor, görünür kılıyor. Bilgi döneme has teknolojileri ile gündelik hayatımıza, ilişkilerimize, içimize, daha derinimize geçiyor. Güç kendinden sadır olan etkilerini görerek varoluyor , pekişiyor ve kendini sürdürülebilir kılıyor.

O yüzden bir güç merkezi metaforu olarak Firavun’un gücü elinde tutmak için sihirbazları yani dönemin "sınırlı", "mutaassıp" bilgi üreticilerini kontrol altında tuttuğunu görüyoruz meşhur kıssada. Her sihirbaz aslında bilginin bir katmanını, sınırlı bir açısını, bir biçimini temsil ediyor. Firavun’un gücüne bulunduğu konumdan hizmet ediyor. İnsanlar kendi deneyim, okuma, görme biçimlerini, zevklerine göre yorumladıkları dünya bilgisini mutlak bilgi olarak görme ve gücün merkezine gösterme eğiliminde. Şair şiirinden, tarihçi tarih bilgisinden, tüccar ticaretten dem vuruyor. Hele modern zamanlar, bilginin “demokratikleştiği” bir anlamda herkesin bir şeyler bildiği ve kendine göre bir kamuoyuna sunabildiği imkanlarla dolu. Günümüzün düz ve geniş ovası sosyal medya kanallarımız, zaten her gün bir bayram havasında kalabalığında geçiyor. Firavun bu ilişkiden memnun, işin aslı sihirbazlar kendilerini bilgi sahibi sanıyor olmalarına rağmen Firavun çoktan onların geçtiği yollardan geçmiş ve o andaki bilginin sihirbazların fevkinde bir kısmına vakıf olmuş biri, sihirbazları; dijital analistleri koynunda uyutuyor, avcunun içinde oynatıyor.

Lakin Musa tüm bu kalabalık içinde bilgiyi kapsayıcı, panoramik, altı yönden (içinden dışından, altından üstünden ve sağından solundan) kısacası bir çok farklı metodolojiyi bir araya getirerek bütüncül bir şekilde kuşatarak elde etmeyi öğrenmiş biri ve böylece Firavun’un bilgisine meydan okuyor.

Bu gün de öyle. Hadiseyi mistikleştirmeden son derece tarihsel ve gerçek bir zeminde ifade edersek dünya sisteminin üzerinde durduğu bilginin hem üretim merkezlerini, metotlarını (üniversiteler, enstitüler, araştırma merkezleri, düşünce kuruluşları, vakıflar, dernekler vs.) hem aktarım vasatlarını ve biçimlerini (geleneksel, dijital medyalar, dergi, gazete, tv, sosyal medya kanalları) elinde tutan tüm bunların ekonomi politiğini (finansman, hibe, bağış, program, projeler vs.) kontrol eden güç merkezi/merkezleri aslında dünya siyasetine (bölgesel ve yerel düzeyler de olmak üzere) yön veriyor.

Tüm bu çoğulluk içinde gücün merkezine esaslı bir meydan okuma için gerçek bir güç mücadelesinin en önemli saç ayakları olarak üç unsur beliriyor. Kavram, kurum ve literatür üretimi. Bu üretimi yaparken de tarihsel, ekonomi politiği olan gerçek bir zeminde yol almak. Her türlü mistifikasyondan, sınırlı, kişisel, aceleci bilgiden imtina etmek.

Unutmamalı meydan boş değil. Öte yandan birilerinin kendi aralarında konuştuğu ve gizli tuttuğu gündemler var. Bunlar aslında sır değil. Giz dediğimiz metafizik bir şey değil, siz görmediğiniz için gizli. Sizin bakışınız mahdut olduğu için görünmüyor. Dikkatle yoğunlaşmadığınız için giz olarak kalıyor. Oysa üzerine parlak bir ışık tutulduğunda bütün gizler bilinir görünür olur. Lakin biz o kadar kendimizle meşgulüz ki günün sonunda fenerin tüm ışığını kendimize tutuyoruz, sadece kendimizi görüyoruz ve birilerinin ekmeğine yağ sürüp duruyoruz,  herşeyimizi daha onlar bakmadan ifşa ediyoruz, görünür kılıyoruz. Kısacası; kendimizi konuşmaktan diğer merkezlerin gündemlerinden, yapıp ettiklerinden yeterince haberdar olamıyoruz, fısıltıları duyamıyoruz. Gizler giz olarak kalıyor.

Siz kendi köşenizde kendi takipçi kitlenizle, aynı dili konuştuğunuz, aynı mahalleyi sokağı, mecrayı paylaştığınız insanlarla birbirinize beğeniler yağdırırken, sağırlar birbirini ağırlarken ya da aslında hiçbir farkınız olmayan bir kitle ile hınçla, hasetle dövüşüp dururken meydanın başka yerlerinde de birileri kendi mecralarında akmaya devam ediyor. Fizikte boşluk olmaz. Meydanın her yeri her an dopdolu. Siz görseniz de görmeseniz de, bakışınızın dışında bir yerlerde birileri de benzer bir üretime devam ediyor. Dolayısıyla bakışınız ne denli şümullü ise, her türlü darlıktan, taassuptan uzak, hertürlü cemaat, dar çevre ve ya şahıs menfaatinin üzerinde ise ne kadar yüksek bir tepeden o düz ve geniş ovaya bakıyorsanız o denli değerli bir bakışa sahipsiniz demektir. İşin aslı eğer uluslararası siyasete dair her hangi bir meseleyi konuşuyorsanız ele aldığınız konuyu bu genişlikte, yükseklikte, kapsayıcılıkta hasılı ciddiyette ele almanız şart.  

Derdimiz memleketimizi bir merkez kılmaksa özgün ve kapsayıcı olmaya mecbursunuz. Yoksa bizlere “evrensel” olarak sunulan kavram ve literatür aslında günün sonunda hiçbir yere götürmeyecek bir labirentin içinde varolan gücümüzü soğurup duracak. Üzerinde yaşadığımız toprakların ürettiği gücü dışarı taşırmadan, israf etmeden, ettirmeden elimizde tutacak, çoğaltacak ekonomik, kültürel, felsefi, politik kavramlara bu kavramlarla çizilmiş yol haritalarına ve bu kavramları dünyaya taşıyacak ciddiyette kurumlara ihtiyacımız var. Yol uzun ve meşakkatli. Lakin imkânsız değil. Bakışı geniş olan, kavrayışı derin olan, söylediklerinde ciddi tutarlı ve ikna edici olan, kavramlarını bulan, bunları dünyaya taşıyabilen hayatta kalacak.

*Dr. Zülküf Oruç

  •   Etiket
  •   Okuma Bu haber 242 defa okunmuştur.

  YORUMLAR

0 Yorum YORUM YAP
Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.
  FACEBOOK YORUM
Yorum
YUKARI