16-09-2024 09:34:13

Mustafa Muharrem Yazdı: Modernizmin Doğrusu ve Herkesleşme

Bu çağ, kadim zamanların zindeliğini koruyan bütün ögeleri karşısında ne denli dönüştürücü bir etkiye sahip, bunu biliyor ve yaşıyoruz. Bir ev gerecinden gündelik davranış kalıplarımıza,...
Mustafa Muharrem Yazdı: Modernizmin Doğrusu ve Herkesleşme

*Mustafa  MUHARREM                                              

Bu çağ, kadim zamanların zindeliğini koruyan bütün ögeleri karşısında ne denli dönüştürücü bir etkiye sahip, bunu biliyor ve yaşıyoruz. Bir ev gerecinden gündelik davranış kalıplarımıza, nesneler düzenine yüklenmiş anlamsal dizgeden kullandığımız sözcük dağarına kadar  modernizmin burnunu sokmadığı hiçbir nokta, hiçbir birim, hiçbir alan yok. Bütün bunlardan daha da korkutucu olanı şu : İnsanlık tanımımızı, tabiat algımızı, hayatımızın kapsamını bile bize bırakmayan; varlıksal duyarlığımızı bile bizden esirgeyen; bizim içeriğimizin gramajını derecelendirip hacmimizin sınırlarını çizerken fikrimizi sormayan bir süreç bu .

İradeyi  hiçleştiren bu likit değişim-dönüşüm , sadece fizik dünyada gürül gürül akmakla yetinmeyip içselliğimizi de  kendi zerrelerinden biri yapmakta gecikmeyecektir . Likit, çünkü akarak dolduruyor. Likit, çünkü görünmezlik özelliği taşımakta. Likit, çünkü tarih ile uzamı  kendi yönünün içinde yuvarlanan bir sarmal halinde sürüklemekten alıyor bütün devinimini . Bu likitlik insandan bağımsız ve insansız değil üstelik. Çünkü modernleşme, kendi grameriyle bizim dilbilgimizi bozmuş, böylece içimizin lehçesiyle oynayarak sembollerimizi silmiştir. Sözgelimi, artık doğum bir tıp işlemidir ve ölüm birtakım özel önlemlerle ötelenebilir bir edilgenliktir .

 Doğumun gizeminden türevlenmiş bütün çağrışımlar, bütün inanış ve ritüeller nasıl artık ultrason kaynaklı bir seyirliğe indirgenmiş; jinekolojik bir oyun işlevine bürünmüşse ölüm de sektörel boyutlara ulaşarak fiziğin ardına atıf yapan o ürpertici muhabirlikten adeta kovulmuştur. Çünkü ölümün ertelenebilirliği, hatta, iptali, ekonomik güce endekslenivermiştir .Sağlıklı ve kalitesi yüksek yaşam desteğiyle ömür uzatılabilmekte; yaşlılık bu bilimsel vaadin bol egzersizli, bol ilaçlı kanıtları karşısında hükmünü hafifletebilmektedir .

Teknolojinin sunduğu cihaz seçenekleriyle donanmış bir hayat, zamanın insan üzerindeki daraltıcı iktidarını tersine çevirmiştir artık. Birey, kullandığı aygıtlar oranında zaman hissesinden kendine düşeni arttırabilmektedir . Gündelik hengamemizde herhangi bir sorumluluğumuzu, herhangi bir fonksiyonumuzu bizim adımıza üstlenerek yerine getiren her aygıt, bizim zamandan muafiyet coğrafyamızı biraz daha genişletmektedir. Gece, üstesinden gelinebilecek, karanlığına söz geçirebilecek bir zaman dilimidir ve mevsimsel koşullar ölçümlenebilir verilerdir artık . Ölümden sonrası, artık bizi sürekli denetleyen, sürekli disiplinini gevşetmeden bizden gözünü ayırmayan bir öğretmen, bir kılavuz olmaktan çoktan çıkmış; her anın tadını çıkarmak gerektiğini sık sık anımsatan bir bülten, hatta, bir tüketim çağrısı haline gelmiştir.   

Comte’un dediği gibi, insanoğlunun yeryüzü serüveni teolojik dönemden metafizik evreye ve nihayet pozitivist çağa doğru bir yürüyüş ise, işte bu hat boyunca modernleşmenin bize nerden itibaren eşlik ettiğini kabaca işaretleyebiliriz. Bu refakati insan lehine bir kazanç mı sayacağız; yoksa, ontolojik bir kaybın ortaya koyduğu bir eksilme mi kabul edeceğiz, sanırım düğümün bütün şiddeti burada : Bir, ilk bakışta bunu ilerleme olarak niteleyebilir; geride kalanlarla vedalaşmanın kaçınılmazlığına pekala kapılabiliriz. Öyle ya, hayatın normalleriyle oydaşık kalmak, masum bir fiildir ve doğanın gereğidir. Primitif devre içinde sürekli debelenip kendimizi ilelebet tekrarlayamayacağımıza göre, yeni adımlar atmak ve yeni mesafeler almak, niçin yadırgansın ki ? İki, bunu aşkınlıktan kaçış biçiminde niteleyebilir; böylelikle bir terk öznesi olarak kendimizi konumlayabiliriz.

Fakat, terk ettiğimizin ne’liğine dair endişeleri, bir vefasızlık yapıp yapmadığımızın tereddütleri,  acaba zihnimizden ve ruhumuzdan elini çeker mi; bizi bu tercihimize teslim eder mi, bu çok ayrı bir muamma . Modernleşme şüphesiz bütün tılsımını zamanı kompartımanlara bölen çekiminden alıyor. Zamanı düz bir trafik olarak betimleyince ister istemez bu yolun lineerliği yetişme dürtüsünü kıvılcımlandırarak kışkırtıyor. Arkalara düşmemek, geride kalmamak, bütün insanların doluştuğu bu parkurun yarışı öneren perspektifinin süzgecidir .

Yaşıyor olmanın ayırıcı göstergesi, zamanın organize aklı ve kolektif ruhu ile yan yana, bir hizada koşabilmektir. Yoksa tarih trafiğinden alıkonulmak, bu yarışa girmeyenlerin ve  koşuyu kaybedenlerin müşterek finalidir. Aksi durumda, bir atık olarak zaman çöplüğü bizi iştahla beklemektedir. Tarih göğüslenecek bir ip ise, bu yarışı önde bitirmek için başvurulacak  tedbirler geliştirilmeli, siyaset, ekonomi, bilim, sanat ve hatta din, bu koşunun kilometre levhaları olarak sıralanmalıdır. İnsan da toplum da, bu tabelalardan parkurun neresine geldiğini, kimleri veya neleri aştığını, bitiş çizgisine ne kaldığını anlayabilmelidir . Varlık-bilgi- değer kodları, bu yarışa hazırlanırken bizim antrenörümüz olabilecek bir düzey tutturabilmelidir.          

Peki, modernleşme bir mecburiyet midir, bir mesuliyet mi ? Bir paradigma kayması mı bu, entelektüel bir evham mı ? Modernleşmeyle kapışmanın bizatihi kendisi de modern bir tepkidir . Nasıl bir kargaşa örgütlenişinin parçası olduğumuzu tablolaştırmak bir hayli zor . Bir defa, yaşananların üstümüzdeki mühründen kendimizi koruyabilecek bir epistemik güvenliğe ne kadar yakın, ya da ne kadar uzağız; bunu kestirebilecek bir bakış derinliği var mı hayatımızda, sorgulayalım. Zamanı kavramaktansa modelleştirmeyi yeğleyen bir insan ve bir toplum, uyumu ilkeselleştirmemiş midir ?

 İtaatin merkezi artık zamansallaşmış gerçekliğin o devasa gövdesidir . Geçer, realite olma başarısına erendir . Öyleyse insan, geçerin tarafını tutunca başarı karşısında müsbet  tepki verdiğini fark ettirecektir. Bu insanın rüşt seremonisidir. Gerçekten haberdar olmak, geçerden haberdar olmak demektir. Bu eşitleme sayesinde gerçek ile geçer birbirinin temsilciliğinden daha ileri bir aşamaya sıçrar : Geçer gerçektir ve gerçeğin dışında bir geçerlik de yoktur.

 Doğru nedir sorusunun cevabı, modernizmin dolaşıma sokarak yataylaştırdığı ve kitleselleştirdiği lügatte, gerçekliği üreterek geçerlilik sağlayan şeydir. Bu bazen felsefi bir önerme, bazen ideolojik bir evetleme, bazen kültürel bir figürasyon, bazen dinsel bir imge olabilir . Pratikleştirilebilirliği, yaşantılanabilirliği ve katılım tabanının enlemi, doğru ile etiketlenmenin normatif ölçütleridir. Bir düşünüşün doğru sayılması, gerçekliğine ve geçerliğine inanmış çoğul bir ortaklık nezdindeki grafiğine göredir.

Hangi bilgi, hangi kriter, hangi tutum, hangi açı diğerinden daha kolektif bir şemsiye açabilmişse o doğrunun kendisidir. Öyleyse doğruyu betimlemek, gerçekleşmenin ve geçerleşmenin mühendislik becerisine aittir. Öyleyse doğru, kitlesellik sayesinde kimliğini ve künyesini duyurabilir. Öyleyse doğru, modernleşmeyle birlikte demokratik  işletimin bir ikamesidir ve müşterek bir didaktizmden beslenerek serpilir.

Bu müşterek didaktizm, her yanımızı kuşatan bir reddedilemezlik eğitimidir. Ne yeniye karşı bir negatif tavır içine girilebilir; ne yeni bekleme odasında tutulabilir . Çünkü yeniye kayıtsız kalmak, tarihten ihraç tehditini de kurgulamaktan vazgeçmeyecektir . O halde izlenmesi gereken, yeni ile bir an önce uyuşmanın ve uzlaşmanın mümkün bütün ortamını kurmaktan ibarettir . Yeni, kendi takdimi olan doğru ortak paydasında herkesi birbirine zamklayıverir . Artık doğru herkesleşir ve herkes bu geçerliğin bir bileşenidir.  

Çatışmak ya da modernizmi aşmak yerine onunla iyi geçinmeyi benimsediğimizde, aslında herkesleşmeye bir itirazımız yoktur artık ve bu geçerlikle dost kalacağımızın güvencesidir . Peki o takdirde, geçerlik katmanına çıkamayanı, gerçeklik olması engelleneni ne yapacağız; doğruyu imha mı edeceğiz ?       

 

*Şair-Yazar

 

 

  •   Etiket
  •   Okuma Bu haber 381 defa okunmuştur.

  YORUMLAR

0 Yorum YORUM YAP
Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.
  FACEBOOK YORUM
Yorum
YUKARI