07-07-2024 20:46:30

RESSAM MÜJDAT BAYBURTLUGİL İLE RESİM SANATINI VE SANAT YOLCULUĞUNU KONUŞTUK

Osman Hamdi Bey, Hüseyin Avni Lifij, Fikret Mualla gibi ulusal ve uluslararası düzeyde kabul gören ustaların eserleriyle gittikçe parlayan bir sanat olan Resim, günümüzde de birçok önemli ressam yetiştirmeye devam ediyor. Bu noktada özgün çalışmaları, sanata olan bakış açısı, ulusal ve uluslararası çapta açtığı sergilerle son dönemin en önemli ressamlarından Müjdat Bayburtlugil’le bir araya gelerek keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
RESSAM MÜJDAT BAYBURTLUGİL İLE RESİM SANATINI VE SANAT YOLCULUĞUNU KONUŞTUK

Röportaj: 

 

Sanat dünyası içinde Resim sanatının her zaman özel bir yeri olmuştur.  Resim sanatına olan ilgi asırlar boyu büyük ilgi görmüş, özellikle Rönesans sonrası gelişen kültürel gelişimin sonucunda Avrupalı ressamlar sanat tarihine ‘başyapıtlar’ olarak geçecek eserler ortaya koymuşlardır.

 

 

Resim sanatı, Avrupa’da hızlı bir şekilde yükselişini sürdürürken Osmanlı uygarlığıyla buluşması Avrupa’ya kıyasla daha geç olduğunu söyleyebiliriz.

 

 

19.yüzyılın başından itibaren temelleri atılmaya başlayan Türk Resim Sanatı, Tanzimatla beraber gelen çağdaşlaşma hareketleriyle yükselişini büyük bir hızla sürdürmüş ve bugün dahi adından övgüyle bahsedilen ressamlar yetiştirmiştir.

 

 

Osman Hamdi Bey,  Hüseyin Avni Lifij, Fikret Mualla gibi ulusal ve uluslararası düzeyde kabul gören ustaların eserleriyle gittikçe parlayan bir sanat olan Resim,  günümüzde de birçok önemli ressam yetiştirmeye devam ediyor.

 

 

Bu noktada özgün çalışmaları, sanata olan bakış açısı, ulusal ve uluslararası çapta açtığı sergilerle son dönemin en önemli ressamlarından Müjdat Bayburtligil’le bir araya gelerek keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

 

 

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Müjdat Bayburtlugil kimdir?

 

 

Ben 1961 yılında doğdum. İşçi bir ailenin çocuğuyum. Annem ve babam daha sonra Almanya’ya gittiler.  Tahsilimi Bursa’da yapabilmem için beni Almanya’ya götürmediler.  Üniversite eğitimimi Gazi Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümünde tamamladım.

 

 

Almanca dil öğretmenliğinden resim sanatına uzanan sanat yolculuğunuz nasıl başladı?

 

 

Almanların bir özelliği var. Bir çocukta yetenek keşfettiklerinde peşlerini bırakmazlar hiçbir zaman. Çocuğun yeteneğinin keşfi için her türlü desteği verirler. Benimde sanatla buluşmam Almanya’da ortaokul ve lise yıllarımdaki sanat öğretmenlerimin etkisi ve yönlendirmesiyle başladı. Öğretmenlerim resim konusunda yetenekli olduğumu söylemişler. Öğretmenlerimin sanat atölyesinde haftanın 3 günü yeteneğimin gelişimi için eğitim alıyordum.

 

 

Çalışmalarınızı hatırlıyor musunuz? Ne tür çalışmalar yapmıştınız?

 

 

İnsanlar okuma yazma öğrenmeden önce resim yapmaya başlar. Biz de öyle başladık. İlk resimlerim herkes gibi basit resimlerdi. Kara kalem çalışmaları yaptım. Resim, emek ve süreklilik isteyen bir sanat dalı. Resim sanatını; amatörler, yarı profesyoneller ve amatörler diye ayırmak lazım. Amatörler hiç kazanç beklemeksizin sadece hobi olsun diye resim yaparlar.  Yarı profesyoneller için kazanç olsa da olur olmasa da olur ancak profesyoneller ise gelirlerini resimden kazanırlar. Bir de sanatçılar var. Sanatçı olmak için her şeyden önemli özgün olmalısınız.

 

 

 

 

Sanatta bazı eleştirmenler, sanatın ve sanatçının gelişimi için eserin herhangi bir gelir elde etme kaygısı güdülmeden yapılması gerektiğini, aksi durumda sanat faaliyetinin zanaata dönüşeceğini söylüyor. Sizin bu konudaki düşüncelerinizi alabilir miyiz?

 

 

Doğru bir yaklaşım ancak belli bir aşamadan sonra sanat sizin konforunuzdan çıkıyor.  Pablo Neruda’nın postacısının dediği gibi sanat eseri sanatseverle buluştuğu noktada artık ona ait oluyor.  Dolayısıyla hedef kitleniz, eserinizi kendi dünyasının bir parçası yapmak isteyen hayranlarınız ve koleksiyon erler ister istemez eseri satın almak istiyor. Bir süre sonra kabullenmek durumunda kalıyorsunuz.  Şu da var tabi: Siz sanat yolculuğunuza sadece para kazanmak düşüncesiyle çıkarsanız sanatçı kimliğine sahip olamazsınız.  Sadece tüketici için ürün ortaya koyan bir fabrikadan ibaret olursunuz. Öncelikli hedefiniz sanat kaygısı olmalı?

 

 

“SANATÇI ÖZGÜN OLABİLMEK İÇİN EVRENSEL OLMALI”

 

 

Sanatta özgün olmak dediniz. Nasıl özgün olunur sanatta?

 

 

Sanatta özgün olmak başlı başına bir ekol, yeni bir üslup yaratmak demek bir bakıma..Aksi takdirde bir önceki gişe filmlerinin devamı gibi olursunuz. Sanatçı tekrara düşmemeli. Elbette ki daha yolun başında bir esin kaynağı olacaktır ancak ilerleyen zamanlarda kendi yolculuğuna çıkmalıdır. Bununla birlikte sanatla ilgili güçlü bir kültür bir birikiminizin olması da gerekiyor. Araştırmak, çokça okumak şart. İyi resim yapmak yetmiyor sanatçıya.  Önemli koleksiyonlarda, müzelerde resimleriniz olmalı? Sanat her şeyden öte evrensel bir birikim. Dolayısıyla yurt dışında sergiler açmalısınız. Bizim ülke olarak sanat alanında fazlaca yerel kalmamız sanatın kitselleşmesi adına büyük bir eksiklik. Elbette sanatçı eserini ortaya koyarken doğup büyüdüğü toplumun kültüründen, değerlerinden, doğasında ve hatta tarihinden etkilenebilir ancak bir sonra çağları aşan, sınırları öteleyen bir vizyon ortaya koyamazsa ait olduğu kültürde dahi yok olup gidecektir.

 

 

 

 

Peki niçin evrenselleşemiyoruz? Nedeni ne sizce?

 

 

Geleneksel toplum yapısı güçlü, kabuğu kolay kırılan bir toplum değiliz.  Kalıp yargılarımız var.  Kendi külhanımızda serinlemeyi seviyoruz. Bu durum zaman zaman milletçe bir özgüven eksikliğine neden oluyor. Oysa sanat düşüncesini, evrenselliği ve bu bağlamdaki özgüveni ilkokul çağından itibaren çocuklarımıza aşılamalıyız.  ‘Ağaç yaşken eğilir’ diye çok güzel bir atasözümüz var bizim değil mi?  Günümüzde, bilişim ve dijital teknolojilerdeki gelişim ve yenilikler nedeniyel ulusalı uluslarararasına taşımak çok daha kolay artık. Biz bu imkanlardan faydalanmalıyız artık. Dünya’yı keşfetmek, doğudan batıya kuzeyden güneye bütün insanların gönlünde yer edinmek gerekir. Bu sayede kültürünü de evrenselleştirebilir, kendi toplumuna karşı ön yargıları da kırabilirsin esasen.  Biz bu treni kaçırmamalıyız daha fazla. Aksi takdirde milli sanatımızdan da bahsedemeyeceğiz bir süre sonra.

 

 

“İNSANI ETKİLEYECEĞİNE İNANDIĞIM HER ŞEYİ RESMEDERİM”

 

 

Sanatçılar daima aykırı, hatta deyim yerindeyse çılgın veya deli olarak görülmüşlerdir. Sizce sanatçı olmak için sıra dışı mı olmalı?

 

 

Evet sanatçılar için böyle tanımlamalar var.  Hatta bazıları akıl hastanelerine dahi atılmış (Gülüyor) Oysa düşünce biçimi olarak toplumun önünde gitmişler her zaman. Dolayısıyla anormal insanlar olarak görülmüşler. Picasso’da, Salvador Dali de öyle. Ancak bir ülkenin reklamını yine bu anormal insanlar yapmıyor mu? İspanya deyince aklımıza Picasso, Salvador Dali gelmiyor mu? İtalya’da Rönesans…Ülkemizde Orhan Pamuk,  Nazım Hikmet...

 

 

Neleri resmedersiniz? Neler size esin verir? 

 

 

Leonardo Da Vinci’nin çok sevdiğim bir sözü var: Resim mantık işidir, matematik işidir der ve ekler: ‘Eğer ortaya koyduğunuz bir eser, ister bireysel olsun ister toplumsal psikolojik bir etki bırakmıyorsa,  heyecan vermiyorsa, mutlu ediyor veya rahatsız etmiyorsa hiçbir sanat değeri taşımaz’…Sadece resim özelinde değil bütün sanat dalları için bu durum böyle.  Dolayısıyla insanı etkileyeceğine inandığım her şeyi tablolarıma taşırım. Bir de şu var. Sanat eseri obje ile kişiler arasında bir bağ kurmalı. Bakan, dinleyen veya okuyan kişi de kendine ait olduğunu düşündüğü duygular uyandırmalı. Bu noktadan bakınca Nazım Hikmet de, Necip Fazıl da, Shakespeare de Aşık Veysel de büyük sanatçı. Mozart ne kadar evrensel ise Fazıl Sayımız da o kadar evrensel...Arthur Rimbaud, Çiçero, Yunus Emre, Karacoğlan…Hepsi bir toplumun duygu dünyasının parçası…O halde diyebilirim ki, yaşama dair ne varsa benim duygu dünyamın eleğinden geçtikten sonra tuvallerimde renklere,  yepyeni objelere, desenlere bürünür. Resimlerimde yeni bir anlam kazanır. Görülmeyeni gösterir, düşünülmeyeni düşündürür…

 

 

Resimden ve resim sanatçısından en çok kimler rahatsız olur?

 

 

Bu soru biraz provokatif olsa da yaşama ve insanlara karşı kalıp yargıları olanları rahatsız ettiğini söyleyebilirim. Sanattan rahatsız olanlar, yaşamla aralarına daima kalın duvarlar örerler. Kalplerini ve zihinlerini dünyadaki gelişmelere, farklı olana karşı kapatmışlardır. Değişmek ve gelişmek istemezler. Bilakis sanatçı da eserlerinde, yenilikleri, değişimi, gelişimi ve farklı görüşleri zenginlik olarak kabul ettiği için her daim ön yargı duvarı bulmuşlardır karşılarında. Kültürlü bir insan olduğuna inandığım biri bir gün atölyeme gelerek resimlerime baktıktan sonra ‘boş işlerle uğraşıyorsun’ dedi. Yaşamı sadece para kazanmaya endeksli gördüğünüzde sanatçı da gözünüze boş gezenin boş kalfası olarak gözüküyor. Oysa sanatçı da sanat eseri de insan için var, insanın ta kendisi. Mesela bir anekdot anlatayım okurlarımıza. Rusya dağıldığında Rus bir vatandaş, İngiltere’ye iltica ediyor. Elinde de Stalin’in resmi var. Parasız da kalınca Stalin’in tablosunu da yanına alıp doğru bir galeriye gidiyor. Üstelik tek mal varlığı da bu resim. Galeriye gittiğinde ‘siyasilerin resimlerini satmıyoruz’ diye beklenmedik bir cevapla karşılaşıyor.  Öte yandan bir de tavsiye de bulunuyorlar Damianhirst  isimli dünya çapında bir ressam var eğer tablonuzun altında onun imzası olsaydı satılırdı deyince adam ne yapıp edip Damianhirst’i buluyor. Rica üstüne rica edince, ünlü ressam Stalin’in burnuna kırmızı nokta yapıyor, kırmızıya boyuyor ve altına da imzayı atıyor. Resim oldukça iyi bir fiyata satılıyor.

 

 

Resim yaparken, ya da bitirdikten sonra burası olmadı ya da içinize sinmediğinde sil baştan mı başlıyorsunuz? Bu hatayı nasıl gözden kaçırdım dediğiniz oluyor mu?

 

 

Aslında genel olarak büyük bir hata yapmadım hiçbir eserimde.  Çünkü tuvalin başına oturduğumda saatlerce çalışıyorum. Mümkün olan en üst düzeyde odaklanmaya çalışıyorum. Bu durumda zaman zaman hatalar da olası hale geliyor. O an görme imkanın da pek olmadığı için ancak ertesi günü hatayı fark edebiliyorsunuz.  Görür görmez de düzeltiyorum.  Yağlı boya çalıştığım için hataları düzeltmek de daha kolay oluyor tabi.

 

 

Ekspresyonist çalışmalarıyla bilinen bir ressamsınız. Ekspresyonizm nedir?

 

 

Geçmişte yoğunlukla ilgilenmiştim. Ancak şuan sürrealist çalışmalara yöneldim. Salvador Dali sürrealizmi;’Rüyaların Resmi’ diye tanımlar. Çok güzel eserler ortaya koymuştur. Yine sürrealist ressam Giorgio de Chirico da rüyayı tuvale aktaran resimler yapmıştır.

 

 

 

 

“HÜSEYİN AVNİ LİFİJ FAVORİ RESSAMIM”

 

 

Gerek dünyada gerekse ülkede beğendiğiniz ressamlar kimlerdir?

 

 

Ülkemizde, Fobizmin en önemli temsilcisi olan Fikret Mualla’yı söyleyebilirim. Fikret Mualla’nın boyayı, hiçbir kaygı duymadan hoyratça kullanması onu özel bir yere koyuyor. Sadece Türkiye’de değil Avrupa’da da fobizmin en önemli temsilcilerinden biri Fikret Mualla. Bunun yanı sıra Kaplumbağa Terbiyecisi adlı eseriyle ünlü ressamımız Osman Hamdi Bey’i de çok beğeniyorum ancak Türkiye’deki tek favorim Hüseyin Avni Lifij..Renklerin kompozisyondan daha fazla ön plana çıktığı çalışmalarıyla bilinen Hüseyin Avni Bey, ülkemizdeki çağdaş resim sanatının en önemli ismidir bana göre. Müthiş bir ressam gerçekten.

 

 

Şuana kadar kaç sergi açtınız?

 

 

Newyork’ta,  Chelsea’da, Almanya’da, Fransa’da ve elbette ülkemizin farklı illerinde olmak üzere karma sergilerle birlikte 50 sergi açtım. Bütün bir ressamlık yaşamım boyunca 200’ü bulan eserlerimle yarışmalarda dereceler alsam da bugünlerde yarışmaların çok fazla ticarileştiğini düşündüğüm için katılmıyorum.

 

 

 

 

 

 

“EN BÜYÜK HEDEFİM GELECEĞİN RESSAMLARINI YETİŞTİRMEK”

 

 

Son olarak resim sanatına dair hedefleriniz neler? Genç ressamlara tavsiyeleriniz?

 

 

En büyük hedefim, geleceğin ressamlarını yetiştirmek. Onların sanat hayatının gelişimine, özgün bir kimliğe sahip olabilmelerine katkı sağlamak. Genç ressamlarımızın ait olduğu sanat akımları içerisinde eserlerini ortaya koyarken onlarda ki cesaret, düşünce özgürlüğünü perçinlemek istiyorum.Yurdumun dört bir köşesinde saklı kalmış, ailelerinin ve hatta öğretmenlerinin bile farkında olmadığı nice yeteneklerimiz. Onların içindeki cevheri işlemeyi, onları geleceğin Picassosu, Dalisi, Fikret Muallası, Hüseyin Avnisi, Leonardo Da Vincisi olmaları için mücadelemi vermek arzusundayım.

 

 

Sorularımızı içtenlikle cevapladığınız için çok teşekkür ederiz…

 

 

Ben teşekkür ederim..

 

 

 

 

 


 

  •   Etiket
  •   Okuma Bu haber 505 defa okunmuştur.

  YORUMLAR

0 Yorum YORUM YAP
Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.
  FACEBOOK YORUM
Yorum
YUKARI