20-01-2025 01:04:03

Sadık Yalsızuçanlar Yazdı: Bir Memleket ve Hizmet Sevdalısı Tevfik İleri

Tevfik İleri’yi en çok, Hakk’a vuslat edinceye değin büyük bir aşkla sevdiği eşi Vasfiye annenin o güzel gözlerinde görürdünüz...
Sadık Yalsızuçanlar Yazdı: Bir Memleket ve Hizmet Sevdalısı Tevfik İleri

 

Sadık Yalsızuçanlar / Yazar

Tevfik İleri’yi en çok, Hakk’a vuslat edinceye değin büyük bir aşkla sevdiği eşi Vasfiye annenin o güzel gözlerinde görürdünüz.Vasfiye annenin çileyle yıkanmış olmasına rağmen, vakur, derin ve coşkulu bakan gözlerinde.“Onu ne çok özlüyor olmalısınız?”diye sorulduğunda, daima şöyle cevap verirdi:“Ben ondan hiç ayrı düşmedim ki özleyeyim!”

Vasfiye anne kendisiyle tanıştığımda doksan dört yaşında olmasına rağmen, beklentilerimin ötesinde dinç, memleket meseleleriyle oldukça ilgili, kanaat sahibi biriydi. Tevfik Bey’i sorduğumda, “Milletine, vatanına aşıktı…” diye cevap vermişti.  Sanırım “milletine âşık”tâbiri en çok ona yakışıyor.

Elli yıllık ömrüne sayısız ve saygın hizmetler sığdırmış ve övgüye değer bir hayat yaşamış olan Tevfik İleri’nin yaşamı 1911 yılında Rize’nin Hemşin kazasında başlıyor.Babası Hemşinli Hâfız Celâl Efendi, annesi Fatma Hanım.Küçük yaşta kardeşleriyle birlikte İstanbul’a göç ederler; dedesinin Fatih’teki evine sığınırlar.İlk ve ortaöğrenimini İstanbul’da Gelenbevî Mektebi’nde tamamladıktan sonra Yüksek Mühendis Okulu’na girer ve parasız yatılı olarak okur. Daha çocuk yaşta çalışmaya başlar; işportacılık yapar, tatillerde boynuna astığı bir kutunun içinde sigara kâğıdı satardı. Okulun senede bir verdiği kunduraları kardeşiyle bayram ve tatil günlerinde nöbetleşerek giyerlerdi.Talebelik yıllarından itibaren hareketli bir hayat sürmüştür Tevfik İleri.Yaşamının her dönemini vatanına ve milletine adamış olan örnek kişi, Yüksek Mühendislik Okulu’nda okuduğu yıllarda Millî Türk Talebe Birliği Başkanı olarak İstanbul’daki öğrencilerin milliyetçilik hareketlerine önderlik etmiştir. Türkçeyi oldukça nitelikli kullanışı daha öğrenciliğinde kendisini göstermiş, mükemmel hitabetiyle dikkatleri üzerine çekmeyi başarmıştır.Meşhur “Vagon-Li Hadisesi” bunun bir göstergesi olarak tarihe geçer.

Tarih 1933. Millî meselelerdeki hassasiyeti dolayısıyla Beynelmilel Vagon-Li Şirketi’nin Beyoğlu Şubesi’nde bir Fransız müdürün telefonda Türkçe konuşan bir Türk memuruna,“Hangi dille havlıyorsun? Bilmiyor musun ki burada resmi dil Fransızca’dır.”demesi üzerine, olayı şiddetle protesto etmiş;Vagon-Li ortaklığı memurlarının Türklerle iletişimlerinde yabancı dil kullanmalarını önlemek ve İstanbul’daki bazı mağaza adlarının Türkçeleştirilmesini sağlamak amacıyla kampanyalar düzenlemiştir. O yıllarda üniversite gençliği bütünüyle millî şuura sahiptir, bu olay üzerine gençler hemen harekete geçer ve toplanan muazzam kalabalık Beyoğlu’na çıkıp acentenin önüne gelir.

Aynı hassasiyetle Razgrad olayına da tepki göstermiştir. Bulgaristan’ın Razgrad şehrinde Bulgar gençleri, Müslüman Türk mezarlıklarını tahrip ederler. Bu yaralayıcı olay milleti galeyana getirir. Tevfik İleri ve arkadaşları ise İstanbul’daki Bulgar mezarlığına çiçek ve çelenk koyarak, mezar taşından öç alma duygusu taşıyanlara asil bir cevap verir. Dönemin Valisi bu harekete izin vermese de polisin barikatlarını aşar, mezarlığa çiçek ve çelenklerini bırakırlar. Bu hareket Belçika, Finlandiya ve İsviçre Talebe Cemiyetleri tarafından yazılanbir mektupta şöyle yankı bulmuştur:“Siz dünyaya, ölüye nasıl hürmet edileceğini öğrettiniz; tebrik ederiz!”

Artık evlenme çağı gelmiş olan Tevfik İleri 1933 yılında Vasfiye Hanım’la evlenir. Vasfiye Hanım daha küçükken yöredeki diğer kızlardan farklı olarak okumayı çok seven, hatta siyasî gelişmeleri takip eden, olaylar hakkında fikir yürütüp, fikir üreten bir kişiliğe sahiptir. Sultanahmet Çeşmesi’ndeki ilk görüşmelerinde birbirini seven bu iki insan, Tevfik İleri’nin Vasfiye Hanım’a söylediği “Biz önce vatanımızı seveceğiz, sonra birbirimizi!” ilkesiyle birbirine bağlanmış, iki candaş olmuşlardır.      

Halkına faydalı olmayı aklına koymuş olan Tevfik İleri, İstanbul Teknik Üniversitesi’nden inşaat mühendisi olarak mezun olduğunda, 1933 yılında Karayollarında kontrol mühendisi olarak çalışmayı tercih etmiş, bunun üzerine Erzurum’a tayin edilmiştir. Vasfiye Hanım eşini bu uğurda desteklemiştir. Tevfik İleri, Vasfiye Hanım’a yazdığı bir mektupta şunları söylemiştir:“…Her gittiğimiz yerde hürmet ve sevgi bulacağız. İyi insanlar olacağız. İyi işler yapmak için çalışacağız. Ben nasıl her fırsat bulduğum zaman ve yerde köy insanının hakkından, mahrumiyetlerinden bahsedeceksem, sen de köy kızlarının, temiz tertemiz köy kızlarının konuşan dilleri olacaksın. İyi işler yapmaya çalışacağız. Her gittiğimiz yere sevgi ve şefkat götüreceğiz. Bütün Anadolu’yu dolaşacağız. Sen benim büyük dert ortağım ve en iyi arkadaşım olacaksın…Seninle birlikte, bildiğimiz köy türkülerini söyleyerek dolaşacağız…”

Böylece ilk vazife yeri olan Erzurum’a balayına gider gibi giderler.Fakr u zaruret yıllarıdır, damı akan kerpiç bir evde yaşarlar.Tevfik Bey üniversite yıllarından kalma takım elbisesini giyiyor, fakat şevkleri kırılmaz mutludurlar.Erzurum’da bir erkek çocukları dünyaya gelir. Daha kırkını görmeden toprağa verirler yavrularını. “Otuz iki günlük çocuğumu toprağa bırakırken ölmek ve gömülmenin hiç zor olmadığını anladım…Kalbimizle bağlı olduğumuz Erzurum’a şimdi canımızla da bağlanmış olduk”

1937 senesinde Çanakkale’ye Nafia Müdürü olarak tayin edilir. Bu onun Çanakkale’ye ikinci gelişidir. Daha talebeyken geldiği Çanakkale’de şehitliği ziyaret etmiş ve çok acı intibalarla oradan ayrılmıştır. Nafia Müdürü olarak şehitleri anma ve ziyaret günü tertip eder, daha sonra gelişen 18 Mart Çanakkale Şehitleri Anma Günü gibi geleneklerin öncülüğünü yapmıştır. 1938 yılında birinci evlatlarının ızdırabından sonra, ikinci yavrularını da kaybederler. Bu durum özellikle Vasfiye Hanım’ı derinden yaralar, çektiği acının bir nişanesi olarak başındaki bir tutam saç boydan boya bir gecede bembeyaz olmuştur. 1941 yılında üçüncü çocuğu Cahide dünyaya gelmiştir. 1943’de Ayşe ve 1945 senesinde oğulları Cahit dünyaya gelmiştir.

1942 senesinde Samsun’a tâyin edilen Tevfik İleri, burada 1942-1946 yılları arasında Nafia Müdürlüğü, 1946-1950 yılları arasında da 7. Bölge Müdürlüğü yapar. Samsun’da Bayındırlık Bakanlığı Bölge Müdürlüğü’nü kurunca evinden sandalye, koltuk, masa, kilim vs. taşır. Bizzat eşiyle kendisi taşıyarak ofisi kurarlar.Evlendiklerinden beri Erzurum’da, Çanakkale’de, Samsun’da misafirsiz sofraya oturmamışlardır. Misafir yoksa eşine Alvarlı Efe’yi hatırlatırmış. O dakonuksuz sofraya oturmazmış. Birgün misafir gelmeyince,“Yarabbi” dermiş, “Ne günah işledim de böyle oldu?”. Vasfiye anne, “Gelen gidenden bize oturacak yer olmuyordu.” diye anlatır. Sevenleri de çoktur. Erzurum’dan, Çanakkale’den, Samsun’dan ayrılırken bütün şehir yollara dökülüp uğurlar, uğurlama kilometrelerce uzarmış…

Bulunduğu her ortamda özellikleri ve liderlik vasfıyla dikkat çeken Tevfik İleri, siyasetçilerin ilgisini çekmiş, kendisine Cumhuriyet Halk Partisi’nden teklifler yapıldığı halde, o prensiplerine ve fikirlerine daha uygun bulduğu Demokrat Parti’yi tercih ederek, 1950 seçiminde Samsun’dan aday olarak katılmış ve büyük bir ekseriyetle seçimi kazanmıştır. Sevgili eşi ona siyasete katılmak konusunda destek olmuş, şöyle dua etmiştir: “Allah’ım eğer biz bunda kendimiz için bir menfaat düşünüyorsak, bize bunu nasip etme. Memlekete yararı olacaksa yolumuzu açık et.”.

Tevfik İleri, Menderes kabinesinde Ulaştırma Bakanı olarak görevlendirilir. Bakanlığı açıklanınca kendisi şöyle dua eder: “Allah’ım beni şaşırtma, yanıltma! Makamın cazibesine kapılıp kendimden geçirtme, milletime, memleketime hizmet etmeyi nasip et”.Seçimden iki gün sonra ailesiyle birlikte Ankara’ya gider ve Çelik Apartmanı’na taşınırlar.Evdeyken her sabah namazını kılıp kahvaltıya kadar Kur’an okur. Namazda Allah’ın huzurunda durduğunda haşyetten titrer.

Evde her gün gelişi dört gözle beklenen bir babadır. Eve daima güler yüzle girer. Güzel cümlelerle hanımının ve çocuklarının gönlünü alır. Kızı Cahide’ye göre babası akşam eve gelince sade kıyafetini giyer, abdest alıp namazını kıldıktan sonra kitap okumaya başlar, dedikodu ve şikâyeti sevmez, yanında birisi hakkında konuşulunca “Konuyu değiştir, duyduklarınıza inanmayın, iyi adamdır.” diyerek konuyu kapatır. Tatil günleri fırsat buldukça çocuklarının ellerinden tutar çarşıya çıkar, kitapçının önünden geçerken onlara kitap alır. Çocuklarıyla yazlık sinemaya film seyretmeye gider. Samsun’da Bayındırlık Bölge Müdürü’yken evlerinin bahçesinde çocuklarıyla kartopu oynar. Çocuklara, küçüklere büyük muamelesi yapar. Hiçbir zaman “Siz çocuksunuz, anlamazsınız, karışmayınız,” demez. Kızı Cahide Hanım’ın anlattıklarına göre evde tam bir demokratik atmosfer hâkimdir.

On yıl sürecek vekillik döneminde Ulaştırma Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Bayındırlık Bakanlığı, Devlet Bakanlığı, Başbakan Yardımcılığı yapmıştır.                                                                        

Sabahleyin gazeteleri okurken, aleyhinde haber göremeyince eşi Vasfiye Hanım’a şöyle seslenirmiş Tevfik İleri: “Demek ki, dün milletimiz için hayırlı bir iş yapmamışız Vasfiye Hanım!”

Bakanlıkları döneminde gerçekleştirdiği icraatların bazıları şunlardır: Din derslerini ilkokul programlarına soktu; din derslerinin okutulup okutulmama kararını velilerin seçimine bıraktı. 1930 yılında kapatılan İmam Hatip Mekteplerinin yirmi yıl sonra yeniden açılmasına öncülük etti.İstanbul’da Yüksek İslam Enstitüsü’nü kurdu.Köy Enstitülerini yeniden düzenleyerek Öğretmen Okulları’na dönüştürdü. Atatürk Üniversitesi ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin açılışını gerçekleştirdi. Karadeniz Teknik Üniversitesi’nin hazırlık çalışmalarını gerçekleştirdi.İlk Boğaz Köprüsü projesi onun zamanında ihale aşamasına kadar geldi, ancak 1960 Darbesi nedeniyle proje on yıl sonra gerçekleşebildi. Aralarında Hirfanlı’nın da olduğu pek çok baraj projesine imza attı.Okullar yaptırdı, yollar açtı, eğitim, bayındırlık ve ulaştırma alanlarında sayısız esere imza attı.

Tevfik İleri’nin oturduğu ev üç oda bir salondur. Millete hizmet ve milletinsevgisini kazanmak için büyük evlere değil büyük yürek ve fedakârlığa ihtiyaç vardır. Çocukları babalarından hiç korkmaz ama onu gücendirmekten, saygısını yitirmekten çok korkarlar. Evlatları edep, saygı ve sevgiyi her güzel şeyi babalarından görerek öğrenirler.

Bakan Tevfik İleri’nin sözlüğünde “ben” yoktur. Türkiye lehine ise kendisinin zarara uğramasının, tenkit edilmesinin hiçbir önemi yoktur. Makamı milletine hizmette vasıta görür,“Bakan olduğumu imza atarken hatırlıyorum.” der.

27 Mayıs’a kadar çocukları okulda ve mahallede kim olduklarını gizlerler, kimseye kim olduklarını söylemezler. Giyim kuşamları sadedir. Okul önlüklerini birkaç sene giyerler. Anneleri kızlarının eteklerinin boyunu biraz uzun tutar, içine katlar, kızlar boy verdikçe söker uzatır. Ütülese de izi belli olur ama bunu dert etmez çocuklar. Bakan kızı olup üç yıl okulda aynı formayı giymek nasıl bir gönül dünyasını gerektirir?  Ancak hapse atıldıktan sonra Tevfik İleri’nin evlatları göğüslerini gere gere babalarının kim olduğunu söylerler.

Ve sonun başlangıcı: 27 Mayıs 1960.

Yakın tarihimizin bu kanlı ve kirli darbesi, başta, milletine âşık Adnan Menderes olmak üzere, Hasan Polatkan, Fatin Rüştü Zorlu gibi kıymetlerin kanına girecektir.27 Mayıs, Türkiye’nin demokratikleşme tecrübesine ket vurmakla kalmaz, siyasetin üzerine askerî ve sonrasında da yargısal vesayeti Demokles’in kılıcı gibi asar, kara bir kâbus oluşturur.27 Mayıs sabahı darbecilere ilk meydan okuyan mebus Tevfik İleri’dir. Askerler, Demokrat Partili mebusları Harp Okuluna götürüp tıkmışlardır. Burası bombalanacak diye de bir şayia çıkarmışlardır. Herkes paniklemiştir. Ama o bir köşeye çekilip namaza durmuştur. Bir Albay gelip bağırmaya başlamış “Tevfik İleri nerede?” demiştir. Albay namazda yakalamıştır onu. Hem kıyamda hem rükûda hem secdede tekmelemiştir. Selam verince yakasına yapışıp“Ben senin belalınım, seni öldüreceğim.” demiştir. Ama aynı sertlikle cevabını almıştır:“Asıl bela, kendisini bela olarak gönderenin kim olduğunu bilmemektir.” 

Darbeciler, Yassıada uçağına bindirdiklerinde “Hepiniz imha olacaksınız.”gibi tehditlerle yüreklere korku salmışlardır. Uçaktan indirirken de tekme-tokatla, yüzlerine tükürülmüş, hakaret ve küfürler havada savrulmuştur. Tevfik İleri, küfredip tekme atan subaya dönüp: “Ayıptır beyler, önce üniformanıza bakın.” diye bağırmıştır. Daha sonra Tevfik İleri, ailesine bir mektup yazar ve pantolonunu gönderir. “Pantolonumu saklayın, yıkamayın, orada tekme izleri var” der.

27 Mayıs felaketi olduğunda hiçbir maddî birikimi olmayan İleri ailesi sıkıntıya düşmüştür. Tevfik İleri’nin daha genç yaşta ayakta durmayı öğrenmiş olan üç evladı da o zor şartlarda hem çalışmış hem evlerini geçindirmenin hem de babalarına para göndermenin zevkini tatmışlardır.Tevfik İleri,Yassıada Mahkemeleri’nde idama mahkûm edilmiş, cezası ömür boyu hapse çevrilmiştir. Yargılamanın ardından Kayseri Cezaevi’ne yollanan Tevfik İleri ağır hastadır. Doktor kapıdaki görevli askere, “Durumu ağır, üşüyor, kapıyı kapatın.”der.Tevfik İleri’nin üstünde sadece bir battaniye vardır ve tir tir titrer. “Lütfen kapıyı kapatınız.”.“Hayır efendim, emir böyle.”derler. Merhametle kendisine battaniye veren hemşireye çıkışan askerî görevliye hemşire: “Ben size mesâimle bağlıyım, vicdanımla değil!” diyerek zulmü adeta tokatlar…

1960’ta sapasağlam doksan kilo olarak tutuklanan Bakan Tevfik İleri, çektiği sıkıntı ve azap sonu hastalanır. Kanser olmuştur. 1961 yılının son günü erimiş, tükenmiştir ve kırk kilo ile Ankara Hastanesi’nde dünyaya veda eder. 2 Ocak 1962’de cenazesinin kaldırılacağını haber alanlar, Hacı Bayram Camii’ne koşarlar. Mahşeri bir kalabalık… Sevenleri gizledikleri bayrakları bir bir tabutun üzerine sererler, Tevfik İleri’yi eller üzerinde önce Sıhhiye’deki kiralık evinin önüne getirirler, sonra yine eller üzerinde Cebeci Asri Mezarlığı’na kadar götürürler. Eniştesi Nazım Kurşunlu ona “Memleket aşkıyla büyülenmiş adam” dermiş. Bizce o herkesi büyüleyen adamdı.

Yassıada’dan “Sevgili Vasfiye’m” diye hitap ettiği eşine şöyle yazmıştır:“...Saat beş. Dünya İblis cenneti, ahiret İsmail teslimiyetidir. Rahat uyudum. 04.30’da uyandım. Vasfiye’m de ve belki kızlarım da bu saatte uyanıktır. Ve Allah’a niyaz etmektedirler. Hemen kalktım abdest aldım, namazımı kıldım. Ve Allah’ımızın lütfu olan bu güzel ve alacakaranlık sabahta muazzez memleketimiz, yuvalarımız, çocuklarımız ve kendimiz için dua ve niyazda bulundum…”

Hayatını memleketine ve milletine vakfetmiş bir insandı Tevfik İleri. Acısı hiçbir zaman şikâyete dönüşmedi. İsmiyle müsemma olunmuşlardandı. Allah her dem imdadına yetişmiş, gönlü hikmetle dolmuştu.

Nitekim Kayseri’den yazdığı son mektuplarından birinde şöyle buyurmuştur:

“Allah var. Büyük Allah var. Her şeyi görüyor, biliyor… Gerisi lâf u güzaf. Yapılacak tek şey tebessüm etmektir. Size mal mülk, servet bırakmadım. Ama şerefli, namuslu, erkek bir ad bırakabildim. Hiçbir zaman başınız yere bakmayacaktır. Bununla müteselliyim, siz de bununla iftihar edeceksiniz.”

Tevfik İleri, bizim siyasî ve toplumsal tarihimizin en beyaz ve güzel sayfasıdır.Siyasete duygusal, insanî ve ahlakî olanı yerleştirmiş güzide bir şahsiyettir. Onun kırk dokuz yıla sığan bu bereketli ömründe yaptığı güzelim hizmetler, kuşkusuz gelecek kuşaklarca minnet ve şükranla anılmaya devam edecektir.Eğitimden bayındırlığa, ulaştırmadan kültüre, sanattan demokrasiye değin farklı alanlarda milletimize kazandırdığı kurumlar, değerler ve hizmetlerin sahibi olan Tevfik İleri’yi rahmet ve minnetle anıyorum.

  •   Etiket
  •   Okuma Bu haber 145 defa okunmuştur.

  YORUMLAR

0 Yorum YORUM YAP
Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.
  FACEBOOK YORUM
Yorum
YUKARI