21-10-2024 01:13:18

Sadık Yalsızuçanlar Yazdı: “Canına Kıymazsan Seyahât Etme”

Neyzen Tevfik’in koşma türünde söylediği, kendine özgü bir edaya, dile/anlatıma sahip etkileyici şiirlerinden birisi de, “Hicran destânını kendinden oku!” diye başlayanıdır...
Sadık Yalsızuçanlar Yazdı: “Canına Kıymazsan Seyahât Etme”

 

Sadık Yalsızuçanlar / Yazar

Neyzen Tevfik’in koşma türünde söylediği, kendine özgü bir edaya, dile/anlatıma sahip etkileyici şiirlerinden birisi de, “Hicran destânını kendinden oku!” diye başlayanıdır. İnsanın, kendi manevî tecrübelerinden hareketle bir dil oluşturması gerektiğini ima eden şiirde, kişinin yaşamadıklarından söz etmesinin doğru olmadığı belirtilir :

Hicran destanını kendinden oku,
Mecnun'dan duyup da rivayet etme.
Aşkın Leyla'sını gördünse söyle.
Söz temsili bulup hikâyet etme.

Leylâ, dosttur, hakikî sevgilidir, Hak’tır. O’nu buldunsa/gördünse ancak Mecnun’dan söz edebilirsin, çünkü o zaman sen Mecnun’un bizatihi kendisi olursun. Değilse, bu “hicran” hikâyesi, senin için bir anlama sahip değildir. Neyzen’in şiirlerinde sıklıkla geçen “hicrân” kelimesi, geleneksel irfanî sözlüğümüzdeki mânâsıyla kullanılmaktadır :  Sözlük anlamı, “Bir kimseden ya da bir yerden ayrılma, ayrılık. Ayrılığın yol açtığı onulmaz acı” olan hicrân, Şair’in kullandığı biçimiyle, Hz. Mevlânâ’nın Mesnevi-i Şerîf’inin ilk onsekiz beytinde ifade edilen “insanın aslî yurdundan/Hak’tan ayrı düşmesi”nin hâsıl ettiği acıdır. Bu elemle nasıl ki ney inlemektedir, insan da zikrederek Hakkı hatırlamakta, gerçek vatanının hasretiyle şakımaktadır. Şair, “inile de dertli gönül inile” der. Hz. Mısrî, “geceler tâ subha dek, inletir bu dert beni” buyurur. Bütün bunlar, hicrânın dile gelişidir. Neyzen Tevfik, bu şiirinde, kişinin hicrân destânını kendinden okuması gerektiğine vurgu yapar. Herkesin bir hikâyesi vardır. Kişilerin tekil hikâyeleri, insanlığın büyük hikâyesinin parçalarıdır. Hicrân, öylesi bir derin derttir ki, o, bir başkasının hikâyesi üzerinden rivâyet edilerek anlaşılamaz. Onu tatmak, yaşamak gerekir. Hz. Mevlânâ’ya, “aşk nedir?” diye sorarlar, “ben ol da bil!” der. Bu yüzden Eşrefoğlu Rûmî, şiirlerinden söz ederken, “kendi derdim söylerem / gayrı hikâyet etmezem” der.  Peki, kişi Leylâ’sını nasıl bulacaktır?

Yüz bin Leyla doğar âlemde her gün,
Senin aradığın zevk, sefa düğün.
Tutacağın işi önceden düşün;
Daha ilk adımda nedamet etme.

Dikkatle düşünen, varlığa, Yunus Emre’nin dediği gibi, “ulu bir nazarla” bakan, ilk adımda pişman olmayıp ısrarla devam eden, kendini tasadduk etmekten çekinmeyen için, bu âlemde her gün, yüzbinlerce Leylâ doğmaktadır. Nereye dönerseniz, Allah’ın yüzü (zâtı) oradadır” buyurur Kuran. (Bakara/115) Evrende varolan her şey âyettir. Dikkatle bakıldığında, O’nun her yerde / her şeyde, her an, bir izi, bir nişanı, bir işareti, bir âyeti görülecektir. Her varlık bir Leylâ’dır Mecnun olma azmindeki insan için. Varlık birdir, varolanlar, Hakkın isim, sıfat, eylem ve Zât düzeyinde yansımalarıdır. Varolanın her biri bir Leylâ’dır. O’nu sevmek, gerçekte Hakkı sevmektir. Aşk, şiddetli sevgidir, tekinsizdir; aşk yolu tehlikelidir, aşk ateştir, yakar ve yıkar :

Sevdanın oduna pek güvenilmez,
Tutuşurşan eğer kolay sönülmez.
Bu yolun hükmüdür geri dönülmez,
Canına kıymazsan seyahat etme.

Sevdanın ateşine güvenilmez, kişi aşkla yanmaya başlamaya görsün, artık onun ateşinin söndürülmesi imkânsız gibidir. Kalpler, sadece Allah’ı anmakla, kişinin kendinden Hakkı bilmesi ve bulmasıyla yatışabilir, doyabilir. Bu yolun kuralı budur : Canına kıymak. Ölmeden evvel ölmek. Benliğini Hakka tasadduk etmek… “Canına kıymazsan seyahat etme” der. Cana kıymak, kişinin emmâre olan, kişiye kötülüğü emreden benliği dönüştürmek anlamındadır. Kişi, -mecâzî olarak- nefsine kıyar, kendi kanını döker, onunla aldığı abdestle iki rekat aşk namazı kılar. Bütün bunları birer mazmun ve mecaz olarak okumak gerekir. Canına kıyamayan kişinin kabı deliktir :

İyi bak kabına, olmasın delik,
Boşuna taşırsın gider gündelik.
Anında olmalı ettiğin iyilik,
Âlem duysun diye inayet etme.

Ne kadar incelikli bir uyarıda bulunuyor Şair : “Anında olmalı ettiğin iyilik / Âlem duysun diye inayet etme.” Günümüzde bilhassa yoksulları, yetimleri, kimsesizleri, sığınmacıları, çocukları, yaşlıları gözetenler için altın bir öğüt. Bir elin verdiğini diğeri bilmemeli. İyilik, ânında olmalı. Kişi, her geleni Hızır, her geceyi Kadîr bilmeli. Yoksa fırsatı kaçırır. Ne diyordu Yunus : “Yunus Emre der hoca / Gerekse var bin Hacca / Hepisinden iyice / Bir gönüle girmektir.” Demek ki, hacdan maksat da, Hakka ulaşmaktır, Hakkın gönülde tecellisidir. Bunun için bir gönüle girmek gerekir :

Kabe'den maksadın varmaktır yara,
Kör gibi tapınma, kara duvara,
Hızır'ı ararsan kendinde ara,
Bulamadım gibi rezalet etme.

Kâbe, siyah bir duvardır ama aynı zamanda Zat makamıdır, kişinin vücudundaki Kâbe ise, gönüldür. Haccetmekten amaç, Resulullah’ın gönlüne girmektir. Bunun için bir yoksulun, bir yetimin/öksüzün, kimsesizin gönlüne girmek gerekir. Kâmillerin gönlüne girmek gerekir. Hakkın rızasına tâlip olmak gerekir. O’nun rızası, bütün kâinattan daha değerlidir. Kişi, Hızır’ı da kendinde aramalıdır. Her şey, insandadır, gönüldedir. Aramakla bulunmaz ama bulanlar, ancak arayanlardır. Bulmakta ısrarcı olmak, inatla aramak gerekir. Bulamayınca da vazgeçmemek gerekir. Bütün bu gereklilikler içinde, kişi, mutlaka bir gün bulacak ve olacaktır. Bilge şöyle der : “Bir kapının eşiğinde kırk sene beklersen, bir gün kapı açılır ve içeri buyur edilirsin…” Demek ki aramak, bulmanın mutlak şartıdır. Aramak da herkese nasib olmaz :

Muhabbet herkesin aklını çelmez,
Gönül viranesi kolay düzelmez.
Âlemden çekinme bir zarar gelmez,
Sen kendi kendine hıyanet etme.

Kişi, kime/neye/nasıl hainlik yaparsa yapsın, gerçekte kendi aslî doğasına ihanet eder. Âlemden ve âlemdekilerden çekinmemek gerekir. Ayrıca bütün bağları yıkarak kendi bağlarını kuran aşk nasib olunca gönül viraneye döner. O da kolay kolay düzelmez. Sabar gerekir. Muhabbet en büyük varlıktır. Yolcunun biricik sermâyesi vardır : Aşk. Aşk gelicek, cümle noksanlar tamam olur. Ne diyordu Şair : “İşitin ey yârenler, aşk bir güneşe benzer / Aşkı olmayan gönül, misâl-i taşa benzer…” Aşk, Hakkın bir sıfatıdır. Bu yüzden Büyük Yunus, “aşk kadim, ezelîdir / Aşk makamı âlidir” demiştir. Bununla da yetinmemiş şöyle eklemiştir : “Aşk, anadan doğmadı / Kimseye kul olmadı…” Bu sırdandır ki, ârifler, “akıl, akılsızlara gerektir, bize aşk gerek…” buyurmuşlardır. Neyzen Tevfik, bu sırrın sahiplerindendir. Bu yüzden, aşka ulaşana şu öğütte bulunur :

Şen şatır gönlüne hicran dolmasın,
Gençliğin gülşeni gamla solmasın.
Neyzen gibi aklın yarda olmasın,
Özründen çok büyük kabahat etme.

 

  •   Etiket
  •   Okuma Bu haber 222 defa okunmuştur.

  YORUMLAR

0 Yorum YORUM YAP
Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.
  FACEBOOK YORUM
Yorum
YUKARI