*Sunay Akın
Enver Ercan sorar bir dizesinde: “Nuh gemisine şair de almış mıydı?’’… Bu sorunun yanıtını, şiir gemisine Nuh’u alan şairlerin peşine düşerek vermeye çalışalım.
Nuh’un gemisinin Anadolu’da olduğuna inanılır. Bu inanış tarih boyunca pek çok insanı Ağrı Dağı’na tırmandırmıştır. 1829 yılında, Alman bilim insanı Frederic Parrot ile başlayan arayış, 1980’li yıllarda, Apollo 15’le Ay’a giden Amerikalı astronot James Irwin’e kadar ve sonrasında da çeşitli ülkelerden araştırmacılar tarafından sürdürülür. Bu nedenle Ahmet Arif “Anadolu” adlı şiirine şu dizelerle başlar:
Beşikler vermişim Nuh’a,
Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana’n dünkü çocuk sayılır,
Anadoluyum ben,
Tanıyor musun?
Uçağın ortaya çıkışıyla, Nuh’un gemisinin Ağrı Dağı’nda olduğu inancı daha da güçlenir. 1916 yılında, Rus pilot Vladimir Roskovitsky, dağın kuzeydoğu yönündeki yamacında bir gemi kalıntısı gördüğünü rapor eder. 1959 yılında, harita çalışması yapan Binbaşı İlhami Durupınar, Ağrı Dağı’nın uçaktan çekilen fotoğraflarını incelerken, gemi şekline çok benzeyen bir oluşumu tespit eder. Bu gelişmenin ardından dağın üstünde uçan bir uçakta Ara Güler’i fotoğraf çekerken görürüz. Güler’in çektiği fotoğrafların dünya basınında yer almasıyla, Ağrı Dağı’nın gizemi daha da öne çıkar.
Nuh’u şiir gemisine alan şairleri arıyorduk, değil mi? Öyleyse Turgut Uyar’a kulak veriyoruz:
Bunlar en güzel sözlerim olacak benim iyi dinleyin
Bir bunlar bir de sevdiğimi söylemek
Sevdiğimi söylemek kayalar gibi
Nuh’un gemisine çıkar gibi sevdiğimi söylemek
Şiirleri Nuh’un gemisine benzeyen şair Ülkü Tamer’dir. Bu benzetmeyi yapan da Cemal Süreya… Diyor ki Cemal Süreya: “Nuh’un gemisi gibiydi Ülkü Tamer’in ilk şiirleri:Kalabalık, şenlikli, her türlü imgenin erkeğini ve dişisini barındıran, terzilerle, dülgerlerle, tilkilerle, kirpilerle, sansarlarla ve her şeyle dolu.”
Adem’den sonra, tufandan dolayı insanlığın “İkinci babası’’ olarak kabul edilen ve yaklaşık 950 yıl yaşadığına inanılan Nuh’a, Cahit Sıtkı Tarancı’nın dizelerden yaptığı şiir gemisinde de rastlarız. Tarancı’nın içine Nuh’u da aldığı şirinin adı “İnsanoğlu”dur. Dahası, iki tanıdık çıkar dizeler arasında karşımıza:
Ademle Havva’dan geldiğim doğru;
Vuruldum bir kere elma dalına
Hala aklımda o tufan yağmuru
Şükür çıktığıma Nuh’un salına.
Ağrı Dağı’na giderek, Nuh’un gemisini yazan pek çok Batılı gezgin arasında John Mandeville Knight’a ayrı bir yer ayırmalıyız. İngiliz yazarın 1366 yılında yayımlanan gözlemleri, Nuh’un gemisi ve Ağrı Dağı hakkında oldukça eski bilgiler verdiği için oldukça ilginçtir. Mandeville’in gözlemlerini Nuh’un gemisinin İngiliz edebiyatında yansıması konusunda çalışmalar yapan Doç. Dr. Elmas Şahin’den okuyoruz:’’Erzurum’un doğusunda başka bir tepe vardır, insanlar buraya Ağrı adını veriyorlar, fakat ermeniler Thano (Taneez) diyorlar buraya, Nuh’un gemisi tufandan sonra buraya oturmuştur. Hala da gemi oradadır ,açık havada insanlar onu görebiliyorlar, bu dağ yedi mil yüksekliğindedir. Bazı insanlar gemiyi gördüklerini ve Nuh’un “Takdis” diye söylemesi üzerine ona dokunduklarını ve yarıklarına parmaklarını koyduklarını söylüyorlar. Yaz olsun kış olsun devamlı yoğun karla kaplıdır, bu nedenle insan dağa tırmanamaz. Bundan dolayıdır ki oraya kimse ayak basamaz, bu güne kadar da kimse çıkamadı. Nuh’un zamanından beri Tanrının lütfuyla onu bir keşiş korudu. Geminin kaburga parçalarından birini aşağıya indirdi, bu parça hala dağın eteğindeki manastırdadır.’’
O ki söz döndü dolaştı, Nuh’un gemisinin kalıntılarına geldi, tarihin bu en ilginç gemisine ait olduğuna inanılan bir tahta parçasının İstanbul’da, Çemberlitaş’ın altında saklanan kutsal emanetler arasında olduğunu ama Haçlı seferleri sırasında talan edildiğini de söylemiş olalım.
Her ne kadar Nuh’un gemisini Ağrı Dağı’nda arasak da, ünlü masalcı Hans Christian Andersen’in, doğu seyahatini anlattığı kitabının İstanbul sayfalarında çıkar karşımıza. Danimarkalı yazar, “Ramses” adlı geminin güvertesinden ilk kez gördüğü İstanbul camilerini birer Nuh’un gemisine benzetir. Herman Melville’den Alexandre Dumas’ya, Charles Dickens’tan Mark Twain’e kadar nice ünlü yazarın kaleminden kağıta damlayan mürekkepte yüzen Nuh’un gemisi Nazım Hikmet’in şiirinde de dalgalanır:
İblis bir yılan oldu, Adem ve Havva’ya kandı,
Kardeşini öldüren lanetli ruhu gördüm.
Koca tahta bir gemi ummanlarda çalkalandı,
Ufuklardan güvercin bekleyen Nuh’u gördüm.
Nuh’un gemisinin Ağrı Dağın’nda değil, Cudi Dağı’nda olduğunu söyleyenler de vardır. Düşüncelerine kanıt olarak da, Ağrı Dağı olduğu düşünülen Ararat’tan söz eden Tevrat gibi bir başka kutsal kitap olan Kuran’ı gösterirler. Kuran’da şu yazılıdır: “Su çekildi; hüküm yerini buldu; gemi Cudi’nin üzerine oturdu.” Görüldüğü gibi Hud Suresi’nde dağ sözcüğü yoktur; Cudi bir özel ad yerine sıfat olarak kullanılmıştır. Yüzyıllardır içinden çıkılamayan bu tartışmaları bir kenara bırakıp, şairlere kulak vermeye devam edelim biz…
Çok eski tarihi ifade etmek için kullanılan bir deyimdir “Nuh nebiden kalma”… Rıfat Ilgaz’ın şiirinde Nuh, bu deyimle bir yer bulur kendine:
Eşi dostu toplarız bir gece
Nuh’tan kalma lüküs lambasını
Asarız karadutuna Dülgerler’in.
Tiyatro sanatçısı Ahmet Fehim, Bozcaada turnesine gitmek bir yelkenliye biner. Sanatçı, o günü şöyle anlatır hatıralarında:’’Beşikler Limanı’nda bir yelkenliye bindik. Kayıkta bizden başka köyküler, hatta birkaç inek, tavuk ve keçi vardı. Kayık, Hazreti Nuh’un gemisine dönmüştü.’’
Tufandan sadece Nuh’un gemisine binen hayvanlar mı kurtuldu? Gemiye binemeyen ve hayatta kalmayı başaran bir hayvan olabilir mi? Bu soruların yanıtını Can Yücel’de buluruz:
Yağmur bir kurbağadır
Evliya-ül-Allahtan
Düşünde gördükçe kendi düşünü
Yeşilden yemyeşile atlayan…
O da derdi ki Nuh Peygambere de sorsan
Kurbağadır tufandan
Arta kalan
Tek hayvan
Sadece kurbağa mı? Yükselen suların içinde kalan başka hayvanlar da vardır. Onları da Murathan Mungan’dan öğreniyoruz:
Bir tek balık alınmadı
Nuh’un Gemisine
Sudaydı o içindeki suda
Tehlikenin içindeki suda
Tevrat ve Kuran’da, gemiye binip binmediği konusunda farklı bilgiler olan biri vardır: Nuh’un karısı Vahile!.. Tevrat’a göre Vahile gemiye binerken, Kuran’da karısının Nuh’a inanmadığı ve hainlik ettiği yazılıdır. Karısının Nuh’a tufandan sonra ihanet ettiğini düşünenler de yok değildir. Nuh’un oğulları Ham, Sam ve Yafet gemiye binerken, annesi gibi inanmayanlardan olan Kenan da tufanda verir son nefesini…
Nuh tufanında cesetler kıyıda değildi sadece!.. Geminin içinde de bir çift vardı; bir erkek ve bir kadın… Hayır, Nuh’un gemisine binip de ölen olmadı… Onlar, Adem ve Havva’nın cansız bedenleridir. Nuh, ilk kadın ve ilk erkeğin naaşlarını da almıştır gemisine. Bu da bize, tarihi değerleri koruma konusunda ilk müzecinin Nuh olduğunu gösterir.
Nuh fırtına içinde gemisiyle kurtuluşa doğru yol alırken, kıyıda kalanları düşünen bir şairimiz vardır… Şiirimizin tavuskuşu küçük İskender’in dizeleri:
kıyıdayız, hayaller kurarken ölüme dair, erdeme dair;
anlıyoruz: terk edildik,
diğerlerini kurtarırken telaşla o,
tufanda biz geride bırakılanlar, anlıyoruz,
Meğer Nuh, asla sevmemiş hiçbirimizi
Enver Ercan ile başlamıştık yazımıza… « Nuh gemisine şair de almış mıydı? » diye soran Enver Ercan’la…
Sevgili Enver, almasına gerek yoktu, çünkü kendisi şairdi Nuh’un!
*Şair-Yazar