Ahmet Hamdi Tanpınar öyle diyor bir şiirinde
Her şey yerli yerinde; havuz başında servi
Bir dolap gıcırdıyor uzaklarda durmadan,
Eşya aksetmiş gibi tılsımlı bir uykudan,
Sarmaşıklar ve böcek sesleri sarmış evi
Anlatmaya gerek yok. Hayal et sadece. Belki böyle bir manzarayı hiç görmemiş olabilirsin. Sahi, Tanpınar hangi dolaptan bahsediyor olabilir? Hem de sesi çok uzaklardan gelen bir dolap. Yani dönen bir dolap, ama dönme dolap değil. İnsanı en aşağıdan alıp yavaş yavaş yukarıya çıkaran ve tekrar aşağıya, bindiği yere bırakan bir dolap. Çok ibretlik gerçi, ama o da değil.
Bir de dolap çevirmek var. Aslında çok büyük bir inceliği, mahremiyete saygıyı anlatır dolap çevirmek. Şaşırdık mı biraz? Eskiden ahşap evler veya konaklarda kapıların yanında olurmuş. Dışarıdan gelen yabancı bir erkekle evdeki kadınları temassız olarak bir şey alıp vermesine yarayan bir mekanizma aslında . Hani belediyelerin kullanılmış giysi dolaplarındaki mekanizmaya benzer bir alet. Bugün kullanılan anlamda çevrilen dolaplardan değil yani. Gizli kapaklı işler, alavere dalavere işleri yapanlara deniliyor ya ‘’kim bilir ne dolap çeviriyor yine !’’ aslında dolap çevirmek deyiminin menşei bu masum dolaptır. Ama burada ki dolap o da değil.
Yunus Emre’nin ;
Benim adım dertli dolap
Suyum akar yalap yalap
Böyle emreylemiş çalap
Anın içün inilerim.
……..
Şiirindeki inleyen dolapla Tanpınarın şiirindeki dolap aynı dolap. Bazen dere kenarlarına konur, dönme dolabın insanları alçaktan alıp yükseğe çıkardığı gibi bu da suyu alçaktan alır yükseğe çıkarır. Tek farkı Dönme dolap insanı yükseğe çıkarır ve aldığı noktaya geri bırakır. Yani geçici bir yükseliş duygusu yaşatır ve eski seviyesine bırakır. Su dolabı ise zaten suyun sevisini yükseltmek için kullanılır.
Bir de bunun kuyu modeli vardır ki onun da işlevi yaklaşık olarak aynıdır. Yalnız kuyudan su çıkaran dolaplara bir eşek veya beygir bağlanır. Yani burada beygir gücü önemlidir. ‘’Dolap beygiri gibi ne dönüp duruyorsun’’ deyimi de buradan çıkmıştır. Hasıl ı kelam dolap mevzu epey geniş. İşte gıcırdayan dolap eşek ya da beygirlerin bağlandığı suyu yukarıya taşıyan dolaptır. Zordur suyu da insanı da yukarıya taşımak. Bakmayın bazıları adeta uçarak zirvelere çıkabiliyorlar ama onlarında bu yükseliş sırasında ne dolaplar çevirdikleri sonradan anlaşılıyor.
Sizin için de her şey yerli yerinde mi ? Yerli mi? Yerliler yerinde mi? Her şey olması gerektiği gibi mi? Adam sen de, yerli olsa ne olur olmasa ne olur mu?
Keşke Tanpınar’ın dediği gibi ‘’her şey yerli yerinde’’ olsa. Gıcırrdayan su dolabı olsa sadece. Artık yerli, yabancı fark etmiyor. Hatta yerliye düşman olup yerli olduğunu iddia edenler var.
Geldikleri makamları elde etmek için tarih boyunca bildiğimiz bütün dolapları geride bırakan, gacırtısı beynimizi yiyen, kulakları sağır eden dolaplar var. Artık suları yükseltmek ve daha yararlı hale getirmek için dönmüyor dolaplar. Hiç hak etmeyenleri, liyakatsizleri, kifayetsizleri, yerli olmayanları, yerinde olmayanları yükseltmek için dönüyor.
Bu dolapların gönüllü beygirleri de maalesef yine insanlar.
Bu dolap beygiri yerine koşum takımları elinde durmadan koşan ve koşulan, koşulsuz şartsız savunan ve savrulan, yerliye düşman ve yer yerinden oynasın, kıyamet kopsun ama sahibime kimse dokunmasın diyen insanlar, bizim insanlarımız.
Akifin;
Ne hüsrandır ki:Şark’ın ben vefasız, kansız evladı;
Serapa Garb’a çiğnettim de çıktım hak-i ecdadı!
Dediği, ve
Çökük bir kubbe kalsın mabedinden Yıldırım Han’ın.
Şenaatlerle çiğnensin muazzam kabri Orhan’ın.
Ne haybettir ki:vahdet-gahı dinin devrilip, taş taş,
Sürünsün şimdi milyonlarca me’vasız kalan dindaş!
Yıkılmış hanümanlar yerde işkenceyle kıvransın;
Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın!
Dolaşsın, sonra, İslam’ın haremgahında na-mahrem..
Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil matem!
Mısralarındaki manzarayı andıran rezaleti yapan, dedesinin mezar taşını kıran, mabedini kirleten bizim insanlarımız……
Acaba her şey yerli yerinde mi?
Yorumlar (0)