18-11-2024 11:24:44

İhsan Köse Yazdı: İsimler Arası Ahenkli İlişkiler

Sözlüklerin tanımına göre "ahenk",uyum,uygunluk, düzen anlamlarına gelen Farsça bir kelime..
İhsan Köse Yazdı: İsimler Arası Ahenkli İlişkiler

          
İhsan Köse / Araştırmacı-Yazar

Sözlüklerin tanımına göre "ahenk",uyum,uygunluk,
düzen anlamlarına gelen Farsça bir kelime. Ama öyle bir kelime ki kâinatın uyumundan tutun, dünyanın,tabiatın, bitkilerin, insanların arasında, hem de öylesine güzel bağlarla ilişkiler oluşturan,adeta "efsun"lu bir sözcük.
         
Şöyle biraz dikkatlice etrafını tarayan bir insanın,inanılmaz "ahenk"lerle karşılaşmaması mümkün değil bu dünyada.
        
Tabiattaki bu olağanüstü uyumları farkeden insanoğlu da,kendi aralarında,çok değişik alanlarda, birtakım "ahenkli" ilişkileri geliştirmeye çalışmışlar,sanki tabiata nazire olsun gibisinden. Bunlardan biri de insanların almış olduğu isimlertakma adlar,ya da lâkap olarak kullanılan sıfatlar arasında oluşturulan "ahenkli" ilişkiler. Biz de o isimler arasında şöyle kısa bir gezintiye çıkalım bakalım;şansımıza hangi uyumlu ilişkilerle yüzyüze geleceğiz,görelim.
        
"Ahmet",Arapça bir kelime.Herkesten daha çok öven,herkesten daha çok övülen,Allah'a şükreden anlamları var. "Hamdî" ise, yine Arapça'dan dilimize geçmiş Allah'ı övmek, Allah'a şükretmek, şükredici,
şükreden anlamlarına geliyor.
         
Öyle iki ismi yanyana getiriyorsunuz ki herkesten çok öven,Allah'a şükreden,şükredici vasıflar, adeta birbirinin içine geçiyor. Çok ince bir zekânın oluşturduğu ilişki sayesinde,"Ahmet, Hamdî"karşımıza çıkıp,bizi sarıp sarmalıyor. Tıpkı,

"Başım sükûtu öğüten
Uçsuz bucaksız bir değirmen,
İçim muradına ermiş
Abasız,postsuz bir derviş."

diyen, zamanlardan, mekânlardan,bütün dünyevîliklerden sıyrılıp da huzura kavuşmuş "Ahmet Hamdî" gibi.

Şükûfe.Çiçek, tomurcuk çiçek anlamına gelen Farsça bir kelime.nihal de yine Farsça bir isim. fidan,sürgün; taze, düzgün,anlamlarına gelen.
         
Bir çocuk çıkıyor,daha on üç yaşında yani tam da "tomurcuk çiçek" iken şiirler yazmaya başlıyor.
         
Daha taze bir fidan,yani "nihal"ken de İstiklâl Mücadelesi öncüleri içine katılarak İstanbul, Fatih'te, mitingler arasında yer alarak konuşmalar yapıyor ateşli.Şükûfe nihal ya da nihal şükûfe. Tomurcuk çiçek,sürgün fidan veya taze, sürgün,tomurcuk çiçek.Nasıl okursanız okuyun, gençlik, dinçlik,
tazelik,düzgünlük mükemmel bir şekilde iç içe,yan yana.
         
Hep öylesine genç,dinç ve taze ki bu insan,tıpkı isimlerinin şahane "ahengine"uygun olarak hiç "eskimiyor."O kadar ki,ilerleyen yaşına rağmen, ruhunun gençliğinin,bedenine yansımasından olsa gerek,söylenenlere göre,Ahmet Kutsi TECER,Faruk Nafiz ÇAMLIBEL ve Nazım Hikmet RAN gibi ünlü edebiyatçıları kendisine aşık edebiliyor. "Ahenkli" şükûfe ve nihalin etki gücüne bakın yahu.
         
"İyi olmak kolaydır;zor olan adil olmaktır."diyor. Vıctor Hugo. İşte,bu sözlerin anlamına tam tamına uygun bir hayat yaşamış insanlardan biri Hz.Ömer. O kadar ki, haklı ve haksızı birbirinden ayırabilen,adil anlamına gelen Arapça bir ismin(Ömer)hakkını tam anlamıyla vererek.Sonra da yüzyıllarca sürecek,"adil"denince insanların akıllarına gelecek ilk isim olarak.
         
İşte,bu güzellik de yetmemiş,onun yanına bir de "Faruk" ismini kondurmuş insanoğlu. Haklıyı haksızdan,doğruyu yanlıştan ayıran anlamında. Buna,isimler arasında güzel ilişki mi dersiniz,güzel ilişkilerin pekiştirilmesi mi?Karar sizin "Ömer Faruk"lar için.
         
Afife, Arapça iffetli,temiz,namuslu anlamlarına gelen bir isim.Jale de Farsça çiğ kırağı demek.Afife ve Jale birbirlerine çok uygun,birbirlerini bütünleyen iki klas isim. Zira, Jale, gecenin ilerleyen saatlerinde,sabaha karşı oluşan bir temizlik ve güzellik sembolü su zerreciği. Ama ömrü kısa. Sabah olup da güneş ortaya çıktığı anda,elveda diyor dünyadaki varlığına.
         
Düşünüyorum da "Acaba"diyorum kendi kendime. "Onulmaz bir illete yakalanıp,kendi varlığının da çok kısa süreceğini-sanki biliyormuşçasına-"Jale" takma adını kendisine özellikle mi seçti "Afife Jale?"Ne dersiniz? Bence ne dersek diyelim. Geride kalan elemli,acıklı da olsa hep hatırlanacak güzel bir iz;isimler arasındaki uygunluk açısından.
         
Bediî,güzellik ölçülerine uyan,gözü, gönlü okşayan,beğenilen anlamında Arapça bir isim. Faik de yine Arapça, üstün, yüksek anlamlarına geliyor.
         
Şu güzelliğe bakın yahu.Nasıl da birbirlerine yakıştırılmışlar." Gözü, gönlü okşayan, üstün, yüksek bir güzellik."Ben de olsam,hiç düşünmeden oğlumun ismi "Bediî Faik" olsun, derdim.
         
Bir de şu yan yana gelişe bir bakın.Arapça "nazım"ın anlamlarından biri de "düzenleyen,düzene koyan,tertip eden."Hikmet" ise, Arapça,"içinde bir bilgelik taşıyan söz.""Neden, gizli neden taşıyan öğüt verici söz."anlamlarında.
         
Bu iki çok önemli anlamları ihtiva eden isimleri yan yana getirenlerin yüzünü kara çıkartmamış bu ismi taşıyanlardan biri.Dahası onların yüzlerini ağartmış.Yazdığı şiirlerin arasında yer alan "Yitirdim kendimi kendi içimde.", "..........Gülden güzel kokan Arnavutköy çileği ve asma yaprağına sarılı barbunya ızgarasıyla gelir.

Haydarpaşa Garı'nın büfesinde bahar."gibi söyleyişlerle,edebiyat severlerin gönlünü kazanmış hep.Dünya var oldukça da özel ve güzel durumunu sürdürecek bu "düzenli,tertipli,içinde gizli neden saklı öğüt verici"anlamlarına sahip "Nazım Hikmet"isimlerini taşıyan güzel insan.
         
Halide(Arapça)Sürekli,sonsuz,ebedî manalarını taşıyor.nusret ya da nusrat ise,üstünlük,başarı,
yardım,Allah'ın yardımı anlamlarını üstleniyor Arapça bir isim olarak.
         
Yirminci yüzyılın başlarında doğan bir kız çocuğuna babası Halide Nusret adını koyuyor.Bu insan devam eden hayatında ne yapıyor biliyor musunuz?Tam da genç kızlığa adım attığı günlerde imzalanan Mondros Mütarekesi'nin,bu milletin üzerine yığdığı çaresizliklerin hüznü ile,gelen bahar günlerini bile son derece üzüntülü bir halet-i ruhiye içinde karşılayarak,isminin birinci manasına uygun olarak "ebediyyen yaşayacak", "Git Bahar" şiirini milletine armağan ediyor.
            
Sonra sonra da bu milletin unutamayacağı bir güzellik içine daha giriyor. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nde,ikinci ismine uygun bir "yardım"işine giriyor.Bu öyle bir yardım işi ki memleketin her köşesinde eğitim,öğretime kendini adıyor,tam kırk küsur yıl boyunca.
         
Enis,Arapça arkadaş,daha da öte dost demek.Behiç de yine şen,güzel yüzlü kimse.
         
Eeeee,daha ne olsun.Her insanın bir "Enis Behiç"i varsa,keyifler kekâ. Başka şeye ne gerek.Hele bir de,

ÖMÜR
Şen günler,bir kırlangıç
Gibi vuruyor kanat.
Kederli günler,sanki
Kurulmamış bir saat.

Birinde rüya tadı
Biri kan içen cadı.
İkisinin de adı,
Ömürden bir gün...Heyhat! diyen,

şair bir "Enis Behiç"dostunuz ise,bence bu dünyanın taamını almışsınız demektir;en leziz bir biçimde.
         
"Ben yazdığım romanlarda okuyucuyu hayatın iğrenç ve ızdıraplı sahalarından sıyırarak,hayalimde yaşattığım güzel ve tatlı alemlerde gezdirmek ve onlara hoş saatler geçirtmek isterim."
        
"Muazzez"(Arapça), isminin anlamlarından biri olan "muhterem,kıymettar, izzetlendirilmiş"e uygun olarak ahenklendirilmiş;hal ve hareketlerin gü,el olmasını ifade eden bir isim, Arapça "Tahsin" ile yan yana getirilmiş "Muazzez Tahsin"in roman yazma nedeninin güzelliğiyle bütünleşmesi...İster tesadüf deyin,ister tevafuk.Çok güzel yan yana gelmişler.
        
Son iki örnek isimle isim arasında değil de isim ile soy isim arasından.İki eski arkadaşımın yan yana gelen isim ve soy isimlerinden.
       
Birincisi, öğretmenliğimin beşinci ya da altıncı yıllarına rastlayan bir tanışıklık.O zaman Konya'ya, şimdilerde ise Karaman'a bağlı bir ilçe olan Ayrancı'dan Yükselen. Yükselen KÜÇÜKGENÇAY.
         
Yaklaşık otuz beş yıl önce tığ gibi genç bir delikanlıydı o. Yani sürekli yükselen,hep daha yüksekleri hedefleyen "küçük genç bir ay"dı kendisi.
        
Küçükgençay; yeni ay,ilk dördün,dolunay olduktan sonra,ne alemde acaba? İnşallah,son dördünden sonra başlayan iniş daha sona ermemiştir. Eğer öyleyse,son dördünün mümkün olduğunca çok sağlık ve huzur dolu geçmesi dileğiyle;artık Yükselen KÜÇÜKGENÇAY olmayan sevgili arkadaşım.
         
İkincisi ise askerlik arkadaşım merhum Yavuz Duran DURGUNER.İsmi ile soy ismi arasında muazzam dengeli bir hayat sergileyen,benim sadece bir yıl arkadaşlık yaptığım ancak sanki kırk yıllık arkadaşımmış gibi güzellikleri,hoşlukları beraber yaşadığımız unutulmaz dostum.
         
Onu herkes Galatasaraylı (Galatasaray Lisesi'nden) Yavuz Duran DURGUNER olarak bilirdi.Halbuki o,gerektiğinde YAVUZ duran durgun bir ER'di. Ya da Durgun bir ER'di ama gerektiğinde YAVUZ durmasını da bilen.Dünya iyisi bir insandın sen Yavuz. Nurlar içinde yat. Mekânın cennet olsun.

                    

  •   Etiket
  •   Okuma Bu haber 176 defa okunmuştur.

  YORUMLAR

0 Yorum YORUM YAP
Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.
  FACEBOOK YORUM
Yorum
YUKARI