Ya umutlar da biterse?
YolcuTV Haber ailesi olarak geçtiğimiz günlerde bir dizi ziyaretler gerçekleştirdik...
Son haftalarda ülkenin gündeminde Narin cinayeti yer etmişken toplumun içinde yaşadığı çürümüşlüğü…
Son haftalarda ülkenin gündeminde Narin cinayeti yer etmişken toplumun içinde yaşadığı çürümüşlüğü bir kez daha yakından görmüş olduk. Toplum derin bir çürümüşlüğe doğru gidiyor. Bir çocuğun ölümü bu çürümüşlüğü ortaya dökerek nasıl organize şekilde kötülük yapıldığını gözler önüne serdi.
Narin cinayeti ülkede derin bir sessizlik yaratırken, insan neye cevap bulmak istediğini şaşırmış durumda. 8 yaşında bir çocuğun hunharca öldürülmesi bir yana, neden öldürüldüğünün bilinmemesi bir yana ve yaşanan bilgi kirliliği… ölüme alışan insanoğlu Narin’in ölümü ile tekrar ölümün soğuk yanını en derininde hissetmekte.
Peki bugün böyle bir olayı neden yaşadık? Bu soruya farklı cevaplar vermek mümkün. Toplumsal çürüme… ülkenin ve dünyanın içinde bulunduğu cinnet hali… vb. cevapları çoğaltmak mümkün. Fakat ben bu sebepleri es geçip insanın neye ihtiyacı olduğunu kendimce anlatmak istiyorum. İnsanın sanata ihtiyacı var, insanın sanatla olan bağı zayıfladıkça hayvani duygular ve vahşete meyilli artmaya başlar.
İlk başlarda; insan kendi vahşiliğinden korktuğu için hikâye anlatmaya başladı, zamanla bu hikayelere inanarak onları gerçek bir zemine oturttu. Bir müddet sonra hikayelerindeki kötü insanı canavar olarak anlatmaya başladı. İlk çağlardan günümüze insanın aslında korktuğu tek gerçek kendisiydi, bu olayla beraber insanın nasıl bir canavar kesileceğini görmek mümkün olmuştur. ‘İnsan kendi yaratığının canavarıdır’ Her çaresiz kaldığında canavarın dişlerinin arasına en savunmaz ve masum olanları yani kadın ve çocuğu attı. Bugün ise organize bir kötülük ile sessizlik içinde kalan insanlar bu canavarın ta kendisi yani formunu aldı.
Aslında meselenin özünde olan insan artık hikâye anlatmıyor. Kaf dağının arkasında bizi korkutan bir canavar yok, çünkü canavarın yerini biz aldık. Bilmece soran bir Sphinks yok, çünkü biz bilmece sormadan yargısız infaz yapar olduk. Her gün sokak ortasında ölen kadınlar… evsiz kalan çocuklar… çocukları aç kaldı diye kendini yakan babalar… fiziki bir açlıkla beraber ruhsal bir açlık içinde de yaşamaktayız. Fiziken açlık giderilir lakin ruhsal açlık toplumda kapanmaz yaralar açar. Kısacası toplum sanatsız kaldı ve sanatsız kaldığı için kendine ayna tutamıyor. Bundan dolayı da aynadaki canavarı göremiyor. Oysa canavarı gören insan belki duracak ve yeniden yaşamaya başlayacak. Kendini göremeyen insan saf kötüye doğru hızla ilerliyor. Bu yüzden çocukların hayatı sanat içinde geçmeli çünkü sanat çocuğun kişiliğinin oturmasını sağlayan yegâne araçlardan birisidir.
Sanat, çocuğun kendisini tanıma, kişilik gelişimi, sosyalleşmesi ve duygusal dışavurumu açısından çok önemlidir. Eğer sanat olmazsa konuşma dünyası araçsız kalır. Sanat, çocuklardaki enerjiyi ve var olan kapasiteyi ortaya çıkarırken onların öz güvenli olmasına olanak verir. Kapalı toplumda yetişen çocuklar yetişkin olduklarında ilkel davranışlar içinde olurlar. Hayatımızdan sanatın çıktığını düşünün. Duygularımızdan uzaklaşır, kendimizi ifade etmekte ve anlatmakta, çevremizi anlamakta zorlanırız.
Bir yanıt yazın
Yorumlar (0)