Yaşadığımız dünyada 1,6 milyar ila 1,8 milyar civarında Müslüman nüfus var. Bu da her dört kişiden birinin Müslüman olduğunu gösteriyor. Müslüman nüfusun dünya nüfusu içindeki bu büyük payına rağmen dünya ekonomik hacmine katkısı sadece yüzde 8’dir. Öte yandan en istikrarsız coğrafyalar hangileridir diye sorduğumuzda maalesef verdiğimiz cevap Müslümanların yoğun olarak yaşadığı bölgeler olan Afganistan, Suriye, Libya, Somali, Yemen ve Güney Sudan oluyor. Bu durum göç hareketlerini ve Müslümanların dünyadaki imajını olumsuz etkilemektedir.
Çünkü istikrarsız coğrafyalar refah ülkelerine doğru göç akımlarına neden oluyor ve bu durumda Müslümanların kendilerini iki şekilde sorgulaması gerekiyor. Müslüman ülkelerde gerilim ve istikrarsızlık neden bu kadar yüksek ve neden Müslüman ülkeler sürekli Batı’ya göç ediyor? Aslında buradaki istikrarsızlığın temel sebebinin Müslümanların tarihten ders alamamaları olduğu söylenebilir. Bu durumun sorumlusu İslam değil, Müslümanların kendisidir.
Avrupa’da Müslüman nüfus oranı giderek artıyor. Bunun temelinde ise Avrupa’ya doğru yaşanan göç dalgaları ve Avrupa’da yerleşik nüfusun artması yatmaktadır. Günümüzde uluslararası göç akışının rotası Orta Doğu ve Afrika ülkelerinden Avrupa’ya doğru uzanmaktadır. Ayrıca Avrupa’daki Müslümanların doğurganlık oranı, çoğunluğu Hıristiyan olan Avrupalıların doğurganlık oranından daha yüksektir. Bu durumda Avrupa Müslümanlara yönelik yaklaşım olarak çok kültürlülüğü, entegrasyonu veya asimilasyonu benimseyecek mi? Bugün Müslümanlar Avrupa nüfusunun yüzde 5’ini oluşturuyor. Ancak bu durum her geçen gün artıyor. Yapılan bir araştırmaya göre önümüzdeki 30 yılda Müslüman göçü olmasa bile Avrupa’daki Müslüman nüfus yüzde 4,6 oranında artacak. Nüfusunu yenileyemeyen Avrupa’nın göçe ihtiyacı var.
Müslümanlar tarih boyunca üç dalga halinde Avrupa’ya yerleştiler. 8. yüzyılda Araplar Avrupa’nın güneybatısına, 14. yüzyılda Türkler Balkanlara, 21. yüzyılda ise işçi ve öğrenci göçüyle Ortadoğu ve Afrikalı Müslümanlar Batı Avrupa’ya yerleştiler.
İslam dini, 8. yüzyılda Avrupa’ya yapılan ilk göç dalgasında Arap coğrafyasında doğduktan sonra Avrupa’nın güneybatısına kadar uzanan bir coğrafyada yayıldı. İkinci göç dalgasında Osmanlı’nın 14. ve 16. yüzyıllarda Balkanlar’dan Belgrad’a kadar olan bölgeleri fethetmesi etkili olmuş ve Müslüman Doğu Avrupa bu dönemde Müslüman Türklerin egemenliği altına girmiştir. Avrupa’ya Müslüman nüfus hareketinin üçüncü dalgası, 1945 sonrasında dünya düzeniyle birlikte meydana geldi. Avrupalılar, iki dünya savaşı sırasında sömürgelerine yaklaşık 3,5 milyon Müslümanı askere aldılar. Savaştan sonra bu Müslümanların bir kısmı Avrupa’da kalmaya devam etti.
1945’ten sonraki 20 yıl içinde Avrupa’nın bazı ülkeleri yüzbinlerce işçiyi ağır sanayi koşullarında istihdam etmeye devam etti. Bu durumda Batılı ülkeler belli bir süre sonra işçi göçünü geri göndermeyi planlamış ancak göçmenler ailelerini de getirip bulundukları Batı ülkelerine yerleşmeye başlamışlardır. Bu tarihlerdeki göçler sonucunda göçmenlerin bir kısmı asimile oldu, bir kısmı entegrasyon sürecine uyum sağladı, bir kısmı da kendi etnik ve dini kimliğine tutunmaya devam etti.
2015 sonrası Arap ayaklanmaları sonrasında giderek istikrarsızlaşan bir Arap coğrafyası görüyoruz. Bu göç hareketinde başta Kuzey Afrika ülkeleri olmak üzere Pakistan, Suriye ve Afganistan başta olmak üzere İslam coğrafyasından Avrupa’ya yaklaşık 2 milyon insan göç etti ve bu süreçte 10 binden fazla göçmen Akdeniz’de boğularak hayatını kaybetti.
Bugün Avrupa Birliği’nin Müslümanlarla kurumsal teması Türkiye üzerinden sağlanıyor. Avrupa Birliği’nde Müslüman nüfusun oranı yüzde 3,8 civarında. Türkiye AB’ye üye olursa Müslüman nüfusun oranı yüzde 18’e çıkacak. Bu durumda Avrupa Birliği, temel ideali olan çok kültürlü Avrupa’yı ya da çeşitlilik içinde birlik idealini gerçekleştirebilecek mi? Çünkü Avrupa için Türkler ve Müslümanlar eşdeğerdir. Bu nedenle Türkiye ile ekonomik işbirliğini sürdürse de siyasi entegrasyonu tercih etmiyor ve bu siyasi süreç popülist tartışmaları da beraberinde getiriyor. Avrupa Birliği’ndeki Müslüman nüfus endişe kaynağı olmaya devam ediyor.
Sonuç olarak Müslüman coğrafyalarda istikrarsızlık devam ettiği sürece refah ülkelerine göç akışı devam edecek ve Avrupa ülkeleri bu durumdan olumlu ya da olumsuz etkilenecektir. Çünkü bu göçün temel nedeni insanlığın refah arayışıdır ve Müslümanlar Avrupa’da giderek büyüyen bir olgu haline gelecek konumdadır.
Yorumlar (0)