Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne Yönelik Uygulanmaya Çalışan İzolasyon

4 Nisan’da Semerkant’ta Avrupa Birliği ile yapılan zirvede ülkeler, Türkiye tek tanıyan ülke olduğu 1983’te bağımsızlığını ilan ettiği ‘‘Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’’ni kınayan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 541 ve 550 sayılı kararlarına uyma sözü verdi. Zirve Kıbrıs’tan isim olarak bahsetmemiş olabilir, ancak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti üzerindeki etkileri aşikardır. Egemenlik ve toprak bütünlüğüne dair geniş […]

A+
A-

4 Nisan’da Semerkant’ta Avrupa Birliği ile yapılan zirvede ülkeler, Türkiye tek tanıyan ülke olduğu 1983’te bağımsızlığını ilan ettiği ‘‘Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’’ni kınayan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 541 ve 550 sayılı kararlarına uyma sözü verdi. Zirve Kıbrıs’tan isim olarak bahsetmemiş olabilir, ancak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti üzerindeki etkileri aşikardır. Egemenlik ve toprak bütünlüğüne dair geniş onaylar içinde sarmalanmış olan ortak bildiri, dolaylı olarak AB’nin adanın bölünmesine ilişkin uzun süredir devam eden duruşunu yansıtıyordu; bu duruş, Türkiye’yi ‘sözde işgalci bir güç’ olarak etiketleyen ve yalnızca Rum yönetimini adada meşru olarak tanıyan BM kararları 541 ve 550’de kök salmıştı.

Dört Orta Asya devleti, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Kırgızistan, Türkiye ile yakın bağlarına rağmen bu dili onayladı. Bu devletler sadece Türk Devletleri Teşkilatı’nın üyeleri değil, aynı zamanda Brüksel’in gelişen Avrasya vizyonun da büyüyen katılımcılardır. Bu hareket, bu yılın başlarında birkaç Orta Asya ülkesinin Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimine büyükelçi akredite etmeye başlamasıyla gözlemlenen ince ama net bir örüntüyü takip ediyor. Bu uyumun daha önceki işaretleri zaten görülebiliyordu. Geçtiğimiz yıl, birkaç Orta Asya devleti Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimine büyükelçi atamaya başladı. Bu ülkeler AB’nin Kıbrıs anlaşmazlığı konusundaki pozisyonunu güçlü bir şekilde destekliyordu. 

Gerilimi artıran bir diğer husus ise KKTC’nin 2022’de Türk Devletleri Teşkilatı’na gözlemci üye olarak kabul edilmesine rağmen 2023’teki Astana zirvesine davet edilmemesidir. Bu dışlama, KKTC’yi diplomatik olarak izole etmeye yönelik sistematik bir girişim olarak algılanmaktadır. Kıbrıslı Türkler artık en yakın müttefiklerinin bile kendilerine sırtını döndüğü gerçeğiyle boğuşmak zorunda kalmaktadır. Bu diplomatik kriz, Türkiye’nin bölgedeki etkisinin geleceği ve KKTC’nin kaderi hakkında ciddi sorular gündeme getirdi. Türk devletleri arasında bir zamanlar umut vadeden birlik vizyonu, ekonomik çıkarların tarihi ittifaklardan daha önemli hale gelmesiyle çözülüyor mu sorularını akla getirdi. Türkiye’nin KKTC konusundaki duruşunu dile getirmesi ve Azerbaycan gibi güvenilir ortaklarla diplomatik bağlarını güçlendirme yönünde çalışması hayati önem taşıyor.

Jeopolitik manzara değiştikçe, Kıbrıslı Türkler kendilerini sadece coğrafi izolasyonla değil, aynı zamanda eski müttefikleri tarafından terk edilmelerinden kaynaklanan derin bir psikolojik etkiyle karşı karşıya kalarak tehlikeli bir konumda buluyorlar.

Orta Asya ve AB arasındaki Semerkant zirvesi önlenebilirdi. Türk Devletleri Teşkilatı’nın Orta Asya üyeleri, tıpkı Kollektif Güvenlik Anlaşması Örgütü zirvesine katılmayarak yaptığı gibi, açıklamalarını dengeleyebilirlerdi. Ancak bunu yapmama kararları bölgede büyüyen AB etkisi hakkında çok şey anlatıyor.

Türkiye ve Azerbaycan ise bu durum karşısında baş başa kalıyor. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in ‘‘Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki kardeşlerimize şunu söylemek istiyorum, biz her zaman yanınızda olacağız, ülkenizin bağımsız bir devlet olarak kurulmasını ve uluslararası toplum tarafından tanınmasını sağlayacağız’’ açıklaması Türkiye ile aynı politika ekseninde ilerlediğini gösteriyor ve bu bir bakıma fırsat doğruyor. Kıbrıs’ı kırmızı çizgi olarak gören AB’ye doğrudan protesto etmek yerine, diplomatik baskı ve angajman içeride yeniden yönlendirilmelidir. Şimdi kendilerini Brüksel’in çıkarlarını Ankara’nın çıkarlarıyla dengelemek zorunda bulan Orta Asya ülkeleri hassas bir konumdadır. Burada, Azerbaycan’ın özellikle AB’nin politikasını yönlendirmedeki derin diplomatik deneyimi, Türk müttefiklerini nüanslı, uzun vadeli müzakerelerde yönlendirmede paha biçilmez olabilir.

Bundan Sonra Ne Olacak?

Diplomatik gelişmeler, artık belirsiz bir gelecekle karşı karşıya olan Kıbrıslı Türkler için önemli bir dönüm noktasının altını çiziyor. Bölgesel siyasetin karmaşıklıklarında yol alırken ve müttefiklerinin ve dünyanın gözündeki konumunu yeniden sağlamayı hedeflerken, Türkiye ve Azerbaycan KKTC konusunda sağlam ve proaktif bir dış politikaya yönelik adımlar atmalıdır. Bu süreçte yapılması gereken kilit görev, Türk dünyasındaki stratejik dayanışmanın dış baskılardan korunması gerektiği ilkesini savunmaktır. Azerbaycan’da gerçekleşecek olan 12. Türk Devletleri Teşkilatı Zirvesi, sadece sembolizm açısından değil, stratejik sinyaller açısından da yakından izlenecektir. Türkiye ve Azerbaycan, KKTC’nin Türk Devletleri Teşkilatı içindeki geleceği için savunuculuk yapmaya devam edecektir. Bunun yanında AB- diplomasisi ne kadar becerikli olursa olsun jeopolitik gerginlik altında parçalanmayı reddeden bir bölgenin dayanıklılığıyla hesaplaşmalıdır. Türk dünyasının ileriye giden yolu, birlik, nüans ve Kıbrıs Türklerinin haklı mücadelesini dışlamayan ve dahil eden ortak bir egemenlik anlayışından geçmektedir.

Azerbaycan arabuluculuk yapmak için iyi bir konumdadır ve Türkiye’nin en yakın müttefiki olarak değil, aynı zamanda Orta Asya devletlerinin güvenilir bir ortağı pozisyonunda bulunmaktadır. Bakü’nün yaklaşan Türk Devletleri Teşkilatı zirvesine ev sahipliği yapması ve başkanlığı üstlenmesiyle, hem sonuçları hem de ileriye dönük ivmeyi yönetmede liderliği önemli olacaktır.

 

Önceki

Sonraki

Benzer Haberler

Yorumlar (0)

YORUM YAZ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir