İlk olarak Huntington’a göre dünyada çatışmalar, ideolojik veya ekonomik değil, kültürel olacaklar. Ulus devletler dünya meselelerinde en güçlü aktörler olmaya devam edecek ama küresel siyasetin başlıca çatışmaları farklı medeniyetlerden uluslar ve gruplar arasında gerçekleşecek ve medeniyetlerin çatışması küresel siyasete hakim olacak ve medeniyetler arasındaki fay hatları geleceğin savaş hatları olacak.
Tarihsel açıdan incelersek Fransız Devrimi’nde başlayarak ana çatışma hatları, prensler yerine uluslar arasındaydı. 1793’te kralların savaşları bitti ama halkların savaşları başladı. Halkların savaşı, 1. Dünya Savaşı’na kadar sürdü. Daha sonrasında Rus devrimi ve buna karşı tepkinin bir sonucu olarak uluslararası çatışma yerini önce komünizm, faşizm,nazizm ve liberal demokrasi arasında sonra komünizm ve liberal demorasi arasında ideolojilerin çatışmasına bıraktı. Soğuk savaş sırasında son çatışma (komünizm ve liberal demokrasi), her ikisi de klasik Avrupa anlayışı anlamında bir ulus devlet olmayan ve her biri kimliğini ideolojisi açısından tanımlayan iki süper güç arasındaki mücadele somutlaştı.
Soğuk savaş sırasında dünya, birinci, ikinci ve üçüncü dünyaya bölündü. Ama şimdi ekonomik, politik sistemlerine ya da ekonomik gelişmelerine göre dünyayı gruplamak mantıklı değil ama onların kültürüne ve medeniyetine göre gruplamak mantıklı. Medeniyet, kültürel bir yapıdır. Medeniyet, öncelikle objektif elementlerle tanımlanır: dil, tarih, din, gelenek, kurumlar ve sübjektif: kendini tanımlama. Roma’da yaşayan biri kendini İtalyan, Katolik, Hıristiyan, Avrupalı ya da batılı diye tanımlayabilir ama medeniyet en geniş tanımlama şekli. Batı medeniyetinin iki ana varyantı var: Avrupa ve Kuzey Amerika. Ancak İslam’ın Arap, Türk, Malay gibi alt bölümleri vardır.
Neden Medeniyetler Çatışacak?
Konfüçyüs, Japon, İslam, Hindu, Slav-Ortodoks, Latin Amerika ve Afrika medeniyetlerinden bahsedebiliriz.Çatışmalar, kültürel fay hatlarında (medeniyetleri birbirinden ayıran) gerçekleşecektir. Neden böyle olacak?
Birincisi, medeniyetlerin arasındaki farklılıklar sadece gerçek değil, temeldir. Medeniyetler birbirinden tarih, dil, kültür, gelenek ve en önemlisi dil ile ayrılırlar.
İkincisi, farklı medeniyetlerden insanlar arasındaki etkileşimler, medeniyet bilincini arttırıp farklılıkları ve düşmanlıkları canlandırır.
Üçüncüsü, ekonomik modernleşme ve sosyal değişim, insanları yerel kimliklerinden ve ulus kimliğinden ayırdı ama bu boşluğu din doldurdu. Ancak bu hareketleri, köktendinci olarak tanımlarız. Dinin canlanması, medeniyetleri birleştiren bir kimlik sağlar.
Dördüncüsü, batılı olan ve olmayan medeniyetler var. Batılı olmayan medeniyetler içe dönebiliyor. De-westernization (batılı olmama) ve elitlerin yerelleşmesi söz konusu.
Beşincisi, politik ve ekonomik olanlardan ziyade kültürel olanlar daha az çözülmüştür. Yani politik olarak yarı Arap yarı Fransız olabilirsin ama din, etnikten bile zordur yani yarı Müslüman yarı Katolik olmak daha zordur.
Altıncısı, economic regionalism yani bölge içi ekonomik ticaret güçlüdür.
Ortak kültür, ekonomik ilişkileri iyileştirir.
Batının demokrasi ve liberalizm değerlerini evrensel değerler olarak teşvik etmesi diğer devletlerin düşmanlığını doğurur. Buna insan hakları emperyalizmi kavramı eşlik ediyor.
Medeniyetlerin çatışması iki seviyede olur. Mikro seviyede bir karanın kontrolü için savaşılması. Makro seviyede farklı medeniyetlerin askeri, ekonomik güç ve uluslararası kurumların kontrolü için mücadelesi, politik ve dini değerlerin rekabeti.
Medeniyetler arasındaki fay hatları
Fay hatları, soğuk savaşın ideolojik ve siyasi sınırlarının yerini alır. Fay hatları, kriz ve kanla ilişkili. Soğuk savaş, Avrupa’yı demir perdeyle siyasi ve ideolojik olarak bölüyordu. Demir perdenin sona ermesiyle soğuk savaş sona erdi. Ancak yerini Avrupa’daki kültürel bölünme aldı. Bir taraftan Avrupa’daki Ortodoks Hristiyanlık diğer taraftan İslam. Soğuk savaştaki demir perdenin yerini kültürel ayrılma aldı, diyebiliriz.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra batı, geri çekilmeye başladı, sömürge imparatorlukları ortadan kalktı. Önce Arap milliyetçiliği ardından İslami köktencilik kendini gösterdi. Batı, enerji için Basra körfezi ülkelerine bağımlı hale geldi. Petrol zengini Müslüman ülkeler parasal olarak da zengin oldu ve silah zengini de oldu.
Körfez savaşı, batılı olmayan ülkeleri daha kindar hale getirdi.
Arap ve Türklerin batıya göçmesi, onlara yönelik şiddeti, İtalya, Fransa ve Almanya’da ırkçılığı arttırdı.
Asya’da önemli bir çatışma, Hindistan ve Pakistan arasında. Hindistan’ın Ayodhya camisinin yıkılması, Hindistan’ın seküler mi olacağı sorusunu gündeme getirdi.
Çin ve Amerika arasında yeni soğuk savaş olduğu söyleniyor (1991’de Çin liderinin söylediğine göre). Japonya ve Amerika için de aynı ifade kullanılabilir. Kültürel farklılık, ekonomik çatışmayı kötüleştiriyor. Amerika ve Avrupa arasında da ekonomik bir sorun var; Japonya ve Amerika arasında da ekonomik sorun var. Ancak Japonya ve Amerika kültürü çok farklı olduğu için, medeniyetler arasında fark var; bu yüzden Japonya-Amerika arasındaki duygusal yoğunluk ve siyasi önem farklı.
Medeniyetlerin Toparlanması: The Kin-Country Syndrome
Kin Country Syndrome, benzer medeniyete sahip ülkelerin birbirini desteklemesi olarak ifade edilebilir.
İlk ve en önemli örneklerinden biri; kin-country syndrome olduğu için batı, Bosnalıları Sırplara karşı korumadı ve İsrail’in Birleşmiş Milletler çözümlerine uymamasına yaptırım uygulayamadı.
Kin country syndrome eski Sovyet ülkelerinden Ermenistan ve Azerbaycan savaşında görüldü. Türkiye Azerilere destek verdi. Önce Ruslar, komünistler tarafından yönetildiği için Azerilere destek verdi. Ancak din galip geldi ve Ruslar, Hristiyan Ermenilere destek vermeye başladı.
Bosna-Sırp mücadelesi de batı ve Müslüman medeniyetlerinin çatışmasına örnek. İslam ülkeleri Bosna’ya destek verdi, Hristiyanlar Sırplara destek verdi.
Batı’nın ve diğerlerinin değerleri
Batının değerleri, bireycilik, liberallik, anayasacılık, insan hakları, eşitlik, özgürlük, hukukun üstünlüğü, demokrasi, serbest piyasa, kilise ve devletin ayrılması. Bu değerlerin küçük yankıları, diğer medeniyetlerde var. Buna karşı tepki, insan hakları emperyalizmi adıyla. Buna karşı tepki, yerel değerlerle özellikle batılı olmayan ülkelerin genç jenerasyonunda.
Amerika ve batılı güçler, demokrasi ve insan haklarını, yani bu batılı değerlerini, diğer insanlara adapte etmeye çalışıyor.
Devletlerin bu konuda üç seçeneği var:
1.Batılı olmayan ülkeler, Kuzey Kore ve Burma gibi kendilerini izole edebilirler.
2.Uluslararası ilişkilerde eklemlenme ya da yandaşlık veya peşine takılma (İngilizce: bandwagoning) bir devletin daha güçlü, hasım bir güçle ittifak kurması ve birlikte ele geçirdikleri ganimetlerden daha güçlü hasmın orantısız bir şekilde kazanç sağladığını kabul etmesiyle ortaya çıkar.
Bandwagoning ile devletler batıya katılırlar.
3. Batıyı dengelemek isteyebilirler. Ekonomik ve askeri güçlerini geliştirirler. Yerel değer ve kurumlarını korurlar. Modernize olurlar ama batılılaşmazlar.
Torn countries (Parçalanmış Ülkeler)
Huntington’un görüşlerinden bir tanesi, torn countries. Torn countries, hangi topluma ait olduğunu bilmez. Liderleri bandwagoning stratejisi izlerler, kendi ülkelerini batı üyesi yapmak isterler ama tarihi, kültürü, gelenekleri batılı değildir. Huntington’a göre en belirgin torn ülke, Türkiye’dir. Modern, seküler, batılı bir ulus devlet ve Türkiye NATO’ya ve Körfez Savaşı’na katılarak batıyla ittifak kurdu ve Avrupa toplumuna üyelik için başvuruda bulundu. Ancak Türkiye’nin elitleri onu batılı tanımlarken batının seçkinleri onu öyle tanımlamıyor. Huntington’a göre Türkiye, kendi geçmişini ya da kültürünü bırakıp Avrupa’ya katılmak istiyor. Meksika da Amerika’ya zıtlığını bırakıp Amerika’yı taklit etmeye ve North American Free Trade Area’ya katılmak istedi.
Türkiye ve Meksika, bu görüşlere göre torn country.
Bir diğer torn country ise: Rusya (batılılaşma ve Ruslaşma ikilemi var). Yani bunu bence en iyi Euromaidan protestolarında gördük. Avrasyacılığa karşı Avrupa’ya, Batı’ya yönelme ikilemi var.
Torn country nin üç gerekliliği var. Birincisi, elitler hareketi desteklemeli. İkincisi, halkı yeniden tanımlamaya razı olmalı. Üçüncüsü baskın gruplar dönüşümü desteklemeye hevesli olmalılar (dönüşüm ve hareket derken mesela Türkiye’nin batılılaşması).
Meksikada üçü de var. İlk ikisi türkiyede var. Rusyada olup olmadığı ise net değil. Çünkü liberal demokrasi ve Marksist-leninist arasındaki farklılıklara rağmen ikisi de özgürlük, eşitlik, refah amaçlarını taşır. Ancak geleneksel, otoriter, milliyetçi rusyanın farklı hedefleri olabilir. Batılı demokrat, Sovyet marksistle tartışabilir. Ruslar Marksist gibi davranmayı bırakırsa liberal demokrasiyi de reddederler ve rus gibi davranmaya başlarlar, batılı gibi değil. Yani rus ve batı arasındaki ilişki çelişkilidir.
Konfüçyüs-İslam bağlantısı
Batı dışı ülkelerin batıya katılması önündeki engeller değişir. Latin Amerika ve doğu Avrupa ülkeleri için engeller az ama eski Sovyetlerin Ortodoks ülkeleri için engeller fazla. Müslüman, Konfüçyüsçü, Hindu ve Budist toplumlar için engeller daha da büyük. Japonya batı için ilginç bir konumda. Bazı açılardan Japonya batılı, bazı açılardan değil. Batılı olmayan ülkeler, diğer batılı olmayan ülkelerle birleşerek batıyla rekabet ederler. En öne çıkan formu, Konfüçyüsçü-İslam bağlantısıdır.
Çin, Kuzey Kore ve birçok Orta Doğu ülkesi askeri gücünü arttırıyor. Bunu da batı ve batılı olmayan kaynaklardan silah ithal ederek ve yerli silah endüstrilerini geliştirerek yapıyorlar.
Silah kontrolünün yeniden tanımlanması, batılı bir hedef. Soğuk savaş sırasında Sovyet ve müttefikleri ile Amerika ve müttefiklerini dengelemek için silah kontrolü vardı. Soğuk savaş sonrasında silah kontrolünün hedefi, batılı olmayan toplumların silah kapasitesiyle batılı çıkarlarını tehdit etmesini önlemek.
Konfüçyüs-İslam müttefikliği, batılı çıkar, değer ve güçlerle mücadele etmek için ortaya çıktı.
Batı ve Konfüçyüs-İslam devletleri arasındaki çatışma, nükleer, kimyasal, biyolojik silahlara, balistik füzelere dayanır.
Çinin nükleer gücü var (Konfüçyüsçü). Pakistan ve Hindistan’ın onu dağıtma gücü var. Kuzey Kore, İran, Irak, Libya ve Cezayir nükleer istiyor. İranlı yetkililer de Müslüman devletlerin nükleer silah edinmeleri gerektiğini söylüyor.
Çin (Konfüsyüsçü), İslam ülkesi Libya ve Irak’a nükleer silah ve sinir gazı satıyor. Cezayir’e nükleer silah üretmesine yardımcı oluyor. Çin, İran’a nükleer silah sattı, Pakistan’a füze gönderdi. Kuzey Kore, Suriye ve İran’a gelişmiş füzeler ve füze teknolojisi sattı. Genellikle silah ve teknoloji akışı Doğu Asya’dan Orta Doğu’ya doğru olmasına rağmen ters yönde de bir hareket var: Çin, Pakistandan stinger füzeleri aldı. Yani İslam ülkeleri-Konfüsyüsçü devletler ve Batı arasında silahlanma rekabeti var.
Yorumlar (0)