Mustafa Çiftçi Yazdı: Gofret Yedirerek Rapor Almak

Benim kardeşim hastadır. Akıl hastası derlerdi evvel. “Deli” demeye kimsenin dili varmadı. Yiğit bir adam, erkek güzelidir, vücudu kemikli, erkek omuzu geniş, insana emniyet hissi veren bir…

A+
A-

 

Mustafa Çiftçi / Yazar

Benim kardeşim hastadır. Akıl hastası derlerdi evvel. “Deli” demeye kimsenin dili varmadı. Yiğit bir adam, erkek güzelidir, vücudu kemikli, erkek omuzu geniş, insana emniyet hissi veren bir adamdır. Ama işte hastadır. Askere almadılar. Biz köyden hiç çıkmamış iki kardeşiz. Arazimiz var, hayvanımız var. Geçimimiz iyidir. Yalnız kardeşimin hastalığı var işte. Gece zor uyuması, gün içinde ağlama nöbetleri, arada bir başını alıp gitmeleri, usulca kaybolmaları falan. Bunlara alıştık artık. İnsanın alışma gücünü ben kardeşimin derdinde gördüm. Sair zamanda böyle kocaman, yakışıklı bir adamdan akıllı usulü davranışlar beklerken, kocaman bir çocukla uğraşıyorsunuz. Ve uğraştıkça alışıyorsunuz.

Kardeşimin halleri içinde. Bir ilaç yazdırma işimiz var ki herhalde alışamadığımız bir tek o çileli iştir. Malum kardeşimin sürekli kullandığı ilaçlar var. Bunların altı ayda bir raporunu yenilemek gerekiyor. Normalde nasıl olur? Gidersiniz doktora, beklersiniz sıranızı, gösterirsiniz hastanızı, rapor yazılır çıkar eve gelirsiniz ama bizde öyle olmuyor. Çünkü kardeşim motorlu taşıta binemiyor. Korkuyor. Çok uğraştık ama hasta adam ne yaparsınız?

Motorlu taşıta binmeyen kardeşimi ilçeye kadar götürmek için elinizdeki tek imkan ilçeye kadar yürümek. Ata, eşeğe binse belki yorulmayız. Ama at, eşek de onun korku listesinde. Onlara da yaklaşmıyor.

İlaç yazdırılacağı gün biz sabah beşte kalkıyoruz. Kahvaltı edip, yanımıza gofretlerimizi alıp yola düşüyoruz. Ne kadar yürüyoruz tam kestiremiyorum çünkü kardeşim bazen oturup kalıyor. Bir fil gibi çöküp kalınca gönlü olsun diye bekliyoruz. Bu arada sürekli gofret yiyor. Tekrar yürümeye başladığımızda kaç dakika geçmiş oluyor bilmiyorum. Çünkü akıp giden zamana göre değil kardeşimin zamanına göre yaşıyoruz. Evvelden saate bakar, telaşlanır geç kaldık diye dert ederdim. Ama işte alışmak meselesi…

İlçeye vardığımızda kardeşim gerçekten çok acıkmış oluyor. Bu sefer gofret yetmiyor. Her zamanki lokantada karnımızı doyuruyoruz. Kardeşim çok yer. Lokanta sahibi onu seyreder. “…yedin mi böyle yiyeceksin bizimki nefs körlemesi…” der. Ses etmem. Akıldan noksan olana herkesin bir yorumu oluyor. Yorumları karşılamaktan da yoruluyorsunuz.

Karnımız doyunca ilçedeki doktora varıyoruz. Bu doktor uzman olmadığı için bizim raporu yenileyemiyor. Peki neden geliyoruz bu doktora? Hem bizi sevk ediyor. Hem de esas işi kardeşime bir miktar uyku ilacı yapıyor. Yani iğne vuruyor. Ve kardeşim yarı uykulu haldeyken onu bir taksiye bindiriyoruz. İl merkezine gidebilmek için bu çözümü bulduk. Kardeşime uyku ilacı vuruluyor, biz hemen taksiye atlıyoruz, ver elini uzmanın bulunduğu devlet hastanesi.

Taksiciler alıştılar. Arkada koltukta kardeşim uyur. Ön koltukta ben kıpır kıpır duaya çökerim kardeşim uyanmadan ile varalım diye. Dualarım neticesiz kalmaz. İl merkezine hep kardeşim uyanmadan yetiştik. Uzman doktordan sıra almak, giriş yaptırmak, ben bunları yaparken kardeşim yarı uykulu kolumdadır. Bir kenarda otursun beni beklesin diyemem. Beklesin diye koyduğum yerde durmaz ki kaybolur. Daha evvel kaç kere hastanede kaybettik…bulmak ne zor oldu.

Uzman doktor bizi görecek, raporu uzatacak, ilaçları en yakın eczaneden alacağız. Ve kardeşimi tekrar uyutup köye döneceğiz. Dönüş yolunda ilçeye uğramamıza gerek yok şükür. Ama bir sıkıntımız var ki uzmanımız sürekli değişir. Çünkü mecburi hizmetini tamamlayan buradan gider. Nereye giderlerse gitsinler de biz her yeni gelen uzmana kardeşimin durumunu anlatmak zorunda kalırız. Ben alıştım kardeşimin hikayesini her doktora anlatmaya… 

En son gidişimiz de öyle oldu. Uzmanın yanına nasıl gelebildiğimiz anlattım. Artık biliyorsunuz. Uzman hanıma durumu anlattık. Tamam dedi sağ olsun ilaçları yazdı. Raporu yeniledi. Ben gidiş yolumuzun nasıl olacağını anlattım. “Siz bir uyku ilacı yaparsanız kardeşimi taksiye ancak öyle bindirebilirim. Yoksa ta köye kadar nasıl yürürüz?” Bu çözümü uzman hanım kabul etmedi. “Öyle uyku ilacı sizin talebinize göre vurulmaz. Ben hastayla bir görüşme yapayım. Dışarda bekleyin. Çağırınca gelin.” dedi. Dışarda bekledik ama kardeşim kapalı yerde iyice dert sahibi olur. Sakinleştirmek pek zordur. Sürekli meyve suyu ve gofret almanız lazım. Gofreti de aynı marka aynı renk olacak. O sebepten çantamda aynı gofretten epeyce var. Neyse gofretli, meyve sulu bekleyişimiz epeyce sürdü. Sonra bir anda kapı açıldı ve uzman hanım hışımla çıktı. Ne olduğunu anlayamadık. Hemen hemşiresine sorduk. Meğer başhekim çağırmış. Bekleyecekmişiz. 

Başhekime giden uzmanımız bir daha gelmedi. Toplantı uzamış. Bizim geri dönmemiz lazım. Kardeşime uyku ilacını kim vuracak? Acil servise gittim. Durumu anlattım. Acil doktoru razı olmadı. “Ancak uzman talimat verirse iğneyi yaparız.” dedi. Biz o geceyi bir otelde geçirdik. Sabah oldu. Tekrar uzmana vardık. O gün de heyet günüymüş akşama kadar gelmezmiş. Sonunda bir gece daha kaldık. Ve geldik Cuma gününe. Doktor hanım Cuma günü bizi karşıladı. Kabul etti. Kardeşimle konuştu ve anladı ki tek çare uyku ilacını vurup köye yollamak. Uzman hanım talimat verdi, kardeşime iğneyi vurdular. Öğle vakti oldu. Millet akın akın Cuma’ya giderken biz uyku ilacının tesiri geçemeden bir taksiye atladık. Ver elini köy. Taksiciye dedim ki ne olur bas gaza, yolda uyanırsa halimiz harap. Taksici basıyor ama arabası çekmiyor bizim yükümüzü. Daha fazla basarsa araba bağırıyor. Sonunda ilçeyi geçtik geçmedik kardeşim uyandı. Taksiye dedim ki senin süreceğin araba batsın al bakalım ne yaparsan yap. Kardeşim arabadan kendini dışarı attı. Hava kararmış. Ne tarafa gittiğini anlamak zor. Telefonun ışığıyla aradım tarlalarda. Sonunda bir kayanın dibine çökmüş buldum. Telaş, korku, ağlamalar, biraz sakinleşince gofret isteyebildi. Tam beş tane gofret yedirdim. Azıcık sakinleşince tekrar telefonun ışığıyla köy yoluna düştük. Bizim köye varmamız epeyce sürdü. Telefonun şarjı bitti. Köy yolu ezberimizde olmasa sabahı beklemek zorundayız. Neyse köye vardık. Ev halkı telaşlı. Hanıma dedim ki beni hiiç ellemeyin ne zaman kalkarsam o zamana kadar yatayım. Kardeşim size emanet…

İşte her altı ayda bir yaşadığımız maceramız bu. Merak ediyorum ben kardeş hastalığı mı çekiyorum uzman nazı mı çekiyorum? 

Kardeşimin adını söylemem olmaz. Aklınızda öylece kalmasın. Uzman doktor hanımın adını da söylemeyim devletin memurudur sonunda. Ama şu kadarını söyleyeyim. Ben hayattayken kardeşimi gofret yedirerek gelmeye razı ediyoruz. Ya ben ölünce kardeşimi uzmanın dizi dibine kim getirecek?

Önceki

Sonraki

Benzer Haberler

Yorumlar (0)

YORUM YAZ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

POPÜLER HABERLER