Mustafa Muharrem / Şair-Yazar
İnternetin ta 1950’ler ortalarında askeri amaçlı haberleşmeler için denenen bir iletişim yöntemi arayışından türediği gerçeğini anımsayalım önce. Kuşbakışı bir yaklaşımla, Amerikan ordusunun, özellikle deniz kuvvetlerinin iç enformasyon çevrimini kolaylaştırma çabasından doğan internetin bu askeri kökeniyle karşılaşınca, şaşırmayalım da. Muhabere Ar-Gesi ne şanslı bir icada rastlıyor değil mi?
Soğuk savaş çağının ilk adımlarına eşlik etmiş olması, Mc Cartysme ile yaşıtlığı, deniz piyadelerini silahlı kuvvetlerinin imtiyazlı ögesi sayan Amerikan güvenlik anlayışına nasıl bir katkı sağladı, interneti ne denli gürbüzleştirdi, bütün yönleriyle bilmek hayli zor.Yine de yaşantımıza dadanmış başka hangi teknolojik imkan, aslında modernizmin harp oyuncaklarından biri, diye düşünmeden geçemiyor insan.
Acaba, internet gibi tümüyle askeri işleve sahipken birden sivilleşmiş, veya sivillerin militer alana hiç burnunu sokmayan gereksinimleri emrine girmesine izin verilmiş hangi aygıtları, hangi buluş çıktılarını kullanıyoruz, arka planına inmeden, öyküsünün diplerinde gezinmeden?
İnternet dolayımında dikkatleri gıdıklayabilecek birkaç noktaya da küçük bir sondaj yapalım: Pentagon kökenli bu bildirişim cihazı, kutuplu dünya tablosunun emekliye sevk edilip “Tarihin Sonu”na dair zafer çığlıklarının kaptan köşküne geçtiği 1990’lı yıllarla birlikte yaygınlık kazanıyorsa, bunu global seferberliğin Berlin Duvarı’nın yıkılışı ardından bitmesi üzerine düzenlenmiş terhis belgesi olarak niteleyebilir miyiz? Yoksa, haki rengin beyaz yakaya, apoletlerin boğazlı kazağa ya da keten gömleğe bir ihsanı mı internet, bu tarihsel serüveni yüzünden?
Bir de, bilimin insanın mutluluğu adına doğayı ve diğer kozmik güçleri terbiyeden geçirerek özgürleşmenin bazen fedailiğini bazen garsonluğunu yaptığına dair iri ve yatay bir kanı ile internetin bu kısa macerasını hizalayalım isterseniz: Modernizmin vaadi olan dünya cennetinin kutsal kitabı bilim, acaba global huzur, sükun ve mutluluğun garantisi olarak, ABD ordusunu kendi mü’minleri için melek, muhalifleri ve muarızları için ise zebani mi kılmıştır? Acaba, internet, bu kurtarıcı yetkenin tanrısal bilgi dağarı ve çeperi durumunda mıdır? Amerikan deniz kuvvetlerinin alternatif haberleşme sorununu çözme başarısı gösterdiğinden, bu akredite yeterlilik nedeniyle mi masumane biçimde biz kişioğullarının hayatına yerleşmesinde sakınca bulunmadığı kararı verilmiştir?
Erişim hızı ve pratikliğinden devşirilmiş cömertliği yüzünden, bilgiyle randevulaşmayı kitapların, kağıtların ve mürekkebin nazına terk etmiyor,doğru. Üstelik devletler bile artık kurumsallıklarını ve yürütme organlarını internete taşıyabildiği ölçüde birey merkezliliği tutturabiliyor, saydamlığını paylaşıma açabiliyor ve kendini yenileyebiliyor. Bu da internetin günümüz kamu yönetimine büyük bir armağanı.
Öyle ya, bu pastelleşmiş çağda idare piramidi, o grilikten, mühürden, imzadan, evraktan hızla temizlenip kendini parmak uçlarına kolayca teslim ederek kibrinden vazgeçivermiş; yataylaşıp soyutluğundan cayarak somutluklar düzlemine kayıvermiş.
Basitin, görünebilirliğin bu kadar organize olduğu ve insanlığı sarmaladığı bir demde internet, hem militarizmin kendi mevzilerini sırası geldikçe sivillere bağışladığının en çarpıcı kanıtlarından biri; hem emek-değer denkleminin çürüdüğünün ilanı; hem bilginin kolektifleşmesinin hatta demokratikleşmesinin bayrağı.
Nasılsa artık, emperyal kaygılar ve hesaplar insan gerçeğine tosladı.
Nasılsa öğrenmek için artık uzun yıllara, dimağa, kelime depolamaya, selülozik hurdalıklar eşelemeye gerek yok.
Nasılsa artık Hegel’e de İbn-i Arabi’ye de, Platon’a da Suhreverdi’ye de, 9.Senfoni’ye de Ali Ufki’ye de bir tuş kadar yakınız.
Altlarından ırmaklar akan peyzaj ökselerine yakalanmadan parmaklarınızdan ekrana fışkıracak görüntülerin ve harflerin parıltısıyla ışıyın artık. Hem internet, sayısız ağacın ömrünü de uzatmaktayken siz bilginin boyunu kısaltın.