29-12-2024 22:16:21

Mustafa Muharrem Yazdı: Linguistik Şiddet

İnsanoğlu, hayatı ve dünyayı dilin filtresinden tadabilir. Anlamlandırmasını da, adlandırmasını da kelime kemendleriyle...
Mustafa Muharrem Yazdı: Linguistik Şiddet

Mustafa Muharrem /  Şair-Yazar

İnsanoğlu, hayatı ve dünyayı dilin filtresinden tadabilir. Anlamlandırmasını da, adlandırmasını da kelime kemendleriyle objeleri, durumları yakalayabildiği kadar yapabilir.

Dilin en küçük birimi olan kelime, gerçekliğin çeşitliliği, zenginliği ve renkliliği arasında gezinen bir avcı gibidir bu yüzden. Bu yüzden dil ile dokunduğumuz dünya, nişan alıp devirdiğimiz, tuzağa düşürüp kıskıvrak enselediğimiz oluşları soyut düzlemden somutluğa sürüklediğimiz linguistik bir şiddet bahanesidir.                       

Belki diğer varlıklardan ayrıldığımız en önemli nokta, bu homo-sapiens ruhsatlı şiddeti içselleştirerek süsleyebilme; hatta, dilselliğimizin önümüze serdiği patikalardan yüksek duygulara, yüksek düşüncelere çıkabilmemizdir. Objeler, bizim kelime oklarımız yüzünden can çekişip ölürken zihin katmanımızda hayat bulurlar.                       

Üstelik, adlandırılma ve böylelikle bilinirlik bahçesinde koşturma, objelere verdiğimiz ses etiketlerini giderek kolektifleştirmiş; yeni bir ortaklık belgesi, yeni bir simgeler protokolü yaratmıştır. Dil artık bizlerin vazgeçilmez ses şifreleri düzeneğidir ve bu, aynı kod çözücülükten yararlanma becerimiz boyutunda bizi bir araya getirmenin de, bir arada tutmanın da yegane sigortasıdır.

Kelimelerin üstlendikleri anlam, bizim sese yüklediğimiz heybenin ağırlığından ve içeriğinden ibarettir oysa . Ama, objeleri nasıl boyunduruğumuzdan muaf tutmuyorsak, aynı yetkiyle, sesi de kendimizce disipline sokmaktan, kendi terbiyemizle eğitip küçük savaş birliğine dönüştürmekten geri durmayız. Sesin kelimeleşmesi de bizim koyduğumuz kurallara itaate göredir çünkü.

Gramer, insanoğlunun sesin doğallığına rıza ve kabul göstermeyişinin cenderesidir sadece . Tabiatı kendisinin emrinde sadık ve sempatik garsona dönüştürmek inadı sayesinde kültürü yaratan insan, sesi özgür bırakabilir mi hiç ? Gramerin sınırlarına karşı sergilenen iman ve teslimiyet, bu yüzden insanoğlunun müdahaleci dizgelerine duyulan saygıyla karışık bir korkunun eseridir biraz da .

Dile mecbur olmak, bu yüzden salt düşündüklerimizin tasarladıklarımızın toplumsal podyumda yürümesi gerektiğine dair inancımızın tartışmasız bir ritüelidir, bir. Bu yolla, zihinsel üretimimizi teşhire sunarken gizliden gizliye söyleyeceklerimiz ya da yazacaklarımızda bir konvansiyon merkezliği iddiasını da perdeleriz ustalıkla, iki . Dolayısıyla, sesi diğer hemcinslerimizin onaylayıp uyguladığı kevgirde süzdüğümüzü ispatlar; bunun sonucunda da müşterekliğimizin zeminini genişletiriz.

Bu bizim de linguistik vahşiliğin ayrılmaz özneleri arasına girme sertifikamızdır ve mühür, aidiyetini taşıdığımız toplumsallıktır. Biz de kelime baltaları ile bazı objelerin kafasını uçurabilir, kelime mızrakları ucuna bazı kavramları, bazı sembolleri acımasızca geçirebiliriz. Bir suikast gibi kurgulanıp dizilmiş sesler ile dilediğimizi vurabiliriz, dil namlusundan fırlayan bilmem kaç kalibrelik kelimelerle. Şeyler, eylemler ve durumlar ne kadar kaçarlarsa kaçsınlar, nereye saklanırlarsa saklansınlar, artık bizim nişangahlarımızdır; bize kalan ise, avcılıktır.                  

Ernest Hemingway’in roman yazarlarını buffalo avcısına benzetmesi boşuna değil. Hele hele yazarken kartuşlu dolma kalem kullanması ve biten kartuşları mermi kovanlarını özenle biriktiren silahşörler gibi kutulara toplaması, Hemingway’in bu metaforunu daha da ilginçleştirmiyor mu ? Gerçi edebiyat galerisinden bir portre ile, dilin ne denli estetik işlevleri de kotarabildiğini konuşabilirdik belki ama sorun şu : Hal ile kaal takasında kelimeleri hayatımızın ambarlarından boşaltmaya var isek, o duygu ve düşünce depolarımızı spekülatiflikten temizlemeye hazırız demektir bu .                

Yapacağımız tercihlerde ilk aşılması ve basıncından azade kalınması gereken güç, dilin belirleyiciliğidir. Çünkü, kelime repertuarımız kadar bir zihin coğrafyasında yaşarız ve sese yönelik dikkatlerimizin niteliği oranında da ya gürültünün üyesi, ya da anlamın tek kişilik bedeni oluruz. Fakat gürültü, muhkem ve teşkilatlıdır; anlam ise, çıplak ve bir başına.            

Şimdi soralım: Halden, yani dilselleşmemekten mi, kelimelerin egemenliğini reddetmekten mi, tanım kilitleri altına kapatılmaya “HAYIR!” demekten mi yanayız ? Yoksa, kaal organizasyonunun içinde ve mümkünse tepelerinde müteşekkil şiddetin ittifakından beslenmek çabasında mıyız ?

 

  •   Etiket
  •   Okuma Bu haber 220 defa okunmuştur.

  YORUMLAR

0 Yorum YORUM YAP
Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.
  FACEBOOK YORUM
Yorum
YUKARI