02-12-2024 07:11:30

Mustafa Muharrem Yazdı: ‘Öteki’ Kimin Tarihi ve ‘Zaman’ Neyin Mankeni?

İnsanoğlunun düşünebilme kapasitesi sadece şimdinin, yaşanıyor olanların ıklım tıklım...
Mustafa Muharrem Yazdı: ‘Öteki’ Kimin Tarihi ve ‘Zaman’ Neyin Mankeni?

 

Mustafa MUHARREM / Şair-Yazar                

İnsanoğlunun düşünebilme kapasitesi sadece şimdinin, yaşanıyor olanların ıklım tıklım doldurduğu bir valiz değil. Zaman şeridinin eksi uzantılarına da iner düşünce; henüz erişilmemiş artı boyuta da yolculuk yapar sık sık . Çok katmanlı bir zamansallık içindedir o . Şimdinin kollarından sık sık kaçıp bazen geçmişin dizlerine koşar, bazen geleceğin daha açılmamış koridorlarına .        

Realizmi bu noktada yaşananlara bire bir eşlikçilik olarak nitelediğimizde yanılırız . Çünkü herkesin üzerinde müşterek bir kontrat halinde taraf olduğu genel-geçer takvim ve saatin dışında bir de her insanın kendi içsel kronolojisi, kendi içsel kronometrisi vardır : Bireyin özel tarihi .              

Sularında çalkandığımız bu objeler, durumlar ve hareketler denizinde bütün hemcinslerimizle temel benzerliklere sahibiz, doğru . Ama bu paydaları çok gerilere atan farklılıklarla da köşelerimizi, ayrıldığımız özelliklerimizi ve bunların yarattığı nüansı taşırız boynumuzda sallanan bir künye gibi . Benzemezliklerimiz bizim kimliğimizdir; ortaklaşa yönlerimiz ise, insanlık arterinin işaret levhaları .         

Kimlikte yoğunlaştığımızda, ‘öteki’leştirdiklerimizden bize kalan imkanların yüzölçümü hesabına otururuz : Genişleyen de daralan da,  ‘öteki’lerin hayat haklarını kullanma konusunda gösterecekleri ısrarın tonuna göre çıkar ortaya . Doğallıkla herkes, yaşantı alanını kimseyle bölüşmek istemeyecek, mümkünse ‘başka’larından aparılmış sahalar sayesinde kendi pratik ikametini enlemesine büyütecektir .      

İnsanlar bunu bir yetki sorgulamasından, bir meşruiyet araştırmasından geçirerek; kendi dayatmalarını deyim yerindeyse referanduma götürerek yapmazlar : ‘Öteki’ zaten ‘öteki’ olduğu için borçludur da o yüzden . Dışlanan ve dıştalanan, bu konumlayıcı gücün nesnesi olarak kendisine verilen, kendisine bırakılan kadar bir yaşama ölçeğine uymakta zorunludur . ‘Öteki’leştiren özne, dışladığı ve dıştaladığı üstünde egemenliğin her tür keyif enstrümanını kullanabileceği gibi, bu faaliyetine ait gerçekliği bir onay organına da boyun büktürebilir rahatlıkla .     

Bireyin özel tarihi, kitlesel yapıştırıcılardan bağımsız bir ‘öteki’leştirme işlemi yordamıyla devingenleşir : Birey, bir anda kendi aidiyetine konukluktan toplumu kovacak denli atak davrandığında . Toplumun hepimize monte ettiği tarihsel, dilsel, inançsal bütün uzuvları kendi varlığından koparma ataklığı bireye de bir ‘öteki’lik kipi ekler halbuki . Bu çift gerilimli bağıntı, özgürlük ile sorumluluk arasındaki trajik kutuplaşmanın, hatta, kutup oyununda sıkışmanın insanoğluna bir armağanı.       

Ya kimliğimizi mensubiyetimizin yataylığından alacağız;ya da, mensubiyete karşı da kendi dikeyliğimizi savunacağız . Ya herkesleşeceğiz, herkesin içinde ‘öteki’leşmenin risklerinden çekinerek;ya da ‘başka’ olmak rotasından sapmayacağız, herkesleşmenin aslında hiç kimseleşme anlamına geldiğinin bilinciyle . Elbette kendi deneyimlerimiz, izlenimlerimiz bizim imgelemimizin nöbetçiliğinde, bizim belleğimizdedir . Yaşadıklarımızın da, yaşıyor olduklarımızın da zihnimizin ve ruhumuzun kıyılarına vuran cesetleri, bizim yıllarımızdan, bizim ay ve günlerimizden, bizim saatlerimiz ve bizim dakikalarımızdan ibarettir .    

Herhangi bir nesne, bir olgu, bir durum karşısında sergileyeceğimiz düşünsel ve duyuşsal tepkinin tetiğini, ne bize üflenmiş kitlesel bir heyecan çekebilir, ne kütleselleşmiş bir rüya . Takvim ve tarih, toplum adı ile etiketlenmiş amorf bir  kabuller yumağıyla zevklenen amansız bir kedinin pençelerinden her biri olarak bizi dilediğince yuvarlayamaz çünkü .       

Tanpınar’ın dizelerindeki gibi ‘parçalanmaz bir anın yekpare akışında’ sürüklendiğimiz için  zamanın neresine düşüldüğüne dair üretilmiş problemin ciddiyetini ve geçerliğini kim mi sağlıyor ? Zaman gerçeğini, kendi kreasyonu olan kıyafet serisinin mankeni sananlar tabii ki . Oysa zaman, tezlerin de düşlerin de kolektif vitrininde ne özenilerek seyredilmeyi sever, ne kiralanmayı .   

Düşünmeye, zamanın toplum ve bireydeki sızıntısını saptayarak; tarihin hangi kostümle aramızda dolaştırıldığını ve bu giysinin neresine ilik açılırken neresini iplik gibi tutturduğumuzdan kuşkulanarak başlayabiliriz belki.

  •   Etiket
  •   Okuma Bu haber 218 defa okunmuştur.

  YORUMLAR

0 Yorum YORUM YAP
Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.
  FACEBOOK YORUM
Yorum
YUKARI