23-03-2025 15:22:26 Son Güncelleme: 24-03-2025 14:06:26

Mustafa Muharrem Yazdı: Ufuk Düşmanlığı

Ufuk çizgisini hayatından çıkarmış; veya, göğün engin perspektifini görünmez kılmış insanlar yaşadıkları kentleri soyut bir hapishaneye çevirir. Yüksek binalar insanların ufukla dostluğunu, enginliklerle olan yürek diyalogunu iptal eder çünkü. Çünkü taşın ve demirin kalbe tahammülü yoktur.
Mustafa Muharrem Yazdı: Ufuk Düşmanlığı

 

Mustafa Muharrem / Şair-Yazar

Ufuk çizgisini hayatından çıkarmış; veya, göğün engin perspektifini görünmez kılmış insanlar yaşadıkları kentleri soyut bir hapishaneye çevirir. Yüksek binalar insanların ufukla dostluğunu, enginliklerle olan yürek diyalogunu iptal eder çünkü. Çünkü taşın ve demirin kalbe tahammülü yoktur.

Betonarme yapılar, ruhu da çimentolaştırıverir sinsice:

Duyarlıkların çıkar paydaşlığı odağında toplumsal bir yapıştırıcı olarak zinde tutulması ve kontrollü biçimde kolektif heyecan trafiğinde seyre özendirilmesi biraz da bu yüzdendir.

Kitlesel zamk ihtiyacına cevap gücü taşıyan duygular tıpkı kentleri ve hayatı ablukasında daraltan beton yığınlar gibi, kabartılarak, büyültülerek ve azdırılarak iç doğa ile insanın ilişkisini keserler.Bu yüzden gökdelenlerin, plazaların, sitelerin, apartmanların artışına ters orantıyla enginlik azalır.

Yüksek düşüncelerin ve hislerin salınabileceği alan, ekonomikliğin, toptancılığın, kolayın ve bunların vaadi olan rantın o iri kıyım cüssesi karşısında taşın, demirin, sayının yani nicelin lehine boşalır. Nitel geri çekilmeye; ‘değer’ tepelenmeye doğru bir maceraya zorlanır.

‘Geçer’in örgütlü baskısının hayatın bütün inceliklerini, insanın bütün kuvvetlerini ve hassasiyetlerini iştahla ve doymak bilmeden yuttuğu bu cangıla modernlik adı konması ise, bir diğer vandal kurnazlıktır.

Kentlerin günümüzde sahne olduğu kapışmayı merkez-çevre gerilimi üstünden okumak; sınıflararası çatışma doktriniyle açıklamak, nedensel tarih ışığında tahlile yeltenmek bu yüzden ayrıştırmacı değil betimlemeci yaklaşımlar olmaktan öteye gitmez. Kentteki didişmede taraflar geçer kümeleri ile değer azınlığıdır. Bu çarpışmanın sabit ögesi, tarihsellikten ve gerçeklikten gördüğü eskitilme nedeniyle, değer olandır ne yazık ki. Karşı kutupta yer alan geçer ise, değişken ucun bütün hayal kombinasyonları ve bunların somut kanıtları sayesinde asıl kurucu olarak oyunu dilediğince sürdürür.

İnsanların hafta sonlarında ya da tatil fırsatı bulur bulmaz çoğunlukla deniz kıyılarına; son zamanlarda dağlara hücum etmesi, enginliğe duyulan açlıktan kaynaklanmıyor mu biraz da?

Kentte gökle ve ufukla tanışıklığını doğal bir dostluk kıvamında yaşama şansı yakalayamayan modern birey, anlık çözümlerle bu açlığını yatıştırmaya çalışmıyor mu? Bu doğa ile düşülen küsüşmenin, bozuşmanın; hatta doğaya ilerlemenin gereklerinin verdiği şımarık tutumlarla nanik yapmanın bir bakıma intikamı değil mi? Gözleri yüksek duvarların, devasa cam ve granit kafeslerin kıskançlığına ve fesadına kurban giderek enginlikle temasını yitirmiş insan, bu kıstırılmayı başka nasıl kabullenecek?

Evet, kendimizi sahile attığımızda; dağ havasına bıraktığımızda farkında olmadan bu modern kent siluetinden kısa bir süreliğine de olsa insanlığımızı kurtarmış, içselliğimizi bir an için tatmış; iç potansiyelimizi hatırlamış oluyoruz. Doğaya koştuğumuzda, kendimize, içimizin unutulmuş enginliğine koşuyoruz.

Koptuğumuz ufukla yeniden kaynaşma ihtimaline sığınarak topukluyor ve bu arada, yücelikten, enginlikten ayrı düşmekten dolayı duyduğumuz pişmanlığı itiraf ediyoruz.Az bir süre için de olsa ‘geçer’i iptal etmek ve nabzımızın idaresini ‘değer’e bırakmak istiyoruz böylelikle.

Engine çelme takan biçimlerin cenderesinden ruhumuzu, varoluşumuzu kurtarabilmek imkansız. Çünkü çok katmanlı, çok organize ve neredeyse baş edilemez bir yaşam kültürünün egemenliği altındayız. Bu, mevcudiyetinden prime kesinlikle yanaşmayan bir realite. Ama sınır gerçeğinin bilincine varır ve bunda kentin hissesini algılarsak, öteyi ıskalamamak türü bir sorumluluk taşıdığımızı da anımsarız. Evet, modern kent enginin aleyhindedir ve modern hayat yataylığı sever.

Peki, bizi ufuktan uzaklaştırma hakkını nereden buldu dersiniz?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

  •   Etiket
  •   Okuma Bu haber 209 defa okunmuştur.

  YORUMLAR

0 Yorum YORUM YAP
Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.
  FACEBOOK YORUM
Yorum
YUKARI