02-03-2025 23:22:50

Mustafa Muharrem Yazdı: Yıllardan Kaos, Aylardan İnsan

Yaşadığımız fırtına, hiçbir ağacı bırakmıyor yerinde. Hiçbir çatıyı affetmiyor...
Mustafa Muharrem Yazdı: Yıllardan Kaos, Aylardan İnsan

 

Mustafa Muharrem / Şair-Yazar                                                 

Yaşadığımız fırtına, hiçbir ağacı bırakmıyor yerinde.

Hiçbir çatıyı affetmiyor.

Merhametini emekliye ayırdığından görevden kovduğundan herhalde, gazabın elinden çıkartıyor bütün onayları, bütün imzaları.

Yerden kesilmemiş ayaklar görmeye dayanamıyor olsa gerek yaşadığımız fırtına. Yoksa  bizimle senkronik bu hiddet,  zalimliğimize karşı göklerin bir teşekkürü mü; patenti bize ait bu küresel  ve bu kurgusal cehennem için aldığımız bir ödül mü? 

Bazen epistemik, yani, bilginin kökenine ve tanımına dayalı bir velvele kopuyor zihinlerimizin çok talan edilmiş, çok işgale ve istilaya uğramış, çok kuraklaşmış coğrafyalarında; bazen ontolojik, yani varlığın anlamına ilişkin perspektiflerimiz tepe taklak düşüyor kör kuyulara.

Bazen, beslendiğimiz etik dizge, içimizi, ruhumuzun çeperlerini, damarlarımızda çağıldayan çiçekleri, hücrelerimizde zonklayıp duran mevsimleri, insaniyetimizi zehirliyor sinsi bir gardiyan gibi.

Varlık-bilgi-değer üçlüsü, kendi rızamız yönünü tutmuş bir hayatın şövalyeleri değil; içine katlanarak tıkıştırıldığımız gerçeklik bavulunun açılması zor şifreleri gibi duruyor  üstümüzde.

Aşkın, başkaldırının ve şiirin, artık fedailiğimizi yapmaktan utandığı bir zaman bu. Kalın, yatay ve sahte olanın imparatorlaştığı; ama incenin, dikeyin ve hakikinin salgın hastalıklarmış gibi karantinaya kapatıldığı bir zamanda güneşin, yağmurun, böceklerin biz insanoğluna nasıl acıyarak baktıklarını görmek için, her şeye kalbimizle dokunmaktan öte bir yol kaldı mı? Peki kalbimiz de lügatten kulaklarımıza ya da dudaklarımıza şımarıkça zıplayan bir kelime değil mi sadece?

Yaşadığımız fırtına, hiçbir ağacı bırakmıyor yerinde.

Dalların tiyatrosu kopmak; yaprakların pandomimi ise savrulmak.

Ne kuşların yuvalanma ihtimalinden bir cıvıltı mimarisi.

Ne tomurcukların göğsümüzdeki konseri.

Her şey ve herkes, bu sürüklenişin disiplinine uyabilmek; bu karmaşadan bir aferin, bir bravo duyarak kıvanabilmek, bu gulgüle ile arasında gelişmiş hukuku ispatlayabilmek derdinde.

Her şey ve herkes, bu kasırga ile akrabalık derecesini arttırabilmek için kaosla nikahını bir an önce kıydırma peşinde. Hatta, izdivaç akdi mümkün değilse, bu keşmekeşin metresi olabilmekle erişilebilecek şanı da ıskalamak istemiyor kimseler.

Kimseler, sabahla konuşmuyor, akşamın getirdiği selamı almıyor, gecenin halini sormuyor, kelebek ölülerinin rıhtımına yanaşmıyor.

Kimseler tolgasını çıkarıp ıslatmıyor saçlarını.

Kimseler potinsiz basmıyor ufuğun patikasına.

Kimseler delik deşik baharları çeşmelerden doldurmuyor.

Yaşadığımız fırtına, hiçbir ağacı bırakmıyor yerinde.

 Ne tarih ağarıyor, irade şafağında; ne devrim.

Ne kıyamet hızlı; ne şeftaliler yavaş.

Ne hekimler iyileştirebilir bu dolunayını şamarlamaktan çekinmeyen şarkıyı; ne matematik bir kesinliği var bu sayıklama olimpiyatının.

Şimdi, uzun çöplerin ve güdük zekaların devleti.

Şimdi, paha biçilemeyen budalalıkların ve bedava heyecanların rallisi.

Şimdi, sulu boya vehimlerin, pastel kazançların, kara kalem zaferlerin ve karton mutlulukların yıldönümü partisi.

Şimdi, rozetlerin derebeyliği; kariyer mitolojisi, unvanların şamanizmi.

  •   Etiket
  •   Okuma Bu haber 153 defa okunmuştur.

  YORUMLAR

0 Yorum YORUM YAP
Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.
  FACEBOOK YORUM
Yorum
YUKARI