19-08-2024 02:30:57

Prof. Dr. Mazhar Bağlı Yazdı: AK Parti İçine Düşmüş Olduğu Kör Kuyudan Nasıl Kurtulabilir?

Felsefe tarihinde aydınlanma, insanın içine düşmüş olduğu kör kuyudan “kendi aklını” kullanarak kurtulması şeklinde tanımlanır. Kör kuyudan kasıt ise içine girilen girdap...
Prof. Dr. Mazhar Bağlı Yazdı: AK Parti İçine Düşmüş Olduğu Kör Kuyudan Nasıl Kurtulabilir?

 

*Prof. Dr. Mazhar Bağlı

Felsefe tarihinde aydınlanma, insanın içine düşmüş olduğu kör kuyudan “kendi aklını” kullanarak kurtulması şeklinde tanımlanır. Kör kuyudan kasıt ise içine girilen girdap, içine düşülen kısır döngüdür esasında. Mantık açısından kısır döngü ise aynı olumsuz sonucu veren, çözüm üretmeyen işlerin sürekli denenmesidir.

İtiraf etmek gerekir ki bugün hem dünyada hem bölgemizde hem de Türkiye’de çok büyük sorun ve krizlerle karşı karşıyayız. Hunharca katliamlar yapan bir terör devletinin gölgesinin yeryüzünün her bir köşesini kararttığı bir dünyadayız.

Bugün dünyada terör eylemleri yapan devlet ve örgütlerin tamamı öyle ya da böyle batılı aktörler/devletler tarafından organize edilip desteklenmelerine rağmen hiçbir batı ülkesi terörü destekleyen bir konumda görülmüyor. Elinizin altında siyasi, ekonomik ve tarihi bir güç yoksa hiçbir gerçeği dile getiremezsiniz. Dünyaya hakikat penceresinden seslenmek iddiasında olan her bir aktörün/devletin üzerine çöken bir karabasan var.

Bu açmazların yaşandığı bir iklimde insana, topluma ve devlete nefes aldıracak olan ise siyasettir, akıldır ve nihayetinde irfani ferasettir.

Şu an ülkemizin de toplumumuzun da sıkıntılı bir dönemden geçtiği açıktır. Siyaset, asıl işlevini yerine getirmekten her geçen gün uzaklaşmaktadır. Toplumun umudu artık tamamen tükenmek üzeredir.

Doğal olarak da bütün bu sorunların muhatabı da çözüm merkezi de iktidardır, iktidar partisidir.

Kabul etmek gerekir ki toplum, AK Parti iktidarı ile birlikte son derece yüksek standartlı bir yaşama kavuştu. Bundan sonra AK Partinin ondan önce bu standartların çok altında kalan yaşanmışlıkların arkasına sığınarak hamasi bir retorik ile toplumu ikna etmesi artık mümkün değildir. Zira partiden beklenen büyük değişim de gerçekleşmedi ve insanların umudu da artık tükenme noktasına geldi.

Bana göre son üç seçimdir, AK Partiye oy verenlerin kahir ekseriyeti hep bu umudu besleyerek ona oy verdiler. Daha açık söylemek gerekirse AK Partinin, olumsuz gidişatı durduracak radikal adımlar atacağını umut ederek ona oy verdiler. Ama AK Parti bu umudu kendisine verilen bir kredi olarak okudu. Öyle ki halkın kendisine verdiği bu kredinin asla tükenmeyeceğini sanıyordu ki son mahalli seçimlerde aday belirlemedeki yaygın tavrı şöyleydi; kesin kazanacağımız bu makama hangi elemanıma lütfedelim tavrındaydı.

Dolayısıyla o hem başarısızlığı sorgulamadı hem de hezimetlerin hesabını hiç kimseye sormadı. Kendisine verilen desteği tükenmez bir kredi olarak görüp yapılması beklenen “zihniyet ve kadro” değişimini hep erteledi. Her erteleme ise onu içine girmiş olduğu girdapta daha da derinlere çekti. Ve artık bugün deyim yerindeyse bir kör kuyunun içine düşmüş durumdadır.

Peki AK Parti içine düşmüş olduğu kör kuyudan nasıl kurtulabilir?

Her ne kadar toplumsal olaylar multi faktöriyel olsalar da “halk” genelde sorunları tek nedenli yorumlamaya ve görmeye daha yatkındır. Ekonominin de diplomasinin de toplumsal dejenerasyonun da tek sorumlusu olarak hükümeti görür. Bu tartışmaya açık bir konu olabilir ama sosyolojik realite böyledir. Dolayısıyla bu konuların tamamına ilişkin plan ve projelerde hükümetin son derece titiz bir çalışma içinde olması gerekmektedir. Mazeret üretmek, bahane bulmak veya süper organik bir alana göndermelerde bulunup sorumluluklarını manipüle etmek mümkün değildir.

Zaten insanlar da her ne kadar retorikte sorunları tek bir nedene bağlasalar da işin esasının farklı olduğunu düşündüğü için oy verme tercihlerini bahse konu “sorunlar” üzerinden yapmıyor. Belki de karşı mahallenin bir türlü anlamadığı durum da budur. Oy verme tercihini belirleyen en önemli ve belirleyici faktörü ekonomi olarak görenler, mevcut hükümetin alt gelir grubundan daha çok oy almasını bir türlü anlamıyorlar.

Seçmen tercihlerini ve kaygılarını yakından takip edemeyenlerin büyük hatalar yapması kaçınılmazdır. Ancak AK Partinin halkı küstürmesinin ve asabını bozmasının asıl nedeni aktörlerinin ve teşkilatlarının yaptıkları şark kurnazlığıdır. Küresel bir sorun var bizi aşıyor gibi bir ifade, gerçek bile olsa halkın duymak istemediği bir analizidir. Çünkü bu ve benzeri ifadeler çoğu zaman kimi başarısızlıkların perdelenmesi için kullanılıyor.

Vatandaşın ferasetinin derinliğini bilmeyen bu kifayetsiz aktörler son seçimlerde yaşanan hezimeti de “sandığa gitmeyen küskün seçmen üzerinden” bir okumaya tabi tutmaya devam ediyorlar. İnsanların “mutlaka reisin bir B planı var” şeklindeki “beklenti ve umudu” üzerinden kişisel kariyerlerini planlayanların egemen olduğu bir sistem inşa edildi.

İçine girilen sürecin bir kör kuyu olduğunu söylemek için kahin veya dahi olmaya hacet yok sanırım. Nitekim Sn. Cumhurbaşkanı da parti ile ilgili her konuşmada bu sıkışmışlıktan bir an önce kurtulacak adımlar atacağının altını çizmekte, o eski ihtişamlı günlere geri döneceğini vadetmektedir.

Oysa tarih geriye dönmez ve o günler artık bir daha gelmeyecekler. O halde şöyle sormak gerekir, AK Parti tekrar yeniden eskisi kadar parlak başarılar elde edebilir mi?

Eğer içine düşmüş olduğu bu kör kuyudan “kendi aklını” kullanarak kurtulabilirse bence daha büyük başarılar da elde edebilir ama şimdiye kadar attığı adımlara bakılırsa bunun olmasını beklemek sadece romantik bir iyimserliktir.

Bana göre AK Parti için kör kuyu ise kurduğu ittifakın yöntemidir, şeklidir. Her siyasi parti bir başka siyasi parti ile elbette ittifak edebilir ve ortak çalışmalar yürütebilir. Hatta bu tür birlikteliklerin siyaseti yumuşattığı ve toplumsal gerilim alanlarını rehabilite ettiği bile söylenebilir. Ama AK Partinin asıl çıkış noktası tam da bu tarz ittifaklara girmeyeceğiydi. Daha açık söylemek gerekirse toplum AK Partiyi devlet, kısır siyaset, vesayetçi devlet ve oligarşik bürokrasinin kurduğu ittifakı dağıtmak için iktidara taşıdı.İstediler ki o müşfik devlet, güçlü siyaset ve hizmetkar bürokratik sistemi inşa etsinler. Hamaset siyasetini ve halkı düşman gören devlet anlayışını değiştirsin diye hep onun yanında duruyorlar.

Devletçi siyaseti temsil eden parti ile ittifak kurması da tolere edilebilirdi belki ama onun vesayetine girmiş olması bence sonun başlangıcı oldu. Dikkat edilirse daha önce tek başına % 50 civarında oy alan parti şu an kurduğu ittifaklarla bile bu orana çok zor yaklaşmaktadır. Her seçim yenilgisi onu başka bir ittifaka sevk etti ve her ittifak ondan farklı bir kitlenin kopmasına neden oldu. Her seferinde de aynı yöntemle bu kısır döngüden kurtulmaya çabaladı.

Halkla değil kurumsal yapılarla, sıradan vatandaşla değil seçkinlerle, fakirlerle değil zenginlerle ittifak kurmanın sağladığı konfora mahkum olup içine düşmüş olduğu kısır döngübir kör kuyuya dönüştü.

Kamunun sahip olduğu totaliter resmi ideolojiyi paranteze alıp halkın ideallerini merkeze taşıma projesi, halkın iradesini kurucu bir aktör haline getirme vaadi toplumsal birlikteliği zedeleyen sığ bir milliyetçiliğe kurban edildi.

Oysa pek çok işi başardığı gibi bunu da başarabilirdi, hatta başarmak üzereydi de. Sessiz bir devrim gerçekleştirdi. Yılardır resmi ideolojinin idealize ettiği sosyolojiye (makbul vatandaş profiline) uymayan herkesi düşman ilan eden cuntacıların bertaraf edilmesi bile tek başına ona tükenmez bir kredi sağlayacaktı ve sağladı da. Ama gelin görün ki halk artık bu yapılanlarla yetinmiyor. Çok büyük hizmetler yaptı ama biz de tüm engellemelere rağmen onu iktidarda tutuyoruz kanaati çok yaygın.  Zira toplum hiçbir kritik anda onu ve liderini yalnız bırakmadı.

Bu fedakarlığın takdir edilmesi beklenmektedir. Daha açık bir ifade ile söylemek gerekirse AK Parti seçmeni, her oy kullanmaya gittiğinde listelerde onların rahatlıkla içine sinen kişilerin olmasını bekliyor. Çünkü seçmenler artık siyasi mekanizmanın içinde mobil birer aktör haline geldiler ve görüşlerinin sisteme dahil edilmesini en azından bekliyorlar. Ama nafile.ir “büyük değişimin” gerçekleşeceği beklentisi de bundan dolayıdır. Ki şahsi kanaatim AK Parti seçmeni sadece seçim başarısızlıklarına neden olanların görevden almasını beklemiyor, aynı zamanda bunlardan hesap sorulmasını da istiyor.

Girdiğim her ortamda bu beklenti ve soruyla şahsen muhatap oluyorum. Ve her seferinde dilim lal, nutkum suskundur. Sahiden hangi AK Partili yetkili çıkıp tv’lerde kamuoyunun önünde bize son mahalli seçimlerin siyasi ve sosyolojik analizini yaptı? Nerede nasıl bir eksikliğin olduğunu bize söyleyen resmi yetkili birisi oldu mu şimdiye kadar?

AK Parti adına onu destekleyen birkaç sözümona gazeteci ile tüccar araştırmacıdan başka kamuoyu önünde kim konuşuyor? Oysa tv’lerde seçim analizi yapanların hiç birisine vatandaş hesap soracak durumda değildir. Söz gelimi herhangi bir seçmen, her akşam tv programlarında dinlediği kadrolu yorumculardan herhangi birisini sokakta gördüğü zaman gidip partisi adına ondan hesap sorabilir mi? Hayır.

Özetlemek gerekirse, her ne kadar partinin üst düzey yöneticilerinin kahir ekseriyeti kabul etmese de bugün AK Parti ölüm kalım kavşağındadır. Ya içine düşmüş olduğu kör kuyudan kurtulacak ya da orada girdaba kapılıp gözlerden kaybolacaktır. Kör kuyudan kurtulmak için çaba göstermediği her gün onun işini daha da zorlaştırmaktadır. Bu sorunu bugün çözmek yarın çözmekten daha kolaydır.

Öz eleştiriyi ihanet, tavsiyeleri kendisine yer edinme olarak gören bu ekip acaba son seçimlerde bazı belediyelerdeki ibretlik ve hayret verici seçim sonuçlarının sorumluları olarak kimleri görüyorlar? CHP’nin kırk beş yıldır oy oranını % 10’un üzerine çıkaramadığı bazı yerlerde oy oranını % 40’lara çıkarmasını “efendim AK Parti seçmeni partiye küstü sandık başına gitmedi” gibi saçma bir analiz üzerinden yaşanan tarihi yenilgiye bir mazeret üretenler onun dostu değil düşmanıdırlar.

Evet toplum değişti, dünya değişti. Doğal olarak AK Partinin aktörleri de politikaları da değişti ve değişmesi gerekir de. Ama bu değişimlerin bir bağlamı olmalı, kendi iç dinamikleri üzerinden şekillenmeli. Fakat şimdiye kadar olanlara baktığımızda artık partinin kendi iç dinamikleri ile büyük ve anlamlı bir değişimi gerçekleştireceğine dair  hiçbir umut yok.

Unutulmasın ki içine düşülen kör kuyudan kurtulmaya katkı sunacak olanlar dünyadaki ve ülkedeki değişim ve dönüşümün farkında olanlardır. Siyasi deneyim sahibi olanlardır. Aklı selim ile yol yürüyenlerdir. Doğruya doğru, yanlışa yanlış diyebilenlerdir. İstişareyi bir buyruk olarak görenlerdir. Bunların derin bir sessizliğe mahkum edilmesi işleri daha büyük bir açmaza sürükleyecektir.

Ünlü filozof Sokrates, ki kendisinin bir peygamber olduğunu söyleyenler de var zira temel düşünceleri ve “zındık” olanlardan gördüğü kötü muamele bu tezi doğurmakta ve doğrulamaktadır. İnsanlara, etrafını kuşatan duvarları yıkıp kendisini bilmeyi öğretince hakkında bir dava açılır. Zira kendini bilen insan aynı zamanda dış dünyayı da bilmeye başlıyor ve hakikate bir adım daha yaklaşmış oluyordu. Sokrates, aynı zamanda gençleri atalarının dininden soğutmakla da suçlandı. Kendisine doğruları fısıldayan sır birisinden bahsetmesi de davanın ana konularından birisidir.

Yargılama sürecinde Sokrates savunmasını bugün bizim için “sevimsiz” olan ama sosyolojik realitede karşılığı evrensel olan, yani bütün zamanlar için geçerli olan “at sineği” metaforu üzerinden yapar. Ben Tanrı tarafından bu devlete gönderilmiş bir at sineğiyim. Devlet koca cüssesinden dolayı çok yavaş hareket etmektedir. Oysa ona düşen canlanmaktır, hareketlenmektir. Bunun için de onu rahatsız etmek gerekir. Ben de Tanrının bu devlete musallat ettiği bir at sineği gibi bütün gün boyunca her yerde sizi uyandırıyorum, hareketlendiriyorum, azarlıyorum ve ikna etmeye çalışıyorum. Ve eğer tanrı sizi düşünmeseydi beni sizi uyandırmak için görevlendirmezdi. Eğer o size uyarıcılar göndermeseydi ömrünüzün geri kalanını uyuyarak geçirecektiniz.

Bugün AK Parti de “uyarıcılara” son derece muhtaç bir konumdadır. Her eleştiri yapana parmak sallayan yeni yetme aktörlerin yaptıkları esasında onu korumak değil ömrünün geri kalan kısmını uyuyarak geçirmesini sağlamaktır.

Elbette AK Parti başka partilerle ittifak edebilir, başka siyasi yapılarla da yol yürüyebilir. Başka toplumsal kategorilerle ortak projeler de yürütebilir. Dahası onun birlikte yürüdüğü bu gruplar veya aktörler onun iktidar olmasını sağlayan biricik dayanaklar da olabilirler. O da bunlara iktidar imkanlarını sunabilir ve bence sunmalıdır da. Ama bu durum onun kendi özgün kimliğini yırtmasını gerektirmez, kendi iddiasından vazgeçmesine de neden olmamalıdır.

Bir parti olarak ittifak yapabilir ama bir siyasi hareket olarak bu ittifak uğruna tüm iddialarından vazgeçip adeta kendisini fesh edip tüm tezlerinden vaz geçmemelidir. Dahası AK Parti sahip olduğu siyasi düşüncesini ülkenin temel harcı olarak görüyor ve buna rağmen yine de bunu yapıyorsa durum daha da vahim. Merkezde bulunan elitlerin ideolojisiyle kavga ederek iktidara gelen AK Partiye onların ideolojisine yaslanarak varlığını daha uzun süre devam ettirebileceğini fısıldayanlar onun baş düşmanlarıdır. Bu sosyal medya mücahitleri (!) onu her geçen gün kendi hakikatinden kopartarak uyutmaya devam ediyorlar.

Bu gidişat ise onu hazin bir sona doğru götürüyor, “esasında biz çok iyi işler yaptık ama seçmen nankörlük edip sandığa gitmedi” zevzekliğini yapanları kapı dışarı etmezse onun duvara toslayacağını önümüzdeki seçimlerde yaşayacağı hezimetle ve acı bir sonla göreceğiz. Devletleşmek, Kemalistleşmek ve Milliyetçileşmek onun ömrünü uzatmayacak aksine siyasi tarihimizdeki en büyük sorunları çözmüş ve en büyük projeleri gerçekleştirmiş, siyaset sosyolojisi dili ile söylemek gerekirse bu “hakim parti”nin acınası bir şekilde siyasi bir mevtaya dönüşmesine neden olacaktır.

Tercih ilgili yöneticilerin artık…

 

*Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sosyoloji Bölümü

  •   Etiket
  •   Okuma Bu haber 676 defa okunmuştur.

  YORUMLAR

0 Yorum YORUM YAP
Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.
  FACEBOOK YORUM
Yorum
YUKARI