13-01-2025 00:42:15

Prof.Dr.Mehmet Yüce Yazdı: Türkiye’nin Orta Doğuda Politikası ve İlham Aliyev’in Yorumu

Coğrafi konumu, tarihi bağları, kültürel yakınlığı ve ekonomik çıkarları nedeniyle Orta Doğu Türkiye...
Prof.Dr.Mehmet Yüce Yazdı: Türkiye’nin Orta Doğuda Politikası ve İlham Aliyev’in Yorumu

 

Prof. Dr. Mehmet YÜCE / Bilim İnsanı-Akademisyen

Coğrafi konumu, tarihi bağları, kültürel yakınlığı ve ekonomik çıkarları nedeniyle Orta Doğu Türkiye açısından oldukça önem arz etmektedir. Türkiye’nin Orta Doğu politikası, özellikle bölgedeki güvenlik, enerji kaynakları ve bölgesel istikrar gibi stratejik unsurlar üzerine inşa edilmiştir. Türkiye'nin Orta Doğu'daki politikası farklı iktidarların dış politika öncelikleri ve bölgesel dinamiklerin etkisiyle zaman içinde değişkenlik gösterdiği görülmektedir. Ancak merhum Turgut Özal ile birlikte Türk dış politikasında Orta Doğu önem kazanmaya başlamış ve Ak parti döneminde ülkenin dış politika öncelikleri arasında yer almıştır. Türkiye'nin Orta Doğu politikası, bölgesel aktörlerin stratejileri ve uluslararası güç dengeleriyle doğrudan ilişkili olarak şekillenmiştir. Özellikle son yıllarda Türkiye, denge politikasını sürdürerek hem Orta Doğu'daki etkisini artırmaya hem de küresel güçlerin bölgedeki etkisini kendi lehine yönetmeye çalışmaktadır.

Türkiye’nin Orta Doğu politikasının en önemli ekseni Bölgenin istikrarıdır. Türkiye, Orta Doğu’daki çatışmaların sınırlarını tehdit etmesini engellemek ve bölgedeki istikrarsızlığın ekonomik ve sosyal yansımalarını sınırlamak için aktif bir politika yürütmektedir. Özellikle Suriye iç savaşından kaynaklanan mülteci krizi bu politika derinden etkilenmiştir. Türkiye'nin Orta Doğu’daki en önemli güvenlik kaygılarından biri, kuşkusuz PKK ve türevlerinin Bölgedeki terör faaliyetleridir. Özellikle Suriye'deki PYD/YPG yapılanması, Türkiye'nin bölgedeki askeri operasyonlarının ana sebeplerinden biri olmuştur. Ayrıca Türkiye, uzun yıllardır Filistin halkının haklarının savunucusu olmuş, bu bağlamda İsrail ile zaman zaman gerilimli ilişkiler yaşamıştır. Filistin meselesi, Türkiye'nin Orta Doğu politikasında ahlaki ve siyasi bir öncelik taşımaktadır.

Türkiye, Suriye, Irak ve Katar gibi ülkelerdeki krizlerde aktif roller üstlenerek bölgesel bir güç olarak öne çıkmıştır. Özellikle askeri operasyonlar (Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı) ile sınır güvenliğini artırmıştır. Türkiye’nin Orta Doğu’daki etkinliği, savunma sanayiindeki ilerlemelerle desteklenmiştir. Türk İHA ve SİHA’ları, özellikle Suriye, Irak ve Libya'da kritik kazanımlar sağlamıştır. Bu durum, Türkiye'nin hem kendi sınır güvenliğini artırmış hem de bölgedeki etkisini genişletmiştir. Türkiye, Orta Doğu’daki krizlerin çözümünde aktif bir diplomatik rol oynamaya devam etmektedir. Mesela Astana Süreci (Türkiye, Rusya, İran iş birliği) Suriye krizi bağlamında önemli bir örnek teşkil etmektedir. Ayrıca Baas rejiminin devrilmesinde ve Suriye’de yeni hükümetin oluşmasında Türkiye’nin çok büyük rolü olmuştur.

Diğer taraftan Orta Doğu denildiğinde enerji konusuna değinmeden geçmek mümkün değildir. Bilindiği üzere Orta Doğu, dünyanın en önemli enerji rezervlerine sahip bir bölgedir. Türkiye, enerji ihtiyacını karşılamak ve enerji transferinde köprü konumunda olmak amacıyla bu bölgeye özel önem vermektedir. Türkiye, enerji transfer hatları ve ticaret anlaşmalarıyla Orta Doğu’dan önemli ekonomik kazanımlar sağlamaktadır. İran ve Irakla yapılan anlaşmalardan sonra Katar ile yapılan işbirliği Türkiye açısından stratejik önem taşımaktadır.

Türkiye’nin bir müttefiki olarak Azerbaycan da Türkiye’nin Orta Doğu politikasını yakında takip etmektedir. Azerbaycan Devlet Başkanı dış politika deneyimiyle, soğukkanlı duruşuyla, altı doldurulmuş sakin beyanatları ve realist bakışıyla, izlemiş olduğu çok yönlü ve dengeye dayanan dış politikayla gerek bölgenin gerekse dünyanın takdiri kazanmış bir liderdir. Türkiye’nin çıkarları Azerbaycan’ın çıkarı olarak gören Aliyev’in dış politikaya yönelik tespitleri büyük önem arz etmektedir. Aliyev’in yerli medya mensuplarıyla yaptığı röportajda Türkiye’nin Orta Doğu politikasıyla ilgili bir soru üzerine verdiği cevap şu şekilde olmuştur:

Bizler, Suriye’de değişikliklerin gerçekleşmesinden dolayı büyük mutluluk duyuyoruz ve bu vesileyle Türkiye ile Suriye’nin yeni hükümeti arasındaki mevcut ilişkiler bizleri de sevindiriyor. Çünkü Suriye, Türkiye ile sınır komşusudur ve her ülke, sınırlarının ötesinde istikrarlı bir durum görmek ister. Aynı şekilde PKK teröründen muzdarip olan Türkiye, haklı olarak sınırlarının ötesinde terörün sona erdirilmesini talep etmekte ve yalnızca talep etmekle kalmayıp, bunu başarmaktadır. Ben bu konuyla ilgili tutumumu zaten ifade ettim. Türkiye'nin Suriye’nin gelişimindeki rolü elbette ki çok önemlidir ve ben Esad rejiminin çökmesinin ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı arayarak hem bu vesileyle birbirimizi tebrik ettik hem de kendisine, biz de Türkiye’nin yanında olmaya hazır olduğumuzu bildirdim.

Türkiye’nin desteğiyle ilk yardım konvoyu da yola çıktı. Çünkü Türkiye’nin desteği ve lojistik katkısı olmasaydı, bu mümkün olamazdı. Aynı zamanda, Dışişleri Bakanlığımızın heyetinin oraya gönderilmesi de Türkiye’nin desteğiyle gerçekleşti. Yani biz, burada kendi katkımızı sunmak istiyoruz ki Türkiye’nin bu sınırında terör sona ersin ve bunun çok ciddi bir jeopolitik değişiklik olacağını düşünüyorum. Bu, geniş bir coğrafyada barışın, istikrarın ve iş birliğinin tesis edilmesine yol açacaktır. Tabii ki Türkiye’nin diğer tüm sınırlarında da teröre yer olmamalıdır. Biz de Türkiye’nin müttefiki olarak her zaman onların yanında olacağız ve Türkiye tarafı da bunu biliyor. Nasıl ki Türkiye her konuda bizim yanımızda, biz de onun yanındayız.

Bizim Müttefiklik Beyannamemiz her geçen gün yeni unsurlarla zenginleşiyor. D-8 ile ilgili olarak da, biraz önceki sorunuza dönecek olursak, bizi en çok destekleyen yine Türkiye olmuştur ve bizi ilk tebrik eden de Türkiye olmuştur. Bu nedenle, Türkiye’nin çıkarı neyse, bizim de çıkarımız odur. Güvenliğimiz de bir, çıkarlarımız da bir, geleceğimiz de bir. Hem Ortadoğu’da hem de Avrupa’da tamamen yeni bir durum ortaya çıkıyor ve burada güçlü Türkiye faktörü başlıca rol oynayacak. Biz de onun yanındayız. Yani, gücümüz daha da artacak. Avrupa’yı, Asya’yı, Güney Kafkasya’yı, Hazar havzasını kapsayan büyük bir coğrafya, artık kendi başına ciddi bir jeopolitik unsurdur. Askeri güç, siyasi güç, ekonomik potansiyel, birlik – bugün dünyada Türkiye ve Azerbaycan gibi birbirine bu kadar bağlı ülkeleri görmek mümkün değildir. Bu nedenle, bizler çok umutluyuz ve Suriye’deki değişiklikler bizleri son derece mutlu etmektedir. Birinci olarak Türkiye adına, ikinci olarak da kendi adımıza. Çünkü 12 yıl boyunca Suriye ile hiçbir ilişki kurmadık. Büyükelçiliğimiz oradan çıkarıldı ve Esad döneminde Suriye, her zaman Ermenistan’ın yanında yer aldı. Ermenistan ile fiilen birleşmişti; sadece Paşinyan’ın Esad’a gönderdiği mektuplara ve resmi heyetlere bakmak yeterlidir – dışişleri bakanı, parlamento başkanı ve yardımcısı. Onlar, Suriye’yi yakın bir müttefik olarak görüyorlardı ve artık bu da sona erdi.

İsrail-Filistin meselesinde de tutumumuz değişmez olarak kalmaktadır. Biz, her zaman iki devletin varlığını, yani bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını destekledik. Bağımsız bir Filistin devleti, bu çatışmayı sona erdirecektir. Bunun herkes tarafından anlaşılması gerektiğine inanıyorum. Bildiğiniz gibi, uzun yıllardır Filistin devletine desteğimizi sunuyoruz. Hem siyasi, hem manevi, hem de maddi destek sağlıyoruz ve bu devam ediyor. Uzun yıllardır Azerbaycan’da Filistin’in büyükelçiliği faaliyet göstermektedir. Bizim de Filistin’de temsilciliğimiz açılmıştır ve elbette bu çatışma ne kadar çabuk sona ererse, Gazze’de ateşkes ilan edilirse, herkes için o kadar iyi olacaktır.”

  •   Etiket
  •   Okuma Bu haber 58 defa okunmuştur.

  YORUMLAR

0 Yorum YORUM YAP
Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.
  FACEBOOK YORUM
Yorum
YUKARI