17-02-2025 00:45:26

Prof.Dr. Rüstem Aşkın Yazdı: Yüzyılın Yıldızı: Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç

"Davalar acılar içinde doğar, refah içinde ölür”.
Prof.Dr. Rüstem Aşkın Yazdı: Yüzyılın Yıldızı: Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç

 

Prof.Dr. Rüstem Aşkın  / Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı 

"Davalar acılar içinde doğar, refah içinde ölür”.

Türkiye’nin serhat boylarındaki uç kalesi Bosna Hersek Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı idi Aliya. Gülümseyen yüzü, kin bilmeyen yüreği, uzun boyu ve bilgeliği ile Müslüman Boşnakların lideri. Halkının özgürlüğü uğruna verdiği mücadele ve kahramanlığı yanında “Din hurafeleri yok etmezse, hurafeler dini yok eder” uyarısı ve İslam’ın anlaşılmasındaki sefaletten duyduğu ıstırapla da tarihteki yerini aldı. Aliya, köklü ve tertemiz bir ahlak anlayışını yansıtan rehberliğiyle, Müslüman coğrafyayı cehaletten, çıkarcılık bataklığından ve radikalizmden uzak tutmayı hedefleyen bir deniz feneri.

Bu büyük insan, en zor şartlarda bile sözleri ve yaşayışı çelişmeyen samimi bir düşünce ve dava adamı, örnek bir siyasetçi oldu. Devlet başkanıyken bile duruşunu terk etmeyen, hayatını orta sınıf bir Bosnalınınki ile özdeşleştiren Aliya, örnek bir Müslüman kimliğini yansıtır. “Benim için yeryüzünde iyi, doğru ve güzel olan ne varsa o İslam’dır.”

Batı ve Doğu’nun kesiştiği yerde, Bosna’da doğmuş olması, dokuz yılını çalan hapishane günleri, dünyanın en önemli düşünce insanları ve politikacıları ile temasları, korkunç acıların yaşandığı savaştaki komutanlığı, liderlik ve cumhurbaşkanlığı ona insanı ve İslam’ı anlamakta eşsiz bir birikim sağladı. “Olduğunuz gibi kalın; dininizi, milliyetinizi koruyun, kimliğinizi kaybetmenin bedeli köleliktir”.

Cumhurbaşkanlığı süresince akrabalarını devletten uzak tuttu. Eleştirileri kendini düzeltme fırsatı sayan bir olgunlukla karşıladı; fotoğrafının salonlara asılmasına bile izin vermeyen bir bilgelikle yaşadı. “Allah’ın iradesine teslimiyet, insanların iradelerine karşı bağımsızlık demektir”.

Aliya, 1925’te Bosna Hersek’in Samac şehrinde doğdu. Hacı Camii imamı Rahmanoviç’in, Rahman suresini benzersiz bir güzellikte okuduğu çocukluk dönemini özlemle anar. İmanının gençliğindeki inkâr döneminden güç aldığını söyler. İnanışı, gelenekten kaynaklanan bir din değil, yeni baştan tesis edilmiş bir iman atlasıydı. Dinin ana mesajını ahlaklı yaşamak ve sorumluluk duygusu olarak vurgular.

İslam’ın gelişiminin imamların katı yorumlarıyla engellendiğini belirtir ki bu uyarısının değeri gün geçtikçe artmaktadır. “Kuran ve İslam sadece hocalara bırakılmayacak kadar önemlidir”. “Hedefimiz, Müslümanların İslamlaşmasıdır. Ben olsam, Müslüman Doğu’daki tüm mekteplere ‘eleştirel düşünme’ dersleri koyardım. Batı’nın aksine Doğu bu acımasız mektepten geçmemiştir ve birçok zaafının kaynağı budur”.

Mücadelesi

Aliya, Yugoslavya Krallığı döneminde de Müslüman Boşnakları bilinçlendirmeyi amaçlayan Genç Müslümanlar oluşumunun öncülerindendi. Bu oluşum, Müslümanların ülkedeki diğer etnik ve dini gruplarla eşit haklar elde etmesini amaçlıyor, bir yandan da Çetnik ve Ustaşa’ların yıktığı Müslüman evlerin ve camilerin yeniden inşası için çalışıyordu.

Birinci Dünya Savaşı sonunda kurulan Yugoslavya Federal Halk Cumhuriyeti, Müslüman Boşnakların sorunlarına çözüm olmadı. Aliya, Boşnak haklarını savunması nedeniyle 1946’da tutuklandı. Hapiste kaldığı üç yılın ardından Halide Hanım’la evlendi. 1956’da Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Leyla, Sabina ve Bakir adlarında üç çocukları oldu.

Aliya, Tito döneminde de yazılarını, çocuklarının baş harflerinden oluşan “LSB” mahlası ile yayınladı. “Mücadele ıstırabı çeken birçok kişiyi mağlup değil galip saymamız gerekir. Çünkü ahlak ne faydacıdır ne de insana bir çıkar sağlar. Ahlak rasyonel olan değildir”.

Tito’nun 1980’de ölümüyle Yugoslavya’da aşırı milliyetçilik yeniden hortladı. İzzetbegoviç, yazdığı “Doğu ve Batı Arasında İslam” eseri yayınlanmadan hemen önce 1983’te örgüt lideri suçlamasıyla tutuklandı. 14 yıl hapse mahkûm edildi. 1987’de pişmanlık duyup af dilemesi halinde serbest bırakılacağı teklifini reddetti. 1988’deki afla serbest kaldı. “İnsanın kişiliğini alçaltan, onu eşyayla bir tutan her şey gayri insanidir”.

İzzetbegoviç, 1990’da kurulan, Bosna Hersek’teki Boşnakların en büyük partisi konumundaki Demokratik Eylem Partisinin (SDA) ilk genel başkanı seçildi. SDA, ilk çok partili seçimde ülkede en yüksek oyu alırken, Aliya da eski Yugoslavya’daki 6 sosyalist cumhuriyetten biri olan Bosna Hersek’in Başkanı oldu. “Tabiatın determinizmi, insanın ise kaderi vardır”.

Bosna Savaşı

Yugoslavya dağılırken Bosna Hersek’in de bağımsızlığı gündeme geldi. 1991’de Hırvatistan’da başlayan çatışmalar Bosna Hersek’in köylerine sıçradı. Aliya, “Her şeye kadir olan Allah`a yemin ederim ki köle olmayacağız!” diyerek 1992’de Bağımsızlık referandumuna gitti. Bosnalı Sırpların boykot ettiği referanduma katılanların yüzde 99,7’si bağımsızlığa “evet” dedi.

Referandumun ardından Yugoslav Halk Ordusu (JNA) ve silahlandırdığı paramiliter Sırp gruplar, saldırılara başladı. Sırp güçleri tarafından 3,5 yıl kuşatma altında tutulan başkent Saraybosna’nın yanı sıra başka birçok şehirde büyük katliamlar yaşandı.

İnsanlar evlerinden sürülüyor, kadınlara tecavüz ediliyor, İslam’a ve Boşnak kültürüne dair ne varsa yok ediliyor, toplama kamplarında akıl almaz işkenceler yapılıyordu. Aliya, tüm halkı bu saldırılara karşı koymaya çağırıyor, Boşnaklar çetin bir mücadele veriyordu. “Ölmeye hazır olan insanlar, ölmeye hazır olmayanlara karşı galip gelirler”.

Srebrenitsa Soykırımı

Boşnakların elindeki silahlar Birleşmiş Milletler Barış Gücü tarafından “halkı kendilerinin koruyacağı” gerekçesiyle toplandı. Srebrenitsa’yı korumakla görevli Hollandalı Komutan Karremans kendisine sığınan 25 bin kişiyle birlikte şehri Sırplara teslim etti. Srebrenitsa’ya giren Sırp ordusu, 11 Temmuz 1995’te 8 bin 372 Boşnak’ı katletti. Sonraki günlerde Sırp General Ratko Mladic, aynı Karremans’a hediye verirken görüntülendi.

Avrupa’da hukuki olarak da belgelenmiş ilk soykırım olma özelliği taşıyan Srebrenitsa soykırımı, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra gerçekleşen en büyük toplu katliamdır. Nilüfer’in “Bosna’da bıraktım kalbimi çocuklara” şarkısı, o dönemin unutulmayacak bir Türk ağıtıdır.

Uluslararası Adalet Divanı, uzun süren yargılamalarla, yaşananlara “katliam” dedi ve Ratko Mladic’i müebbet hapse çarptırdı. Değişik mahkemelerde Srebrenitsa katliamı nedeniyle 45 Sırp da ağır cezalara çarptırıldı.

Bosna savaşında1991-l995 yılları arasında 200 bini aşkın Boşnak hayatını kaybetti, iki milyon insan evlerini terk etti, birçok köy ve kasaba yakıldı. Boşnakların Müslüman kimliğini yok etmek için birçok kütüphane ve arşiv, yüzlerce cami yok edildi. Mezarlıklar bile bu barbar saldırılardan payını aldı.

“Ben Avrupa`ya başım eğik gitmiyorum. Çünkü biz çocuk, kadın ve ihtiyar öldürmedik. Çünkü hiçbir kutsal yere saldırmadık. Oysa onlar bunların tamamını yaptı. Hem de Batı`nın gözü önünde; Batı medeniyeti adına!”.

Brüksel’de barış toplantısında Aliya iyice bunalmıştı. Neredeyse her şeyin bittiği bir anda gazetecilerin, “Şimdi ne yapacaksınız?” sorusuna, “Şimdi ben İstanbul’a gidiyorum” diyerek  Türkiye sevgisini gösterdi. Dönemin başbakanı Demirel, Bosna’ya el altından destek verse de İstanbul’a gelen Aliya ile o acılı günlerde görüşmedi. “Ve her şey bittiğinde hatırlayacağımız şey, düşmanlarımızın sesi değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır!”.

Fakat rahmetli Turgut Özal, açıkça ve her zaman Boşnakların yanında oldu. Özal, ABD’de Prostat Kanseri ameliyatı sonrası ziyaretine gelen Başkan Bush’a o haliyle bile ısrarla Bosna’daki katliama müdahale etmesini telkin edip durdu. Sonraki ABD Başkanı Clinton’a da Türk askerinin müdahalesini önerdi ancak kabul ettiremedi. Din savaşları uygar(!) dünyada bitmemiş miydi yoksa?

“Şunu hiç unutma evlat! Batı hiçbir zaman uygar olmamıştır ve bugünkü refahı, devam edegelen sömürgeciliği, döktüğü kan üzerine, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur!”.

Türk halkı tek yürek halinde Bosna halkının ardında saf tuttu, kolundaki bileziği, giysisi, yatağı yorganıyla destekledi. Elimizde olan, eşten dosttan toplanan her şeyi Bosnalılar için gönderdik.

Aliya, ahlakı, menfaate ve faydaya feda etmeyen bir liderdir. Büyük kıyım ve zulümlere rağmen hiçbir şekilde adalet ve merhametten sapmadı. “Savaş ölünce değil, düşmana benzeyince kaybedilir. Biz de zalimlerden olursak zulme karşı savaşmamızın anlamı kalmaz”.

Özal’ın kalp ağrısı

Sırpların giriştiği soykırımlara Cumhurbaşkanı Turgut Özal çok üzülüyor, çözüm için peş peşe sonuçsuz görüşmeler yapıyordu. Sonunda Prof. Mustafa Kahramanyol adına ulaştı; bu kişi bir askerdi ve bölgeyi de bölge insanını da çok iyi tanıyordu. 1993 Şubat’ında Özal kendisini Harbiye Orduevi’ne çağırarak “Ne yapmak lazım?” diye sordu. Kahramanyol, yapılması gerekenleri, başta Boşnak Ordusu’nun eğitimi, Bosna’ya silâh sevkiyatı, gerekirse bölgeye gönüllülerin gönderilmesi olmak üzere tek tek sıraladı.

Prof. Kahramanyol sözlerini bitirince Özal, “Seni bana Allah gönderdi” dedi ve devletin ilgili kurumlarına “harekete geçin!” talimatını verdi.

Buna rağmen Türkiye Cumhuriyeti Devlet olarak harekete geçemedi. Özal’ın vefat etmesi ile resmi Bosna defteri kapandı. Aynı amaçla ikinci bir toplantı daha yapılmadı.

Barış

ABD, Balkanlar’daki çatışmaların uzamasının kendi çıkarlarına zarar vereceğini gördü. 28 Ağustos’ta Saraybosna’nın merkezinde pazar yerine yapılan havan topu saldırısında 43 insan öldü. Bunun üzerine NATO tarafından 30 Ağustos 1995 tarihinde Bosna’daki Sırp hedeflere yönelik operasyon başlatıldı.

ABD yanı sıra, Türkiye, Almanya, Fransa, İngiltere, Hollanda, İtalya ve İspanya’dan askerlerin de katıldığı NATO müdahalesinde toplam 750 saldırı düzenlendi. Müdahale hızlı bir şekilde 20 gün içinde amacına ulaştı.

Boşnaklar savaşta üstünlüğü ele geçirmişti ki Miloşeviç, Tudjman ve İzzetbegoviç ABD’de bir araya getirildi. Her üç lider de önlerine konan anlaşmayı imzalamak istemedi. Bunun üzerine liderlerin dünya ile ilişkileri kesildi, hepsine askeri üste tutuklu muamelesi yapıldı, tehdit ve hakaretler yağdı. Sonunda 14 Aralık 1995’te antlaşma ortaya çıktı; Boşnakların, Osmanlıya dayatılan Sevr benzeri bir antlaşmaya imza atmaları sağlandı. Bu metnin adına da “Dayton Barış Antlaşması” denildi!

Aliya İzzetbegoviç, silahları sustursa da ülkeye karmaşık bir siyasi yapı getiren Dayton’u, “Ne yazık ki bu adil bir barış değil, ancak savaşın sürmesinden daha iyidir” diyerek kabullendi.

1999’da da Kosova’da Arnavut katliamına başlayan Sırplara karşı aynı NATO, Srebrenitsa’daki hatasını tekrarlamadı ve hızla müdahale ederek yeni bir soykırımı önledi.

Aliya ilk Cumhurbaşkanı

Aliya İzzetbegoviç, savaşın ardından yapılan ilk seçimde Bağımsız Bosna Hersek’in Cumhurbaşkanı ve daha sonra da Devlet Başkanlığı Konseyi’nin ilk başkanı oldu. “Bizi toprağa gömdüler fakat tohum olduğumuzu bilmiyorlardı”.

Onun aşağıdaki öğüdünü İslam dünyasında kendisinden başka uygulayan lider olmadı;

“İktidara gelirseniz, hal ve hareketlerinize dikkat edin, kibirli olmayın, kendini beğenmişlik etmeyin, size ait olmayan şeyleri almayın, güçsüzlere yardım edin ve ahlak kurallarına uyun. Unutmayın ki sonsuz iktidar yoktur, her iktidar geçicidir ve herkes er ya da geç önce milletin ve nihayet Allah`ın önünde hesap verecektir”.

Hayatı boyunca çok sayıda kitap yazan Aliya 1997’de Tahran’daki İslam ülkeleri konferansında, eleştirilerini tüm İslam dünyasına haykırdı:

“Evet İslam en mükemmeldir ama biz mükemmel değiliz! Batı güçlü, kültürlü ve organizedir, okulları bizimkilerden daha iyi, şehirleri bizimkilerden daha temizdir. Batıda insan hakları daha üst düzeydedir, fakirlere ve özürlülere yönelik sosyal imkanlar daha iyidir. Batılılar genelde sorumlu ve doğru insanlar. Onların gelişmişliklerinin karanlık yönlerini de biliyor ve göz ardı etmiyorum. Batıyı küçümsemek yerine onunla yarışmalıyız! Kur’an bize “İyiliklerde yarışın!” diye emretmiyor mu? “

Aliya, 2000’de sağlık sorunları nedeniyle Devlet Başkanlığından istifa etti. Bosna Hersek halkına bağımsız ve egemen bir devlet bıraktı ve 19 Ekim 2003’te başkent Saraybosna’da vefat etti. “Hayat inanan ve güzel işler yapanlar dışında hiç kimsenin kazanamadığı bir oyundur”.

Cenazesine farklı ülkelerden 150 binden fazla insanın katıldığı Boşnak lider, vefatından önce “Şehitlerin arasında mütevazi bir mezara defnedilmeyi” vasiyet ederek ölümden ötesine olan inancını gösterdi, Saraybosna’da acının ve direnişin sembolü olan Kovaçi Şehitliği’ne defnedildi.

Aliya olmasaydı bugün Fatih’lerin Bosna’daki yetimlerinin son parçalarını, faşist Sırp ve Hırvatların kanlı dişleri arasında seyrediyor olurduk. Onun hayatı, bir yandan tevazu ve sadelik diğer yandan insanlığın özgürlüğü ve adalet için azimle çalışmaktan ibaretti. Yardımseverdi, cesurdu, korkusuz ve mücadeleciydi.

“Hiç kimse intikam peşinde koşmamalı, sadece adaleti aramalıdır. Çünkü intikam sonu olmayan kötülüklerin kapısını açar. Geçmişi unutmayın ama onunla da yaşamayın”.

Aliya Bosna’dır, insanlık adına bir umuttur; Boşnaklar için sadece bir lider değil aynı zamanda hepimiz için bir örnek, bir eğitmen ve semboldür. O, hepimizin Aliya’sıdır.

Günümüz Müslümanlarının kutup yıldızına selam, hürmet ve rahmet dualarıyla!

  •   Etiket
  •   Okuma Bu haber 389 defa okunmuştur.

  YORUMLAR

0 Yorum YORUM YAP
Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.
  FACEBOOK YORUM
Yorum
YUKARI