Mustafa Muharrem Yazdı: Bilgi ve Kutsal
Aydınlanma hareketinin zihinler için ürettiği kışkırtıcı tabletlerden biri de, bilgilenme eşitliği postülasıdır...
Küresel ısınma, son yıllarda tüm dünya gündemini ilgilendiren bir konu haline gelmiştir. Ekonomik etkinliklerini gelecek kuşakları düşünmeden aşırı bir şekilde gerçekleştiren dünya ülkeleri..
* Prof. Dr. Uğur Bilgili
Küresel ısınma, son yıllarda tüm dünya gündemini ilgilendiren bir konu haline gelmiştir. Ekonomik etkinliklerini gelecek kuşakları düşünmeden aşırı bir şekilde gerçekleştiren dünya ülkeleri, önce bölgesel ve daha sonra da küresel çevre sorunları yaşanmaya başladıkça, ilgi odağını “sürdürülebilirlik” konularına da çevirmek zorunda kalmıştır. Bu kapsamda küresel ısınma sorunları dünya gündemini meşgul eden, yoğun bilimsel ve politik tartışmalara neden olan önemli çevre sorunlarından biri haline gelmiştir. Araştırma sonuçlarına göre, global olarak yeryüzeyinin ortalama sıcaklığının son yüzyılda 0.6°C (Avrupa’da ise 1.2°C) artış gösterdiği gözlenmiştir. 1990 yılından 2100 yılına kadar global anlamda yeryüzeyinin ortalama sıcaklık değerinin 1.4-5.8°C artış göstereceği tahmin edilmektedir. Hava sıcaklığındaki bu artışın dünya üzerinde ciddi bir “iklim değişikliğine” neden olacağı bilinmektedir.
İklim, World Meteorological Organization (WMO)tarafından en az 30 yıl olmak koşuluyla, belirli bir zaman diliminde ki, herhangi bir bölgede görülen hava koşullarının ortalaması olarak tanımlanmaktadır. İklim olaylarının ortalamasından sapmalar şeklinde karşımıza çıkaniklim değişikliği kavramı ise, 1988 yılının sonunda düzenlenen Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) ile ilk defa politik ve ekonomik bir sorun olarak karşımıza çıkmıştır.
Küresel ısınmayı, kısaca atmosfer, okyanuslar ve kara kütleleri yüzeyindeki sıcaklık artışı olarak tanımlamak mümkündür. Çoğu zaman küresel ısınma ile iklim değişikliği kavramları aynı anlamlarda kullanılmaktadır; ancak, bu kavramlar arasında fark vardır. Küresel ısınma, dünyanın ortalama sıcaklık değerlerindeki iklim değişikliğine yol açabilecek bir artışı ifade ederken, iklim değişikliği belirli bir bölgedeki mevsimlik sıcaklık, yağış ve nem değerlerindeki değişimleri ifade etmektedir.
Sanayi Devrimi’nden günümüze kadar geçen süre içerisinde iklimlerde meydana gelen değişmeleri açıklamak amacıyla, farklı çevreler tarafından farklı nedenler ortaya atılmıştır. Bu nedenlerin kısmen de olsa hepsinin iklim değişikliği üzerinde farklı etkileri vardır.İklim değişikliği konusu farklı nedenlere bağlansa da bilim adamları, Sanayi Devrimi’nden günümüze kadar geçen süre içerisinde, iklimlerin insan faaliyetlerinden dolayı değişime uğradığı konusunda fikir birliğine varmışlardır.
İklim, Dünya’nın oluşumundan günümüze kadar geçen yaklaşık 4.5milyar yıllık süre boyunca değişim eğilimi göstermiş ve hala da göstermeye devam etmektedir. Bu değişim, Sanayi Devrimi’ne kadar doğal faktörlerin değişimine bağlı olarak yaşanırken, Sanayi Devrimi’nden sonra doğal faktörlerdeki değişime ek olarak insan etkisiyle de hızlı bir artış eğilimi içine girmiştir.
Küresel ısınma kavramı; dünya genelinde sıcaklığın sistematik bir biçimde yükselmesini ifade ederken, küresel iklim değişimi ise, küresel ısınmaya bağlı olarak yağış, nem, hava hareketleri, kuraklık gibi diğer iklim öğelerinin de değişmesi olarak tanımlanmaktadır. (Küresel ısınma ve buna bağlı olarak oluşan iklim değişiklikleri, etkileri ve sonuçları açısından dünyanın bütün ülkelerini yakından ilgilendiren önemli bir sorun niteliğindedir. Küresel ısınmanın temel nedeni, ekonomik faaliyetler sonucu atmosferdeki sera gazı yoğunlaşmasının, olması gereken düzeyin üzerine çıkması olarak görülmektedir. İklim değişikliklerine bağlı olarak atmosferin giderek ısınması sonucunda; buzulların erimesi ve deniz seviyesinin yükselmesi, bölgesel ve yerel yağış yapılarının değişmesi, ekstrem hava olaylarının sayı ve sıklığının artması, ekosistemlerin değişmesi nedeniyle bazı hayvan ve bitki türlerinin yok olmasına, sel, fırtına, kasırga ve kuraklık gibi iklimle ilgili doğal felaketlerin artmasına neden olacağı tahmin edilmektedir.İklim değişikliklerine bağlı oluşan felaketlerin tazmin edilmesi ve sera gazı emisyonlarını azaltma tedbirleri, ülkelerin ekonomileri üzerine ağır bir finansal yük getirmektedir. İklim değişikliklerinin etkilediği başlıca sektörler arasında; tarım, gıda üretimi,balıkçılık, hayvancılık, ormancılık, dış ticaret, turizm, sağlık, iklimlendirme, inşaat,lojistik ve finans-sigortacılık yer almaktadır.Tarım sektörü; milli gelir, istihdam, dış ticaret, tarıma dayalı sanayi, destekleme ve tüketim harcamaları içindeki payı ile insanların zorunlu gıda maddelerini üreten bir sektör olması nedeniyle, ekonomilerde önemli bir yere sahiptir.Tarım doğaya bağlı olarak sürdürülen bir faaliyettir, teknoloji ne kadar gelişse de bu özelliğini kaybetmesi mümkün değildir. Tarımın ekonomik bir faaliyet olması nedeniyle, iklim değişikliği ile ortaya çıkacak üretimdeki değişimler, hem ülke hem de uluslararası ticaret açısından önemlidir. Tarım iklim değişikliğinden etkilendiği kadar, iklim değişikliğine de neden olan bir faaliyet alanıdır. Toprak işleme,gübreleme, ilaçlama ve ürün-gıda arz zincirindeki işlemler, tarım arazilerinin kullanım değişikliği, enerji tüketimi, yetiştirilen hayvanların gübreleri gibi faaliyetler karbon emisyonuna katkıda bulunmaktadır.
Küresel ısınma, ekonomik faaliyetler sonucu insan aracılığı ile atmosfere salınan sera gazları olan CO2 (karbondioksit), CH4 (metan), N2O (diazot monoksit), O3 (ozon),CFC (kloroflourkarbon) ve H2O (su buharı)’nun doğal sera etkisini kuvvetlendirmesi sonucunda, dünyanın ortalama yüzey sıcaklığının artması ve iklim yapısında oluşan değişiklikleri ifade etmektedir. Sera gazı emisyonlarındaki artış özellikle 1800’liyıllardan itibaren, yani sanayi devriminden günümüze kadar geçen sürede açıkça gözlenmektedir.
En iyi öngörülere göre 2100 yılına kadar deniz seviyesinde 50 cm kadar bir yükselme beklenmektedir. Deniz seviyesindeki bu yükselmenin temel nedeni ise okyanusların termal genişlemesi ve kutuplardaki kara ve deniz buzullarının erimesi olarak öngörülmektedir. Düşük ve yüksek öngörülere göre bu yükselme15 ile 95 cm arasında olacaktır.
IPCC’nin “Emisyon Senaryoları” konulu özel raporundaki tüm senaryolar, iklim değişikliği konusunu özel olarak dikkate alan politikaların bulunmadığı koşullarda, karbondioksit ve öteki sera gazlarının atmosferik birikimlerinin gelecek yüzyılda da önemli düzeyde artacağını göstermektedir. Özel politikalarının uygulanmaması halinde sera gazları emisyon hacimlerinde yaşanacak bu artışlar, gelecekte iklim değişikliğinin çevresel ve sosyo-ekonomik etkilerinin daha şiddetli bir şekilde hissedilmesine neden olacaktır. Türkiye, küresel ısınmanın potansiyel etkileri açısından risk grubu ülkelerarasındadır.
İklim değişiminin etkileri üzerine yapılan çalışmalar, iklim değişikliklerinin farklı sektör ve ülkeler üzerinde, farklı etkilere sahip olduğunu göstermektedir. Tarım,ormancılık ve kıyı bölgelerde faaliyet gösteren sektörler değişimden daha yoğun bir şekilde etkilenirken, gelişmekte olan ülkeler gelişmiş ülkelere nazaran küresel iklim değişikliğinden daha fazla etkilenmektedirler.
Temiz ve sağlıklı su canlı yaşamının önemli bir parçasıdır. Günümüzde 1,3 milyar insan temiz ve güvenli su tedarik edememekte ve 2 milyar insanda sağlıklı su bulamamaktadır. Günümüzde yaklaşık 19 ülke su kıtlığı ile yüzleşmektedir. Hızla ilerleyen küresel iklim değişikliği ile birlikte bu sayının 2025 yılında iki katına çıkacağı, küresel iklim değişikliği ile birlikte deniz seviyesinde yükselme meydana geleceği ve bu yükselmenin küçük adalarda ve düşük rakımlı sahil şeritlerinde etkisinin daha büyük olacağı öngörülmektedir. Ayrıca küresel iklim değişikliği ile birlikte sıcaklıklarda 2.3°C bir artışın, 2080 yılına kadar yapılan öngörülerde 270 milyon insanın, 3.3°C düzeyinde bir artışında yaklaşık 330 milyon insanın sıtma tehlikesiyle karşılaşmasına sebep olması beklenmektedir. Buna göre yükselen sıcaklıklar nedeniyle özellikle tropikal bölgede yer alan ve gelirlerinin önemli bir kısmını tarımdan sağlayan ülkeler tarımsal anlamda olumsuz etkileneceklerdir. Filipinler’deki 1 santigrat derecelik bir artışın çeltik üretiminde%10’luk bir azalmaya sebep olacağı öngörülmektedir.
Tarımdan kaynaklanan sera gazı emisyonları, küresel ölçekte oldukça düşük bir paya sahip olmasına karşın dünya iklim değişikliği kamuoyunda çokça tartışılır olmuştur. Değişik kaynakların farklı hesaplamalarına göre tarımdan kaynaklanan sera gazı emisyonu payının küresel ölçekte %8-15 aralığında olduğu söylenebilir. Tarımsal sera gazı kaynakları, bitkisel ve hayvansal olabilmektedir. Bitkisel üretim temelli sera gazı kaynakları; çeltik tarımı, sentetik gübrelerin kullanımı, tarlalarda kalan ürün artıkları, işlenmiş organik topraklar olabilirken, hayvansal üretim temelli sera gazı kaynakları ise çiftlik hayvanlarının mide fermentasyonu, hayvan gübresi kullanımı ve yönetimi, toprağa uygulanan çiftlik gübreleri ve otlatma nedeniyle toprak üstünde kalan çiftlik gübrelerinin yarattığı emisyonlar olmaktadır.
İklim değişikliğinden en çok etkilenecek bölgelerden biri olan Akdeniz Havzasında yer alan ülkemizin, gerek iklim değişikliğinin etkilerine uyum ve gerekse sera gazı emisyonunun azaltımı iklim değişikliğinin tarım üzerindeki olumsuz etkilerini minimize etme konusunda faydalı olacaktır.
Bu bağlamda, küreselleşme bilinci içerisinde; arazi bozunumunun önlenmesi için sürdürülebilir toprak yönetimi, iklim değişikliğine uyum kapasitesinin artırılması için iklim dostu tarım uygulamaları,biyolojik çeşitliliğin korunması, tarım ve orman alanlarının verimli kullanımı çerçevesinde düşük karbon salımı teknolojilerinin adaptasyonu ve yaygınlaştırılması sureti ile arazi kullanımı yönetiminin sürdürülebilirliğini geliştirmek ve gıda güvenliği acısından tarımsal çevrenin koruma – kullanma dengesi içerisinde sürdürülebilir kullanımının yaygınlaştırılması maksadıyla ülkemizde projeler yürütülmekte olup yeni projelerin hayata geçirilmesi elzemdir.
* Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi