Rüştü Çakır

Annem vefat ettiğinde köye defnettik. Oldukça kalabalıktık. Köydeki gençleri pek tanımam. Normal zamanlarda şehirden gelir, doğru tarlaya giderim. Ölüm, doğum ya da önemli bir olay olursa, bazen de ziyaret için köye uğrarım. Cenazede tanımadığım insanlar vardı. Herhalde köyün şehirde duran gençlerinden diye düşündüm. İki arkadaş biraz kenarda kalınca sordum “kimlerdensiniz?” diye. “Abi ben Rüştü Çakır” […]

A+
A-

Annem vefat ettiğinde köye defnettik. Oldukça kalabalıktık. Köydeki gençleri pek tanımam. Normal zamanlarda şehirden gelir, doğru tarlaya giderim. Ölüm, doğum ya da önemli bir olay olursa, bazen de ziyaret için köye uğrarım.

Cenazede tanımadığım insanlar vardı. Herhalde köyün şehirde duran gençlerinden diye düşündüm. İki arkadaş biraz kenarda kalınca sordum “kimlerdensiniz?” diye. “Abi ben Rüştü Çakır” dedi.

Rüştü Çakır’ı sosyal medyadan tanıyorum, kendini o güne kadar hiç görmemiştim. İzmir’de öğretmen olduğunu biliyorum. İzmir’den otobüse binmiş Eskişehir’e, Eskişehir’den de köye gelen otobüs bulmuş, annemin cenazesine gelmiş.

1975 yılı idi. Adana’da kitapçıları dolaşırken bir kitap elime geçti; Ülkücü Ozanlar Antolojisi. Kitabın arka kapağında bir çok isim var, bazılarını yazayım. Rıza Akdemir, İbrahim Berber, Mehmet Başbuğ, Mustafa Ceylan, Muzaffer Doğan, Ahmet Doğan, Fezai, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Mevlüt İhsani, Ruhani, Süleyman Sürmen, Mevlüt Uluğtekin, Hasan Yavaş, Alparslan Türkeş, Huzeyfa Şanlı… Aralarında kendi adımı da görmeyeyim mi…Nasıl sevindim anlatamam. On yedi yaşındaki birinin bu isimler arasında şiiri var. Kitabı aldım. Eskişehir’e geldiğimde kardeşim bir arkadaşına vermiş, bir daha da geri gelmedi. Çok üzüldüm tabi.

Bu hadiseyi facebook sayfamda yazmıştım. Bir kaç gün sonra Rüştü Çakır aradı; “Ağabey, adres verirsen o bahsettiğin kitabı göndermek istiyorum” dedi ve gönderdi.

Rüştü Çakır 1983 Denizli, Çivril doğumlu. Türkçe Öğretmeni. Alper Tunga Kumtepe ve Sencer Kumtepe ile beraber yazdıkları Okuma Yazma Becerileri adlı bir kitap var.

Yine Hasan Kallimci Ağabey’i anlatmış bir başka kitabında “Türk Evlatlarına Adanmış Bir Ömür” diye.

Buralarda bazı kitaplardan, şahıslardan bahsediyorum.

Bahsetmek benim için iyi oluyor. Bulamadığım kitapları bir yerden bulup gönderiyor Rüştü Çakır. Adana’ya gittiğimde Abdulvahap Kocaman’ı yazmıştım, Halil Atılgan Ağabey’in yazdığı kitabı bulamamıştım.

Abdullah Ağabey de Peyami Safa’nın Yalnızız kitabının ilk baskısında kitaba giriş mahiyetinde bir “prolog” olduğunu, daha sonraki baskılarda kaldırıldığını, o bölümü yeniden bulup okumak istediğini söylemişti.

Geçen gün yine bir kargo geldi Rüştü Çakır’dan.

İçinde de dört kitap.

Birisi Abdulvahap Kocaman’ın anlatıldığı Halil Atılgan Ağabey’in yazdığı İki Taştan İbaret adlı kitap, üstelik imzalı.

İkincisi de İçinde “prolog” olan Peyami Safa’nın Yalnızız kitabı.

Arif Nihat Asya’nın nesirleri ve şiirleri Ötüken Neşriyat’tan çıkmıştı yıllar önce.

Arif Nihat Asya’nın çok hoş cümleleri vardı o kitaplarda. Bir kısmını not almıştım;

– Terazi kendini tartamaz.

-Terazinin boş kefesi yukarıda durur.

-Bizi etrafında toplamaya bir sigara tablası da yeter.

-Büyük gemiler sığ kayalara yanaşamaz.

-Gözler yeşildir, mavidir, elâdır ama göz bebekleri daima siyahtır, siyah kalacaktır.

Yazmaya çalıştığım şiirlerde bu tür mısralar kullanmaya çalıştım. Bana kılavuz olmuştu bu tür cümleler. Çok yönlü düşündürüyordu insanı.

Arif Nihat Asya’nın daha önce basılmış, avuç içi kadar Emzikler kitabı varmış.1964 yılında basılmış. Üzerinde şu dörtlük var;

 

“Dinlemeye gelmişler

Her günkü masalları..

Kız kahveyi az koy da

Ferah çıksın falları!”

 

Bir dörtlük daha;

 

“Şiir okuyacağım..

Dinlemeye geliniz…

Çok da alkış istemem:

İncinmesin eliniz!”

 

Bir başka kitabı da Kubbe-i Hadra, 1967 baskılı.

Arif Nihat Asya kitaplarını imzalarken hoş cümleler yazmaya çalışırmış. Kova Burcu kitabı yeni çıkmış. Halil Soyuer’e kitabını imzalayacak, “burcun ne?” diye soruyor. “”Keçi Burcu aziz hocam” cevabını alınca “Böyle burç da mı varmış?” diyor yüz hatları değişerek. Cevap veriyor Halil Ağabey. “Oğlak burcu ama büyüdüm şimdi. Oğlaklığım kalmadı, keçi olmuşumdur.”

“Anladım” diyor Arif Nihat Asya. “Ben de Kova burcundanım. Kova büyüyünce fıçı olur.”

Kitabını şöyle imzalıyor; “Fıçı burcundan Keçi burcuna bir kitapçık daha.”

Bunları niye mi yazdım?

Rüştü Çakır’ın gönderdiği iki kitap da Arif Nihat Asya imzalı da ondan. Israr ettim gönderme diye ama yolladı sağ olsun.

Bu kitaptan da bir şiir okuyalım.

 

Yol

 

Kendine yorma herşeyi..

Kendi için güzel, iyi…

Zorlamadan mesafeyi,

Yolları sıkmadan yürü!

 

Hükmü mü var boyun, enin?

İçten açıksa yelkenin

Yollar içindedir senin…

Yollara çıkmadan yürü!

 

Hiç kıyılır mı basmağa,

Lâleye, güle, zambağa…

Öyle hafifle, toprağa

Gölge bırakmadan yürü!

 

Sormadan Aslı semtini

Doldur ışıkla testini…

Yen bu güreşte kendini;

El seni yıkmadan yürü!

 

Bir şakadır sıcak, soğuk…

Köprü yıkık ve yol bozuk,

Olsa da, ey garip çocuk,

Sen yine bıkmadan yürü!

 

Ufka düşen karaltıda

Bir gibidir yapıyla dağ..

Çevre karanlık olsa da

Lâmbanı yakmadan yürü!

 

Uyku ne uykusuzluğa?

Korku ne korkusuzluğa?

Artık, alış susuzluğa;

Artık, acıkmadan yürü!

 

Söyle: yerin ne Asya’da?

Kaldı kalıntın ortada..

Bekleyenin yok arkada…

Arkana bakmadan yürü!

 

Yolcu kıyar mı basmağa

Lâleye, gülle zambağa…

Öyle hafifle, toprağa

Gölge bırakmadan yürü!

 

Arif Nihat Asya.

Allah herkese Rüştü Çakır gibi bir dost verse ne güzel olur.

Sağlıkla, mutlulukla, huzurla…

 

Önceki

Sonraki

Benzer Haberler

Yorumlar (0)

YORUM YAZ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir