Türkiye ile Azerbaycan ilişkilerinde bir soğuma mı var?

Türkiye ilişkileri Azerbaycan ilişkileri tarihin en güzel dönemini yaşamaktadır. Bu olumlu gelişmeye karşın son günlerde bazı kesimlerce kasıtlı bir şekilde iki kardeş ülkenin ilişkilerinde bir soğuma varmış izlemini oluşturmak için azami bir gayret içine

A+
A-

Türkiye ilişkileri Azerbaycan ilişkileri tarihin en güzel dönemini yaşamaktadır. Bu olumlu gelişmeye karşın son günlerde bazı kesimlerce kasıtlı bir şekilde iki kardeş ülkenin ilişkilerinde bir soğuma varmış izlemini oluşturmak için azami bir gayret içine girdikleri görülmektedir. Açıkça ifade etmek isterim ki, bunlar boşuna uğraşmaktadırlar, iki ülke ilişkilerini bozmaya güçleri yetmeyecektir. Herkesin ve her kesimin bilmesi gerekir ki, Türkiye ile Azerbaycan ilişkileri dünyada emsali olmayan kardeşlik ve müttefiklik ilişkisini kapsayan kendine özgü bir ilişkidir. Bu ilişkiyi sarsmaya kimsenin gücü yetmez. Zira bu ilişki iki ülke halkı tarafından içselleştirmiş ve devlet politikası haline gelmiş bir ilişkidir. Kişilere ve konjonktüre göre değişmeyecek köklü ilişkidir. Azerbaycan’ın büyük şairi Bahtiyar Vahapzade bu ilişkiyi şöyle ifade eder:

Bir ananın iki oğlu,Bir amalın iki qolu. O da ulu, bu da ulu, Azerbaycan-Türkiye. Dinimiz bir, dilimiz bir, Ayımız bir, ilimiz bir, Eşqimiz bir, yolumuz bir , Azerbaycan-Türkiye.”

Türkiye ile Azerbaycan ilişkileri yeni kurulmuş bir ilişki değildir. Kökeni çok eskilere dayanmaktadır. İşin doğrusu iki devlet olsa da aynı millettir. Bu iki devletin kurucu unsurları Oğuzların evlatları ve Selçuklu Devletinin kurucu unsuru ve mirasçılarıdır. Tarihi süreç içinde bazı dönemlerde ilişkilerde bir takım sıkıntılar yaşanmışsa da bu kardeş iki halkın ilişkileri hiçbir zaman kesintiye uğramamıştır. Birbirinin derdiyle dertlenmiş, sevinciyle mutlu olmuşlardır. Bu ilişkiyi, Mustafa Kemal Atatürk, “Azerbaycan’ın kederi kederimiz, sevinci sevincimizdir”, Azerbaycan Milli lideri Haydar Aliyev ise “Türkiye ve Azerbaycan – bir millet, iki devlettir” sözleriyle en güzel şekilde ifade etmişlerdir. Bu ifadeler sözde ya öylesine söylemiş bir söz değil, içten gelmiş samimi ve gerçekleri ifade eden hakikatin ta kendisidir. Düşünebiliyor musunuz, bir millet can çekişiyorken bir başkasının yardımına koşsun…Bu sadece kardeşlik iç güdüsüyle olabilir bir reflekstir. Azerbaycan’da 1918 yılında kurulan ilk demokratik cumhuriyet olan Azerbaycan Halk Cumhuriyeti Ermeni katliamlarına ve Rusya işgaline karşı yardım istemesi üzerine, yetmiş düvelle karşı savaşan ve can çekişen Osmanlı Devleti tereddütsüz kardeşinin imdadına Kafkas İslam Ordusunu gönderir. Kendisi can çekişirken, kardeşine can suyu olur. Aynı şekilde birçok Azerbaycanlı kahraman işgal kuvvetlerine karşı Çanakkale’de Mehmetçikle koyun koyuna çarpışarak şehit olur. Azerbaycan Milli şairi ve Milli Marş yazarı Ahmet Cevad Bey bizzat Balkan harbine katılır. Bunun örnekleri çoğaltmak mümkündür. Eğer bir halk başka bir halk için severek ölüme koşuyorsa hiç kimsenin gücü bu iki halkı birbirinden ayırmaya yetmez.

Türkiye – Azerbaycan ilişkileri İkinci Karabağ savaşı süreciyle yeni bir boyut kazanmıştır. 2. Karabağ Savaşı süreci ve sonrasında iki ülke ilişkileri stratejik derinlik kazanarak iki ülke arasındaki işbirliği zirveye taşımıştır. İki ülke ilişkisinde âdete “Bir millet, iki devlet ve tek yürek” ilkesi hayat bulmuştur. İkinci Karabağ Savaşı sürecinde TürkiyeAzerbaycan’a en üst düzeyde ve en yüksek sesle siyasi ve manevi destek vermiştir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Azerbaycan yalnız değildir.”, Dışişleri Bakanı Mevüt Çavuşoğlu’nun “Uluslararası toplum bir şey yapmak istiyorsa Ermenistan’ı derhal Azerbaycan topraklarından çeksin. Azerbaycan isterse destek vermekten çekinmeyiz” şeklindeki açıklamaları, başta Dışişleri Bakanı ve Milli Savunma Bakanı olmak üzere Türkiye’den Azerbaycan’a gerçekleştirilen üst düzey ziyaretler üçüncü güçlerin bu savaşa müdahil olmasını engellemiştir. Zafer sonrası Erdoğan ve Aliyev, 15 Haziran 2021’de Şuşa’da “Şuşa Beyannamesi”ni imzalayarak iki ülke arasındaki ilişkileri daha üst düzeye çıkarmış ve kardeş ülkeleri stratejik müttefik ülke haline getirmiştir. Şuşa Beyannamesi iki ülke arasında bugüne kadarki yol alınmış ilişkiler üzerinde tesis edilmekle birlikte gelecekteki ilişkileri de şekillendirecek bir manifesto hükmündedir. Diğer bir ifadeyle Şuşa Beyannamesi geçmişin birikimleri üzerinde kurulmuşken, geleceğe de projeksiyon tutan kardeşlik ve müttefiklik ilişkileri içeren rehber bir anlaşmadır.

İşte iki kardeş ülke arasındaki bu derin ilişkilerden rahatsızlanan bazı kesimler bu ilişkiyi zedelemek üzere olumsuz algıları oluşturmanın gayreti içine girmişlerdir. Bazı kesimler ise iyilik yapayım derken farkından olmadan bu ilişkiye zarar vermektedir. Oysa Türkiye ile Azerbaycan tüm alanlarda en üst düzeyde yoğun işbirliği içindedirler.  Bu hususu sayın Aliyev, “Eğer bugün ülkemizle ilgili herhangi bir ciddi konu olursa tabii ki ilk arayacağım ve bilgilendireceğim kişi kardeşim Recep Tayyip Erdoğan olur.” sözleri ifade etmiştir. İki kardeş ülke dış politikada azami işbirliği içindedir. Bu durum dün olduğu gibi bugün de böyledir, yarın da böyle olacaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. 2014 yılında Prag’da yapılan “AB-Doğu Ortaklığı Zirvesi”nde dönemin Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan yaptığı konuşmada Türkiye’yi suçlayıcı soykırım iddialarına bulunması üzerineAliyev “Burada Türkiye yok ama ben varım” şeklinde gösterdiği tepki Türkiye-Azerbaycan ilişkinin derinliğini gösteren tarihegeçmiş somut bir olay olmuştur. Bu bakış açısı günümüzde de devam etmektedir. Her Azerbaycanlınınana vatanı vardır: Biri doğdukları ülke Azerbaycan, diğeri ise Türkiye’dir.

Bu köklü ve derin ilişkiye rağmen iki ülkenin her konuda tıpa tıp aynı bakış açısına sahip olması beklemek doğru değildir. Zira Türk Devletleri Teşkilatı’nın da temel bakışı da üye ülkelerin bağımsız kimliklerinin korunması şeklindedir.  İsrail-Filistin konusunda her iki ülke farklı bakış açısına sahip olabilir. Bu durum ne Azerbaycan’ı linç etmek eblehliğinde bulunma hakkı verir, ne de Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin bozulduğu anlamına gelir. Aynı şekilde formatı gereğince uluslararası bazı toplantılara Azerbaycan’ın davet edilip, Türkiye’nin davet edilmemesi bu ülkelerin Türkiye’yi dışladığı anlamına gelmemektedir. Söz konusu ülkeler başka bazı zirvelerde de Türkiye’yi davet etmişlerdir. Bu tür yorumlar daha hassas analizlere dayanması gerekmektedir. Kaldı ki, sayın Aliyev’in ifade ettiği gibi, “Bizim gücümüz, bizim birliğimizdedir. Türkiye’nin gücü Azerbaycan’ın, Azerbaycan’ın gücü Türkiye’nindir’.”

Önceki

Sonraki

Benzer Haberler