Yıllar Sonra

Burada yirmi iki sene önce öğrencilik yapmış bir arkadaş aradı, ziyarete gelmek istiyormuş. Esasında köyümüze gitmek istiyormuş da söyleyemiyormuş. Çocuğu da olunca, önce Söğüt’e gidelim, çocuk oraları görsün istedim. O gece biraz rahatsız olan genç bizimle gelemedi. Hani adam sahura kalkıyormuş ama oruç tutmuyormuş. Bir gün, iki gün , üç gün derken biri konuşmuş; “Arkadaş […]

A+
A-
Burada yirmi iki sene önce öğrencilik yapmış bir arkadaş aradı, ziyarete gelmek istiyormuş. Esasında köyümüze gitmek istiyormuş da söyleyemiyormuş. Çocuğu da olunca, önce Söğüt’e gidelim, çocuk oraları görsün istedim. O gece biraz rahatsız olan genç bizimle gelemedi. Hani adam sahura kalkıyormuş ama oruç tutmuyormuş. Bir gün, iki gün , üç gün derken biri konuşmuş; “Arkadaş hem oruç tutmuyorsun, hem de yemeğimize ortak oluyorsun.” Adam cevap vermiş; “Ne yani sahur sevabından da mı mahrum kalalım?”
Bizim ki de o hesap. Rotayı değiştirmedik, Söğüt’e doğru yola çıktık. Yollar da yağmur var, etraf sisli.
Söğüt’e geldik, Kaymakam Çeşmesi, Çınar, İdadi derken Ertuğrul Gazi Türbesine vardı yolumuz. “Daha önce gelmiş miydiniz?” diye sordum, gelmiş. “Muhtemelen sizinle gelmişimdir” dedi.
Arkadaşımız bir üniversitede Doçent.
“Dizilerden sonra buraların ziyaretçisi çok arttı” dedim. “Yeni bir kültür oluşturulmaya çalışılıyor” dedi. “Hikaye var veya yok, önemli değil. Gündemin mesajını veriyorsun. O zamanda böyle olup olmaması önemli değil. Keşke bilinçli bir şey olsa yapılan. Gerçi Batı’da böyle. İnsanlar içecekleri ile keyif yaparken rahat edecekler. Dijital uyuşturucu” dedi.
Çay içtik Söğüt’te, oradan Dursun Fakih’e uğradık.
Dağlar dumanlıydı. Evlerinde pek televizyon açmazlarmış. Pek türkü de dinlemezlermiş. Ama yol boyunca gittiğimiz yere göre türkü adlarını duydu demokratik olarak. 
Söğüt’te “Söğüt!ün erenleri, Şu Söğüt’te bir kuş var. Yollardan geçerken Bu Yollar Uzun Yollar, Yol Üstünde Karakol. Dağları seyrederken Dumanlı Dumanlı Oy Bizim Eller, Dağ Üstüne Dağı Koysam, Bu dağların Ardı Var. Türkülerimizin yaklaşık altıda biri dağlarla ilgilidir, dedim.
Sakarya Nehri sonbahar serinliğinde akıyordu. Kenarında Sakarya Türküsü’nün bir kısmını dinledi benden mecburen.
Karaoğlan Köyü’nde durduk, nar aldık. Bir tane de kırıp bize ikram etti narı satan arkadaş. Nar Tanesi diye de türkümüz vardı. Ayva Turunç Narım Var, Nar Ağacı Narsız Olur mu? Taşa Çaldım Ayva İle Narımı türkülerinden bahsetmemek olmazdı.
O bölge, yani Sakarya Nehri havalisi Osmanlı’ya sebze, meyve yetiştiren yer imiş, Sultanönü Sancağı tarihteki adı. Şimdi de İç Anadolu Bölgesi’nin Çukurovası.
“Gen önemli” dedi. Eskiden öncü birlikler varmış. İleri gözetleyicilermiş. Çok dikkatli olmak ve devamlı hareket etmek zorundalarmış. Şimdi hiperaktif çocukların bu genlerden gelip gelmediği araştırılıyormuş.
Yollar güzel, her tarafı sonbaharın renkleri sarmış. Nereye baksan az ötede başka güzellikler var.
Eskiden hayallerimiz sanata çıkarmış. Şimdi sanal bir gerçekçilik yaratılıyormuş.
Yine eskiden ulaşım atlarla sağlanırmış, şimdi arabalarla. Ama arabaları da “beygir gücü” olarak sınıflandırıyormuşuz. Yapay zeka ile insan ilişkisini de zaman gösterecekmiş.
Sonra köye uğradık. Akşam da yola çıkacaklardı zaten.
Anlattıkları gündemden ama benim çok da anlayabileceğim şeyler değil.
Tabiatla baş başa olmak güzeldi. Bir sincap, bir kartal bir de tilki gördük yakından. Tilki ile durup epey bakıştık ama yanımıza gelmeye korktu herhalde.
Peki dedim sonuç ne?
Tünelde bir şey varmış. Ama gelen tren mi, tünelin ucundaki ışık mı? belli değilmiş ama ben tren olduğuna hükmettim.

Önceki

Sonraki

Benzer Haberler

Yorumlar (0)

YORUM YAZ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

POPÜLER HABERLER