Madde bağımlılığı, sadece bireyi değil, aynı zamanda ailesini de derinden etkileyen bir sorundur. Bağımlılık her zaman vurguladığımız gibi bir aile hastalığıdır. Bağımlı bireyin yaşadığı ruhsal ve fiziksel çöküntü, zamanla en yakınındaki insanlara zarar vermeye başlıyor. Gazetelerin üçüncü sayfalarında ve ana haber bültenlerinde her gün şiddete maruz kalan anne-baba haberlerini görüyor ve okuyoruz. Yakın bir tarihte yaşanan son olayda, yıllardır bağımlı oğlunun şiddetine maruz kalan bir annenin yaşadığı korku ve acıyı görünce bunca yıl içinde bu alanda bilgi birikim edinmiş birisi olarak kendimi çok aciz ve çaresiz hissettim. Bir de o annenin yaşadığı çaresizliği varın siz hesap edin, bağımlılığın aile içindeki yıkıcı etkilerini bu ve benzer olaylarda her defasında izlemeye devam ediyoruz. Çoğu zaman yetkin olmayan yetkililer de bizler gibi seyrediyor, bu yüzden de toplumsal, topyekûn bir kurtuluş maalesef mümkün olmuyor.
Anne, oğlunun çocukluk döneminde sevecen ve anlayışlı bir insan olduğunu, ancak ergenlik çağında kötü alışkanlıklara yöneldiğini anlatıyor korkulu gözlerle, burnuna dayanmış birkaç mikrofona. Önceleri farkına bile varmadıkları bu alışkanlıklar zamanla kontrolsüz bir bağımlılığa dönüşmüş ve ev içindeki huzur yerini korkuya bırakmış bu ailede. Oğlu, zaman içerisinde madde kullanarak yalnızca kendisine değil, annesine de zarar vermeye başlamış. Annenin ifadesine göre, bağımlılık arttıkça oğlunun öfkesi ve saldırganlığı da artmış. Küçük tartışmalar büyük kavgalara dönüşmüş her seferinde ve kaçınılmaz son; anne zamanla oğlundan dayaklar yemeye başlamış.
En acı noktalardan biri, annenin yaşadığı korkunun çevresi tarafından bilinmesine rağmen hiçbir somut adımın, binlerce benzeri olayda da olduğu gibi atılamamış olmasıydı. Anne, defalarca oğlunun tedavi edilmesi gerektiğini söylemiş, önüne gelene, gittiği devlet kurumlarına defalarca anlatmış, ancak her seferinde bağımlılık girdabı içinde bağımlı oğluyla baş başa kalmış. Zamanla bağımlı evlat şiddeti daha da artarak annenin yaşadığı evin güvenliğini tehlikeye atar hale gelmiş. Son olayda ise bağımlı birey, annesinden evini satmasını istemiş. Annesinin bu talebi reddetmesi üzerine şiddet, en korkunç hâline bürünmüş ve yaşlı anne bu defa ölümün kıyısından dönmüş, evladı tarafından gördüğü şiddet sebebiyle ölümle burun buruna gelmek bir anne için nasıl bir acıdır acaba? Bunu toplum olarak gerçekten anlayabilir miyiz? Anlamak için kaçımız çabalıyor?
Bağımlı oğlunun saldırısının ardından, anne güçlükle, korkarak artık ne olacaksa olsun diyerek yardım isteyebilmiş son şiddet olayında. Olayın duyulması üzerine kolluk kuvvetleri hızla harekete geçmiş, belki de aynı adrese kaçıncı gelişleriydi, bağımlı evlat polis gelmeden kaçmış, hastaneye kaldırılan anne bu defa şikayetinin arkasında durmuş, zira canına tak etmiş, saldırganın kaçtığı şehirde izini sürerek yakalanması mümkün olmuş. Ayılınca ne yaptığını bile hatırlamayan bağımlı evlat, tutuklanarak cezaevine gönderilmiş. Haberin detaylarından öğrendiklerimiz bunlar, öykünün devamını düşündüğümüzde mutlu son olur mu cezaevi çıkışı, pek mümkün görünmüyor.
Bu tür olaylar, bağımlılığın yalnızca bireyin kendi hayatını değil, ailesini ve toplumun diğer bireylerini de nasıl etkilediğini gözler önüne sermektedir. Bu mesele bireysel değil, sonuçları tüm toplumu etkileyen bir sosyal sorundur. Bağımlılıkla mücadelede, yalnızca bireyin tedavi edilmesi değil, aynı zamanda aile fertlerinin de desteklenmesi gerekmektedir. Anne, yıllardır oğlunun bağımlılığından dolayı psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalmış, ancak yaşadığı çaresizlik içinde kimseden yeterli desteği görememiştir, bundan o kadar eminiz ki şu an olmayan rehabilitasyon sistemi yüzünden anneler bağımlı evlatları ile ölüm endişesi eşliğinde hayat yaşıyor. “Benim oğlum bağımlı!” dendiği anda o çocuğu evinden alıp aileye huzur verecek bir sistem ülkemizde yok, sıfır!
Bağımlılık tedavisinde en önemli adımlardan biri, bireyin kendi sorununu kabul etmesi ve tedaviye istekli olmasıdır. Bunun olması için de bir sistemin onu ikna edebiliyor olmasına ihtiyaç var. Ancak bağımlılığın doğası gereği, çoğu zaman birey tedaviye yanaşmıyor ve çevresindekilere zarar veriyor, işte tam burada devletin kurması gereken sistemin gelip müdahale etmesi hayati önemde. Bu noktada aile bireylerinin bilinçlendirilmesi, desteklenmesi ve gerektiğinde yetkililere başvurarak hem kendileri hem de bağımlı birey için doğru adımları atmaları büyük önem taşımaktadır. TCK madde 432: Akıl hastalığı, akıl zayıflığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, ağır tehlike arz eden bulaşıcı hastalık veya serserilik sebeplerinden biriyle toplum için tehlike oluşturan her ergin kişi, kişisel korunmasının başka şekilde sağlanamaması hâlinde, tedavisi, eğitimi veya ıslahı için elverişli bir kuruma yerleştirilir veya alıkonulabilir. Görevlerini yaparlarken bu sebeplerden birinin varlığını öğrenen kamu görevlileri, bu durumu hemen yetkili vesayet makamına bildirmek zorundadırlar.” der. Bu kanun sayesinde bağımlı birey zorla tedavi ettirilir, ancak yalnızca kanunun var olması kendi başına maalesef hiçbir şeyi hale yola koymaya yetmemektedir.
Bağımlılık, sadece bireysel bir sorun olarak ele alınmamalıdır. Toplumsal bir problem olarak kabul edilmeli ve bu konuda daha fazla farkındalık yaratılmalıdır. Şiddet mağduru aile bireylerinin yalnız bırakılmaması, psikolojik destek almalarının sağlanması ve gerektiğinde hukuki süreçlerin hızla devreye sokulması insanı hayatta tutar, şiddetten korur. Bağımlıların aile üyelerine şiddet uyguladığı olaylarda bağımlılıkla mücadelede erken müdahalenin ve bilinçlendirme çalışmalarının ne kadar önemli olduğunu her seferinde yeniden acı bir tecrübeyle hatırlıyoruz. Şiddetin önlenmesi, bağımlılıkla mücadelede etkin politikaların oluşturulması ve bağımlı bireylerin tedaviye yönlendirilmesi için toplumsal iş birliği büyük önem taşımaktadır. Aksi takdirde, benzer olayların yaşanması kaçınılmaz olacaktır. Üçüncü sayfa haberlerinde bağımlılıktan kaynaklı şiddet olaylarını görmemek için daha yapacak çok iş var…
Yorumlar (0)