19-08-2024 01:14:09 Son Güncelleme: 19-08-2024 03:12:09

Yüksel Yeni Yazdı: Filistin’de Küresel Konumlanmada Zihinsel Arka Plan

Tarih coğrafyadır. Toplumlara yön veren coğrafyalar maziye yön verip tarihi şekillendirdiği gibi, hal’e yön verip bu günü, atiye yön tayin ederek de yarınları dizayn eder.
Yüksel Yeni Yazdı: Filistin’de Küresel Konumlanmada Zihinsel Arka Plan

* Yüksel Yeni 

Tarih coğrafyadır. Toplumlara yön veren coğrafyalar maziye yön verip tarihi şekillendirdiği gibi, hal’e yön verip bu günü, atiye yön tayin ederek de yarınları dizayn eder.

Batı terminolojisi ile adlandırılmış şekliyle Eski Dünya olarak bildiğimiz, Asya Afrika ve Avrupa kıtalarında;

 

Doğuda Çin uygarlık havzası,

Batıda Rum Uygarlık havzası,

 

Kuzeyde kadim adıyla Hun bu günkü adıyla Rus uygarlık havzası,

 

Güneyde Sevahili olarak adlandırılan kıyı halkları olan Doğu Afrika kıyılarından, Güney Afrika kıyılarına, Madagaskar, Yemen, Umman Hindistan Tayland, Tayvan, Filipin, Moro, Endonez, Malay, Papua, Gine ve Avustralya yerli halklarını içine alan uygarlık havzaları,

 

Merkezde ise bu uygarlık havzalarının ortasında yer alan kadim Pers uygarlık havzası olmak üzere Dünya da 5 uygarlık havzası vardır. 

 

İslam Medeniyeti Pers ve Rum çatışmacı aklı ile savaşarak her iki uygarlığı dişe diş savaş ile tarihe gömmüşken, Hun ve Çin uygarlık havzası ile omuz omuza komşuluk ilişkisine girmiş Sevahili halkları ile ilişkileri ise tamamen yüz yüze ticari ve insani yardım ve dayanışma ilişkisi kurmuştur.  Yani bu gün bir buçuk milyarlık İslam dünyasının üçte birlik nüfusunun yaşadığı Pers-Rum coğrafyasındaki halklarla savaşarak İslamiyet kendini kabul ettirmiş, Müslümanların nüfusunun üçte birinin yaşadığı Orta ve Güney Afrika da ise tamamen tebliğ ve davet yolu ile Müslümanlaşma gerçekleşmiştir. Kalan diğer üçte birlik nüfus ise Srivijaya İmparatorluğu halklarının yaşadığı deniz sahillerinde ki halkların Müslümanlaşması ise Müslüman tüccarların o coğrafyalardaki erdemli örneklilikleri ile gerçekleşmiştir.

Dünya uygarlık havzalarını, paylaşımı zorlu coğrafyalar şekillendirmiştir. Dünyada Uygarlık havzalarının coğrafi kesişim alanları savaş bölgeleri olarak şekillenirken, Uygarlık havzaları içerisindeki coğrafi paylaşımlarda coğrafi set oluşturan geçiş bölgeleri ise uygarlık havzalarının kendi içlerinde iç çatışma bölgeleri olarak şekillenmiştir.

Rum-Rus uygarlık havzalarının kesişim noktası olan Kosova ve Balkanlar, Tuna Nehrinin batısı Kosova üzerinden Adriyatik’e uzanan bant RUM-HUN uygarlıkları savaş alanıdır.

Hazar’ın batısından Karadeniz’in doğusuna uzanan Kafkaslar ise RUS-RUM-PERS Uygarlıkları savaş bölgesidir.

Hazar’ın doğusunda Hindukuş Dağları’ndan Aral Gölüne, Ceyhun Nehri (AmuDerya) ile Seyhun Nehri (SiriDerya) arasındaki Horasan-Maveraünnehir bandı PERS-HUN uygarlıkları arası savaş bölgesi olmuştur.

Taklamakan Çölü’nün doğusundan başlayıp Gobi çölünün güneyinden Pekin’in kuzeyinde Salsu Nehrini aşarak Japon Denizine Çin Seddi boyunca uzanan Uygur, Tabgaç ve Kore Halklarının yaşadığı alanlar ise HUN-ÇİN savaş bölgesidir.

Güneyde ise Çin Hindi olarak anılan Viyetnam’dan başlayıp güneyden kuzeye uzanan Myanmar (Burma), Bangladeş bandını takiben Pencap’a kadarki Himalaya dağlarının güneyi ÇİN-HİNT Uygarlığı Savaş bölgesidir.

Cammu-Keşmir bölges ise 4 uygarlık havzasının kesişim noktası olup, PERS-HUN-ÇİN-HİNT uygarlıklarının savaş bölgesidir.

Fırat’ın doğusundan Dicle’nin batısına kuzeyde Toros Dağları’ndan doğuda Zagros Dağları ile çevrili Basra körfezine uzanan Mezopotamya ise RUM-PERS savaş alanıdır.

İslam Medeniyeti bu uygarlık havzalarının tamamına nüfus etmiş olup Müslümanlığın başat olduğu yerlerde çatışma ve savaş alanları barışa kavuşmuş;  sonrasında ise Müslümanların zaafına paralel olarak bu bölgeler yeniden 5 uygarlığın savaş alanlarına dönüşmüştür.

İslam Öncesi Bizans-Sasani savaşlarında bu günkü Irak bölgesi Lahmiler olarak bilinen Sasani müstemlekesi Suriye ise Gassaniler olarak bilinen Bizans müstemlekesidir.

Sasani-Bizans Savaşları Mezopotamya’da (Suriye ve Irak) iki vassal devleti, vekâlet savaşçıları olarak konuçlandırılan terör örgütleri üzerinden müstemlekeleştirmektedir. Herzel’in Yahuda Krallığı dediği 20 bin kilometre karelik alandaki on civarındaki aşiret idareleri topraklarında yer alan bu günkü İsrail de bir devlet değil bir etno-teokratik terör örgütünün kurtarılmış bölgesi olup Rum’ların tetikçiliğini yapan siyonist terör örgütü kurtarılmış bölgesidir. Komüno-Faşist PKK’nın kurtarılmış bölgesi Rakka neyse Faşo-komünist Siyonistlerin İsraili de odur.

Bu gün Dünya’daki siyasal konumlanmalar ve askeri gelişmelere baktığımızda Üçüncü Dünya Savaşı öncesi bir konumlanma görülmektedir. Dünya da lokal bir savaş yoktur.  Uygarlıkların savaş bölgesi olan tüm coğrafyalarda savaş başlamıştır. Mısır, Cezayir, Libya ve Kıbrıs gibi Rum uygarlık havzası nufus bölgesindeki coğrafyalar ile, Filistin, Mezopotamya, Kafkaslar, Kırım, Kosova ve Balkanlar da başlatılan savaş bölgesel iki ulus devletin sınır anlaşamazlığı değil tarihi derinliği ile RUM-PERS savaşa halidir. Bu savaşta rol alan ve Tayvan ile Kuzey Kore üzerinden RUM uygarlığını temsilen ABD tarafından bir kaosa çekilen Dünya’da ÇİN-HİND savaş halini örgütleyici şekilde Hindistan, Myammar, Bangledeş’teki gelişmeler birlikte değerlendirilirse Üçüncü Dünya Savaşı aşama aşama genişletiliyor.

Hz Peygamber’in insanlığa İslam muştusu ile geldiği dönem de, tıpkı bu günkü konjonktürü yansıtan bir küresel kaos yaşanmaktaydı.

Miladi 612 yılında Doğuda Çin uygarlık havzasında bu gün Kuzey Kore sınırlarında yer alan Mançurya’nın güneyinde Salsu Muharebesi yapılmıştır. Koguryo halkları ile Hun Halklarından olan ve Göktürkler Olarak isimlendirdiğimiz Tabgaçlar ile Çin uygarlık havzası halklarıyla Sui Hanedanlığı arasındaki Salsu Muharebesinde 1.133.800 kişilik ÇİN Sui Ordusu ile 300.000 kişilik Goguryeo-Göktürk birleşik ordusu savaşmış. Çin ordusu 300 bin üzerinde kayıp vererek bu savaşı kaybetmişti. Çin Sui iktidarı yıkılmış ancak bu mağlubiyetin ardından Hun uygarlık havzası halklarını müstemleke edip Hazar Denizine kadar bölgeyi istila edecek ÇİN uygarlık havzasında Tang Hanedanlığı HUN uygarlık havzasını istila etmiştir.

Batıda Miladi 626’da Sasani İmparatoru Hürmüz, Bizans İmparatoru Mauricius’u devirip yerine geçen Flavius Phocas Augustus’un Yahudi’ler aleyhinde yasalar çıkardığı gerekçesi ile başlattığı Yahudi ve Samiri isyanları ardından 614 yılında bu günkü Ukrayna Macaristan bölgesinde hakim olan Avarlar ile bir pakt kurarak Bizans üzerine yürüyüp Mezopotamya, Kudüs ve Anadolu’yu ele geçirerek İstanbul’u kuşattı.

Kuran-ı Kerim’de Rum Süresi’nde bu savaşa gönderme yapılmaktadır. Müslümanlar ehli kitap olan Bizans lehinde konumlanmışken Müşrikler Yahudi – Samiri- Avar- Sasani paktı lehine konumlanmış. Peygamberimizin galibin, ehli kitap olanlar olacağını belirtmesine yönelik eleştiri ve küçümseme propagandası yürüten müşriklere cevap algısı ile Esbab-ı Nuzule ithaf edilen Rum Suresi inmiştir.  627’ de Bizans İmparatoru Herakleios’un; Hazar’ın Doğusunda bulunan bu günkü Türk Soy Paktında yer alan ülkeleri kontrol eden Göktürk Kağanı Böri Şad ile kurduğu ittifak sayesinde Sasani-Yahudi-Gürcü -Ermeni-Avar ittifakını geri püskürterek Anadolu, Kudüs, Mezopotamya’yı Sasaniler’den geri alıp Sasani Başkenti Tizbon’a girerek zafer kazanması Rum Suresi 3. Ayetindeki vurgu ile açıklanmıştır. Öte yandan bu günkü Tahran’ın yerinde bulunan Sasaniler’in Derbend şehri de Göktürk’lerin eline geçmiştir.

Bu kaos ve kargaşa halinde tüm dünyada savaş hali sürerken, Peygamberimiz tarafından ülke krallarına meşhur davet mektupları gönderilerek bu kaostan kurtulmak için iktidarlar İslam Dini’ne davet edilmişti. Bu davete Mezopotamya’da karargah kurmuş olan Harekliyus olumlu yaklaşırken Hürmüz, İslam elçisini aşağılayıp kovmuş, hatta müstemlekesi Yemen’deki Ebna valisi Bazan'a Hz Peygamberi yakalayıp kendisine getirmesini emretmiş. Vali Bazan Resülullah’a varıp Kisra’nın emrini iletmiş, Peygamberimiz de onun artık yaşamadığını bildirerek geri göndermiş. Hüsrev’in oğlu Kavad babasını öldürerek Sasani tahtına geçmiş. Hz Ömer’in Sasaniler’i tarihten silmesine kadar Sasani ülkesinde sürekli kaos, iç çatışma ve batıda Bizans ile kuzeyde Hun uygarlık havzası halkları ile sürekli savaş hali devam etmiştir.

Bu kısa tarihi background aktarmaktaki kastım; bu gün Mezopotamya, Filistin ve başta Mısır olmak üzere Kuzey Afrika, Kosova, Ukrayna ve Kafkaslar’daki gelişmeleri hatta Afganistan Keşmir, Kuzey Kore, Tayvan, Bangladeş, Myammar, Vietnam ve Hindistan’da ki İslamofobik şiddet ile gündem olan Pencap olayları bu tarihsel arka plandan bağımsız değildir.

Bu gün küresel konumlanmada da bu zihinsel arka plan yatmaktadır. Aynı coğrafyalar yeniden savaş alanına dönmüştür.

Batı kendini Rum olarak konumlandırmış. Mezopotamya da PERS-RUM savaşı yürütüyor. Batı destekli ABD, Suriye’de Gassanileri SGD üzerinden vekalet savaşçısı olarak konumlandırıyor.  İran ise Sasani zihin inşası ile Haşdi Şabi ve Şebiha üzerinden Suriye’de konumlanıyor. Irak’ta ise ABD, Barzani kontrolündeki KDP’ye bu misyonu yüklemek istiyor. İran ise, Talabani kontrolündeki YKP’ye bu misyonu yüklüyor. Ancak Barzani tarafı rasyonel bir duruş sergileyip bu müstemleke rolüne direnip İslam kimliği ile Türkiye ile birliktelik arayışı ile ısrarla ABD’ye teslim olmuyor. ABD bu kez PKK kartını ileri sürerek PKK üzerinden Mezopotamya’yı müstemleke etmek istiyor. İran da Haşti Şabi ve Hizbullah üzerinden bu savaşı yürütüyor.

Siyonist İsrail her ne kadar aleni bir şekilde batı tarafından destekleniyor İran tarafından düşman ilan ediliyorsa da esasen örtülü hakikat oynanan rollerin tam tersidir. Siyonist İsrail dostu görülen Batı tam tersi Siyonistler üzerinden şeytan olarak kabullendikleri Yahudileri batıdan kovup ortadoğuya gömme gizli ajandası ile Yahudi dostluğu maskeli Yahudi düşmanlığı yürütmektedir. İran ise İsrail ile zıddının aynısı bir amaca matuf gizli ajandası ile İsrail düşmanlığını oynayarak İsrail karşıtı tüm oluşumları kendi imaj kirliliği ve hamaset içeren boş laflar ile pasifize ederek İsrail’e örtülü destek sağlamaktadır. İsmail Haniye’nin şahadeti bir taşla iki kuş vurmak denilen acem kurnazlığıdır. Hem Haniye ortadan kalkmış olacak Hem de Haniye’nin şehadetine karşı oluşan öfke ile İran sivrilecek. Birkaç hamasi nutuk ardından Filistin İsrail’e peşkeş çekilecek. Ve bu iki Samim düşmanın horoz dövüşünde her iki tarafta kazançlı çıkarken kaybeden Filistin masum halkı olacak. Bu stratejik hamle içlerindeki Yahudileri safra atma şeklinde bir taktikle Siyonistler üzerinden Orta Doğu’ya gömmeye çalışan batının da çıkarları ile örtüşmektedir.

Türkiye bu savaşta ciddi bir kafa karışıklığı yaşıyor. Batı Türkiye’ye sen Bizans’sın diye rol kesmeye kalkarken Türkiye’nin İslam kimliğini yok sayarak Bizans değer yargılarına evrilmesini dayatıyor. Türkiye Müslüman halkı bu dayatmayı reddederek Bizans rolünü üstlenmiyor. Türkiye Devlet Aklı ise 1920 öncesi tarihi hafızasını kaybetmiş kendisini Misak-ı Milli ile sınırlandırmıştır.

“Cenub hududu İskenderun cenubundan başlar. Haleb’le Katıma arasından Cerablüs köprüsüne müntehi olur bir hat , ve şark parçasında da Musul vilâyeti, Süleymaniye, ve Kerkük havalisi ve bu İki mıntıkayı yekdiğerine kalbeden hat .”  İle kendini sınırlandırmıştır.

Ancak Türkiye coğrafyası ve Türkler ile ilgili dünya halklarının tarihi hafızası Türkiye’yi Selçuklu olmaya zorluyor. Yemen, Hicaz, Mısır, Cezayir, Libya, Tunus, Kıbrıs, Balkanlar, Kosova, Kırım, Kafkaslar, Horasan, Maveraün Nehir, Özbek, Türkmen, Kırgız, Kazak, Tacik, Afgan, Peştun, Pencap, Malay, Beluci, Tebriz, Bağdat, Şam ve Filistin halkları daha geniş anlamıyla BAAS çizgisindeki ırkçı ve tek partici Arap Aklı’nın kendilerini İngiliz mandası yapmaktan başka bir amaca hizmet etmediğini gören geniş Arap Müslümanlar ve Müslüman olmayan halklarda dahil (Mecusi,Süryani,Yahudi, Hiristiyan, Kıpti) tüm çeşitliliği ile tarihi hafızasındaki özgürlükçü ve adil uygulamaları dolayısıyla unutmadığı Selçuklu Pratiği arıyor, Babür’ü arıyor, Altın Orda’yı arıyor, modern öncesi Osmanlı’yı arıyor ve bu zihinsel arka plan ile dünya halkları barış ve huzur için Türkiye’yi kendilerini temsile zorluyor.

Rusya’nın sorunsalı Moskof Aklı. Fatih İstanbul’u fethetmiş. Bizans’ı ortadan kaldırmış. Bizans Müstemlekesi olan Kiev Kenezliği’nin dolduruşuyla kendini Ortodoksların temsilcisi ilan eden Korkunç İvan sanan Moskoflar Prestroikayı hala anlayamamış. Hala Rusya eski günlerde yaşıyor. Kendini Romanov Aşireti sanıyor. Deli Pedro’nun saçmalıklarını devlet aklı olarak kabulleniyor. Sıcak denizlere açılmak istiyor. Rusya bilmeli ki Vasili Vasilyeviç’in gözlerini oyan Estonya, Letonya, Litvanya, Belerus, Ukrayna, Moldova Gorbaçov’un da gözlerini oydu. Moskovadan ayrıldı. Romanov Ailesi çöktü. Moskoflar artık Altın Orda halkı ile baş başa kaldı. Rusya’nın elinde sadece Arhangelsk limanı kaldı. Petersburg Limanı ile Baltık Denizi’nin buzlarında kızak seferleri düzenlemek dışında Moskofların yaşadığı liman şehri kalmadı. Karadeniz’in sıcak sularına açılmak için Kırım Han’ın Çocukları, Çerkez Han’ın çocukları, Tatar Han’ın çocukları, Astra Han’ın Çocukları Moskova’ya sahip çıkmasa bırak sıcak denizlere açılmayı Moskoflar buzullara hapsolur.

Rusya Glasnost ve Perestroyka’yı hala anlamamış. Perestroyka ile Romanov ailesi çöktü. Rusya’yı Altın Orda Halkları ile Moskoflar devraldı. Rusya’ya düşmanlık eden Romanov Ailesi, Siyonist Yahudilerinin çocuklarıdır. Rusya Korkunç İvan’ın, Deli Petro’nun saçmalıklarından arınıp Altın Orda aklı ile yeni bir stratejik akıl geliştirmelidir.

Akdeniz’e açılmak için batıdan Adriyatik Denizine ulaşmak için Rusya’nın önüne Avrupa kaç kalkan devlet ördü ve hepsini Rusya ile düşman etti? Baltık’ta kafa bulur gibi Kaliningrad Rusya’ya verildi. Kaliningrad’tan mı sıcak denizlere açılacak? Yoksa tek destekçisi dostu olarak Rus Devleti yanında yer alan, Tatar, Çerkez, Aphaz, Gürcü, Azerbaycanlı halklarla savaşıp Ermenistan ile flört halinde Perslerle dans ederek Artvin, Rize, Trabzon, Gümüşhane, Bayburt, Erzurum, Ardahan, Kars, Iğdır, Ağrı, Van, Bitlis Muş, Bingöl, Tunceli, Erzincan, Sivas Elazığ, Malatya, Diyarbakır, Batman, Siirt, Hakkari, Şırnak, Mardin, Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis, Hatay şehirlerimizi alarak mı Deli Petro saçmalamasına tapınarak Akdeniz’e açılacak?

Rusya bilmeli ki Müslüman halklar olmazsa Rusya yok olur. Rusya’nın tek kurtuluşu kafa karışıklığından çıkıp Bizans’ın devamı teranelerinden kurtulup İslam ile buluşmasıdır. Rurik Hanedanı ve Romanov Hanedanı çocukları Rusya’yı terk ettiği gün Korkunç İvan öldü, Deli Petro Rusya’yı sattı. Rusya’nın sahibi Müslüman halklar ile Moskova Kenezliği halkları ve tek destekçisi de Türkiye kaldı. Rusya kendini güncellemez Deli Petro aklından kurtulmazsa Romanov Ailesi üzerinden Akdenize açılacağım derken Siyonist Yahudiler üzerinden müstemlekeleştirilecektir.

ÇİN Aklı saldırgan değil savunmacı bir akıldır. Çin Seddi’ni inşa eden akıl; Bana saldırmayın. Ben ilmin insanlık lehine barışçıl amaçlar ile örgütlenmesi adına küresel konumlanmış bir uygarlığım duruşundadır. İslami Akıl’da Çin’i bu doğal konumlanmışlığı ile kabullenmiştir. Hz Peygamber’in şu hadisi tevatür şeklinde hemen her Müslüman fert tarafından bilinir. Tüm Müslümanlar zihinsel arka planındaki ÇİN şu hadisle, ilimle birlikte zihinlere kazılmıştır.

"اطلبوا العلم ولو بالصين، فإن طلب العلم فريضة على كل مسلم

İlim Çin'de de olsa talep ediniz; çünkü ilim talep etmek bütün Müslümanlar üzerine farizadır”

ÇİN kelimesi Arapça SYN (صين),  Siyn (صين) olarak yazılır. İlginçtir ki Arapça da; korumak: esirgemek, himaye etmek - saklamak, muhafaza etmek anlamına gelir. Başka bir ilginçlikte RUM kelimesi için geçerlidir. RUM Arapça RVM (روم) kelimesi olup anlamı; - arzu: İstek, dilek, heves. - erotizm: cinsel duygu ve isteklerine çok düşkün olma durumu - eğilim: meyil, temayül - heves: uğraşma isteği, - iştah: İstek, keyif, heves. - libido: cinsel içgüdünün belirtilerini gösteren, yaşama gücünün bütünü - özleyiş: Özlem, hasret, - atıcı: İyi nişan alan. - ejektör: fışkırtıcı - nişancı: Attığı kurşun, taş vb.ile hedefi vurmakta ustalık kazanmış olan. Anlamına gelmektedir.

Çin Kuzeyi karasal sert iklimin soğukluğu ile çatışmalarla doluyken güneyi ılıman sahil iklimi sıcaklığında barışçıl karakteriyle öne çıkmaktadır. Mançu hegemonyasında ki Qing Hanedanlığı kontrolüne giren Çin imparatorluğu kendinden bilgi edinme talebiyle gelen Müslüman halklar yerine Çine bilgi vermek üzere gelen gizli ve gizemli Rum uygarlık havzası aklının taşıyıcıları olan Cizvitizm Matteo Ricci öncülüğünde Çin’deki barışçıl iklimi Rum aklı ile dizayn ederek çatışmacı bir karakteristiğe evirmiş. Çin’in özgün bilgi örgütleme metodolojisini bu günkü modern Rum bakışı şekillendirmiştir. Çin’i kapitalistlere ucuz iş gücü üretmek çiftliği gibi düşünüp Çin Halkını bedavaya çalıştırarak emek maliyetlerini minimize edip karını maksimize edebilmek adına Çin’i sömürmek isteyen Rum Uygarlığı halklarına Şi Cinping gel gel yaparak tüm batı know howunu Çin’e çekti. Batı’nın bilişim ve telekomünikasyondaki geldiği nihai noktada tüm bilgisini aldıktan sonra Çin kök kültüründen beslenen bir paradigma ile bilgiyi yeniden örgütleyerek batının önüne geçti.

Bu gün çatışma ve kaostan beslenen sömürerek semiren batıdaki bu  zihinsel arka plana meydan okuyan Çin; bilgiyi örgütleyen batı uygarlığının karşısına Şi Cinping öncülüğünde Doğu uygarlığı barışçıl bir bilgi örgütlenmesi ve imalat modellemesi ile çıktı. Enformasyon, Telekomünikasyon, nesnelerin interneti, big data, yapay zeka, robotik ve sensörizasyon alternatif enerjiler, enerji depolama alanında küresel ölçekte öncü oldu.

Çin bilmeli ki kuzey sınırında Çin Seddi’nden daha mukavemetli bir set olarak Müslüman halkların Çin ile barışçıl duruşu yatmaktadır. Kuzey sınırında Uygur yarasını sosyolojik Keşmir yarasını da jeolojik olarak tamir ederek Müslüman halklar ile bütünleşik bir Çin aklı küresel barışın tesisinde batı aklının sömürgeci ve savaşçı paradigmasını geri püskürterek insanlığın huzura kavuşmasında etkin rol alabilir.

Qing Hanedanlığı döneminde Cizvitist kışkırtmalar ile Müslümanlara karşı başlayan ön yargı bu gün aşılmıştır. Çin kendi özgün kimliği barışçıl duruşuna dönmüştür.

Müslüman Halkların Çin ilişkisinde temel yaklaşım Çin’den know how talebiyle birliktelik kurmakken, Rum Uygarlık Havzası halklarının Çin ile ilişkisinde ise Çin’in zenginliklerine çökmek varlıklarını yağmalamak, barışçıl bilgi üretimini savaşçıl bilgi örgütlemesine evirerek Küresel çatışma ve kaostan beslenmektir.

Dünyanın Merkezine oturan İslam Medeniyetlerinden ALATURKA MÜSLÜMANLIK Pers Bariyerini yıkmış uygarlıkların etkileşimini sağlayacak şekilde RUM-RUS-ÇİN ve HİNT uygarlık havzalarından halkların ortak kimlik birikimi şeklinde bir entegrasyon değerler manzumesi olarak şekillenmiştir.

Türkiye; Rum, Rus, Çin ve Hint uygarlık havzası halkları ile komşuluk ilişkisi içerisinde olan zihinsel arka planla diplomatik konumlanmaya geçmiştir.

Hemen her hanede Ali ile Ayşeyi gelin damat yapmış Ömer ile Fatma isimli evlatlar doğurmuş.

Hasan Hüseyin Zeynep Zehra Abidin Zeynel adlarını her eve yerleştirmişken hiçbir eve girmeyen Yezid ismini sadece Zalimlere hakaret için yergi adına unutmamış bir halktan müteşekkil Türkiye ne YEZİDçiNe YEZDİCERDçi olmamış, ümmet vahdet kardeşlik edebiyatı yaparak persizme Beşinci kol faaliyetleri adına destek verenler Persizmi deşifre edenleri Yezidçi ithamı ile ezikleyip Yezdigirt oğulları adına milli motivasyonu çökertmek isteyenler bilmeli ki, PERS-BAAS çatışmasında taraf olmayan ve hem Yezidçi hem Yezdicerdçi zihin inşasını reddeden, Pers Şiası stratejisi ile Haşti Şabi ve Şebiha militanı Yezdigirt oğullarının, Yezid diye saldırıp mazlum Suriye Halkını yurdundan eden, Hüseyin edebiyatı yapıp Hürmüz ülküsü gizli ajandası ile Gassaniler ile Lahimileri müstemlekeleştirip, Ebnalar ile buluşturmak isteyen İran ulus Devlet aklı yerine İran halkının da daha geniş anlamıyla Caferi Mezhebi ile amil Müslümanlar da dahil Safevi Şiası değil Ali Şiası duruşuyla Dünya Müslüman halkları nezdinde de temsil yetkinliğine sahip tek ülke Türkiye’dir.

Rum uygarlık havzasına vukufiyeti, batı da etkin olan diasporası ve en az sosyal karşılığı kadar etkin olan coğrafi konumu ile Türkiye; Birinci Dünya Savaşı sonrası hapsettikleri ulus devlet sınırlarına sığmamaktadır. Irs-i ve İrad-i çeşitliği ile Tüm Dünya Müslüman Halkları ve ötekileştirilen batıda mukim göçmen halklar Türkiye’yi İslam Dünyası’nı temsile zorlamaktadırTürkiye hapsedildiği ulus devlet sınırlandırmasından çıkıp, özellikle Yahudi ve mason teorisyenler tarafından kurgulanan etnik anlamlı Türk tarih tezinden arınarak Orhun Yazıtlarında ifadesini bulan Eba Müslim El Horasani öncülüğünde bayraklaşan Hoca Ahmet Yesevi irfanı billürlaşan Selçuklu Aklı ile pratize edilen ALATURKA MEDENİYET değerleri kapsamında, aynı karakteristikteki halklardan müteşekkil Türkiye-Çin ve Rusya işbirliği Küresel barışı tesis edebilir.

ALATURKA MÜSLÜMANLIK; Irs-i ve İradi Çeşitliliğin barış içerisinde birlikte yaşamasın adıdır.

 

* Araştırmacı-Yazar

  •   Etiket
  •   Okuma Bu haber 3372 defa okunmuştur.

  YORUMLAR

1 Yorum YORUM YAP
yüksel kaplan 21-08-2024 10:17:00

Medeniyet havzaları üzerinden hareketle aydınlatıcı doyurucu ufuk çizgisini ileriye taşıyan güzel bir yazı. Yararlandığınız varsa kaynakçayı mail ile paylaşırsanız sevinirim. Tebrikler.

  FACEBOOK YORUM
Yorum
YUKARI