Zerreden Kürreye Aşk Hali

Aşk neydi? Her şeyin fani olduğunda kalan tek şey. Kimdi o? Başı, sonu, ortası, her şey O. Yani Allah (C.C). Aşkın sende baki olması için..

A+
A-

  

Aşk neydi? Her şeyin fani olduğunda kalan tek şey. Kimdi o? Başı, sonu, ortası, her şey O. Yani Allah (C.C). Aşkın sende baki olması için, aşk ile senin baki olabilmek için neler söylemek istiyorum da söyleyemiyorum. Orhan Veli’nin dediği gibi; anlatamıyorum diyor. Hakikaten anlatılacak bir şey değil. Aşk, ben ol da, gör makamı bir bakıma.

Aşkın sende baki olabilmesi için, -aşka artık Hak diyelim-, Hakk’ın sende baki olabilmesi için senin devre dışı kalman lazım. İslam ve Tasavvuf büyüklerimizin hayatlarını inceleyelim. Kimisi malını, kimisi canını feda etmiş. Canını feda eden de ne diyor peki?

“Lahmike lahmi” etin etimdir ya Ali. ‘’Demike demi’’ nefesin nefesimdir ya Ali. Yani sen bensin, ben de senim ya Ali.

İnsan-ı kamile dönüşme noktası vardır. Onun alameti vardır. Şöyle yaşanır denilmez. Sende bi türlü, bende başka türlü yaşanır. Bu hal, kitaplarda yazmaz. Mesela Mevlana’yı, Yunus’u, Tabduk Emre’yi, Niyazi Mısri’yi okuyarak bilemezsiniz. Yaşamanız gerekir. İllaki insan-ı kamil olmak gerek. Onun alameti gelmesi gerek. Başka yolu yok.

“Bu vücuttan gösterdi Hak bize didarını.’’ diyor Yunus. Yani hal-i hayattayken olacak, son nefeste garantisi yok bu işin.

Aşkın kendisi olanın başı da sonu da yokmuş. Onun durduğu noktaya bakmalısınız. Burada onun adına vahdet-i vücut denir. Yani vücut birliği. Nasıl bir zevk-i ilahiyse bu? Her şey bu aşkın eseri. Alem aşkın eseri. Alem, -Cenab-ı Hak aşk olduğuna göre- Hakk’ın zevkinden ibarettir. Onun için, insanın sevme sevilme ihtiyacı var.

İntiha ve ibtida, başı ve sonu olmayan bir kavram aşk. Yani Allah!

Hem dahi her şey yok olsa da, aşk baki (ölümsüz, sonsuz) kalacaktır. Bu sebepten aşka nihayet(son) yoktur dediler. Şimdi, beceremedik, galat tabirle pellenk attık. Sonluyuz. Sonumuz, yeni bir başlangıç. Evliyaullah, ölümün hakikatini hiç açmaz. Evliya sınıfında ağzı gevşek olanlara da o sır verilmez. Son nefese bırakılır. Öyle pellenk attırılır. Ama birisi vardır ki, ne olacağını bilir. Onlar ağızlarını açmazlar. Ama iz atarlar mı? Atarlar.

Yakupzade Hazretleri’nin vefatından bir hafta önce mahallenin hocası Hazrete,

“Hoca Amca, birkaç günlüğüne memlekete gidip geleceğim. Cuma’yı kıldır ondan sonra devam edelim.’’ demiş.

“Tabi tabi” demiş Hazret.

Hazret Minber’e çıkıyor. Yedinci basamakta halka yüzünü döndürüyor. Bir, iki, üç, dört, beş, yedinci basamakta okunacak ayetleri okuduktan sonra, halka dönüyor:

“Allah isteyen varsa, eteğimi tutuversin.’’ diyor. Ne dediğini kimse anlamıyor. Bir hafta sonra da vuslat. Giderayak bunu söylemiş. İş işten geçmiş tabi.

“Çun insan sureti buldum/ Hakk’a hamd ü sena kıldım/ Fena ender fena oldum/ Beka-yı cavidan içre.’’

Aşk zevki. Herhangi bir şeyi sevdiğinde aldığın hazzı, trilyonlarla çarptığında yani ufacık bir elektrik şoku yediğinde aldığın şiddet neyse, -bu şiddete aşk diyelim- Onunla çarp işte.

Zevke bak! Anlatmanın imkanı yok. Onun için, Allah bunu herkese nasip etsin. Bu zevk hali insan-ı kamil sevgisiyle başlar. Resulullah Efendimiz’in sevgisiyle devam eder. Ondan sonra, İslam üç kademedir. İnsan-ı kamil, Resulullah, Allah. Bunun hadislere yansımış şekli İslam, iman, ihsandır. Onların hep içi, içi, içi vardır. Üç kademe.

Maşukta olanın sonsuz zevk içinde olacağını anlamış olduk. Onun için, lise bilginizi hatırlayın, Fuzuliler, vesaireler..

‘’Ya Rabb, bela-yı aşk ile kıl aşina beni.’’ Ordaki bela kelimesiyle oynuyor  Hazret-i Fuzuli. Bela, aynı zamanda kal’ü beladaki bela. ‘Evet’ dediler Rablerini tanıyanlar. ‘Evet’ dediler ama oluş aynı zamanda belaya iştirak etmektir. Belaya gark olmaktır. ‘’Eyvallah’’ deyince bela alemine geldiler. Hem evet dediler, hem de belaya evet dediler. Yani zorluklara evet dediler. Oluş dairesine girdiler. Onun için bela-yı aşk, ifrad derecede aşktır. Ucundan kenarından gönlüne azıcık aşk değen kişi, o ifrad derecede aşkı ister. Onunla dönüşür, dönüşür, dönüşür..

Leyla ve Mecnun hikayesinde anlatırlar. Mecnun’un babası, oğlum iyileşsin diye Kabe’nin duvarına ve Resulullah’ın havzasına götürüyor. “Dua et oğlum. Allah bu dertten kurtarsın.”

 “Ya Rabb, bela-yı aşk ile kıl aşina beni” diye dua ediyor Mecnun. Yani daha belalı aşk istiyor Hakk’tan   

Babası: “Oğlum, sen ne yapıyorsun?” deyince “Bizde böyle” diye cevap veriyor Mecnun.

Zahidle aşığın, zühdle aşkın arasındaki fark bu. Onun için, zühdü koyalım, aşka uyalım. Hu diyelim hu! Peki zühdü nasıl koyacağız?  

Derler ki; Resulullah Efendimiz karpuzu çok severmiş.

Bir Ramazan günü Ebu Bekir Efendimiz gelmiş.

Resulullah; “Ya Ebu Bekir, şu karpuzu kesiver de yiyelim.’’ demiş.

Ebu Bekir Efendimiz de; “Ya Resulullah, Ramazan’dayız.” Deyiverince Peygamberimiz “Unutmuşum.”

Sonra Hz. Ali geliyor. Peygamberimiz Ona da “Ali şu karpuzu getir de yiyelim” diyor.

Ayrı ayrı zamanda oluyor bu olaylar…

Hazret-i Ali Efendimiz hiç tereddütsüz kesip getiriyor. Peygamberimiz “Ramazan ayı, oruçtu” deyince Hz.Ali;  “Ya Resulullah, oruç da senin ağzından çıktı, karpuz emri de. Şu anda karpuz emrini verdin” diyor.

Bu, teslimiyet-i taammedir. Resulullah’a teslim olamayan, Allah’a nerden teslim olsun? İnsan-ı kamil tarafından böyle oyunlar yapılır. Mücerrettir. Kazanan kişi geçiş yapar. Kazanamayana, sen dura koy derler.

Günün birinde, sizinle ilgili makam-ı cemde bir oyun oynanır. Onu da beceremezseniz ondan sonra o anınızdaki imtihan unsuru esas alınır.. Doğrudan doğruya İnsan-ı kamil suretinden imtihan etmez. Cenab-ı Hak, her şeyden imtihan eder.

‘’Düşe kalka haste-i gam, der-i zülf-i yâre düştü.’’ diyor Şeyh Galip. Gam dertlisi düşe kalka, yârin lütuf kapısına düştü. Neler söylemiş erenler. Neden düşe kalka diyor? Çünkü düşe kalka gidiyoruz da ondan.

Bu soruya  Hazret-i Mısri Efendimiz’le cevap verelim: ‘’Benim bir hale meylim yook/ Hakk’ın bilmem nesiyem ben.’’ Neden bilmem nesiyem diyor? Orayı neyle doldurursan doldur demek istiyor.  

Ümmi Sinan Baba emredecek de, Mısri Efendi savsaklayacak. Mümkün değil. Öl diyecek de, ölmeyecek. Mümkün değil. O zaman oluyor. Buna rağmen dokuz buçuk senede olmuş. Düşün gayrı. Kırk sene odun taşıttırır. Neden? Ahmaklığından.

Ne diyor şimdi Hazret-i Mısri?

Dilerem senden Hudaya eyle tevfikin refik

Bir nefes gönlüm senin ‘aşkından etmegil cüda

Bilmediğiniz kelime yok. Tevfik, insan ismi olarak kullanıyoruz. Yardım demek. Refik, yoldaş.

Ya Rabbi, Ey Ulu Tanrım, bana ilahi yardımını yoldaş et. Bu yoldaş, her türlü olabilir. Hakikaten yol arkadaşı olabilir. Bir vesile, bir vasıta olabilir. Hiç ummadığın bir şey olabilir. İlahi yardım gelir insana. Cenab-ı Hak, pek çok ayette usulüyle yol alanlara yardım edeceğini bizatihi kendisi bildiriyor. Dolayısıyla bundan endişe duymuyoruz. Ama bunu hızlandırmak bizim elimizde.

Kısacası;

Aşkta olan kişi mutludur, müreffehtir, huzur içindedir. Aşksız olan kişi azap içindedir. Psikolojik sıkıntılarla bpAşk geldikçe, psikolojik bunalımdan kurtulacaktır.

Biz İslam alemi olarak aşkı kaybettik. Sevgiyi kaybettik. Gittikçe de kaybetmeye devam ediyoruz. Ne yazık ki, köylerimiz de böyle. Eskiden köylerde yaşattığımız imeceler, şunlar bunlar vardı. Bunları kaybediyoruz. Apartman hayatında hiç kimse kimseyi tanımıyor. Onun için, bu vesileler, birbirimizi görme vesaire çok iyi. Çok önemli.

Hakikaten aşkın zirvesini yaşayan bi kişi, sırtından hançer vurulsa onu hissetmez.

Önceki

Sonraki

Benzer Haberler

Yorumlar (0)

YORUM YAZ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir